KENDİMİZİ BİLMEMEK, MAZİMİZİ SİLİP/SÜPÜRMEK..
Eklenme: 07.11.2007 01:52
Kendimizi bilmediğimiz, değerlerimizi tanımadığımız, köklerimizi kuruttuğumuz, mazimizi silip/süpürdüğümüz, tarihimize es geçtiğimiz için, asırlardan beri çok şeyler kaybettik, kaybetmeye de devam ediyoruz.
Bir devlet, millet kendini bilmez, değerlerini ve mazisini unutur, tarihini karalarsa; gelecekten endişe edilir; huzur, saadet ve selamet reçeteleri zakkum haline gelir.
Temel yapı taşlarımızdan biri olan MECELLE-İ AHKÂM-I ADLİYYE isimli bir eserden, hukuk fakültelerimizin haberi bile olmasa gerek ki, KAVAİD-İ KÜLLİYE isimli yüz maddelik bölümünün hiç biri zamanımızda uygulanmaz. Hukuk ve hikmetlerin, bilimin düsturlarının yer aldığı külliye; sadece hukukçularımızın değil, her aydının, eli kalem tutan yazar/çizerlerin ve adaleti seven herkesin okuması gerekli bir eser. Yakın tarihimizin büyük fıkıhçılarından, dersiâm Erzurumlu Nasuhi Bilmen'in "Hukuk-i İslâmiye ve Istılâhat-ı Fıkhiyye Kamusu" isimli dev eserinin birinci cildinde, Kavaid-i Külliye'den bahsedilir.
Yolların kaybolduğu, izlerin silindiği, sapla samanın birbirine karıştığı, kantarın topunun kaçtığı günümüz anlayış ve girdabında; siyaset ve ülke idaresi kuralları "Yunan Saçı" na dönmesine, bozulma, yozlaşma, soysuzlaşma ve zıvanadan çıkmasına rağmen, serseri bir kurşun gibi oraya buraya saplanmasına rağmen, karamsar tablolar ve acı gerçekler yanında iyilerin ve iyiliklerin maya olduğunu da bilmek ve yaşamak mecburiyeti çok önemlidir. Yeis ve karamsarlık, çıkılamaz bir bataklık, onulmaz hastalık gibidir, düşünceleri yıkmak ta kolay değildir. Dengeler iyi sağlanmalı; sadece karamsar, sadece "sütliman" olmamalıdır.
Eserde yer alan yüz ilke, büyük bir kitap olur, basılmalı ve dağıtılmalıdır. Bu sahada zaman zaman makaleler yazan Mehmed Şevket Eygi ağabeyimiz inde kulaklarını çınlatmak gerek. Yıllardan beri yazar, haykırır, acıları ciğerlerinde yaşar ama, gel gör ki...
Eserde yer alan,temel ilkelerden bazılarını, kendi yorumumuzla dile getirelim.
Yıllardan beri bir türlü bu milletin anayasası olamayan, kırk yamalı bohça gibi toplama kanun ve ilkelerden meydana getirilen, mutlaka siyasi yönü bulunan ANAYASA; İstiklal Savaşı vermiş bir milletin anayasası değildir. Yargı, yürütme, yasama pürüz ve hatalarla doludur. Kirli servet sahibi sınıfları, siyaset bezirgânları, anayasanın boşlukları yüzünden millete egemendir, 70 milyon, bir güruha teslim edilmiştir. Ülke, halk, devlet yıllardan beri soyulmakta, fakir kullanılmakta, zengin şımartılmakta, adalet terazisi doğru çalışmamaktadır.
1908 tarihinden günümüze kadar, ülkemizde futbol kulübü tutar gibi particilik ve siyaset yapılmakta, milletin gerçek evlatları parlamentoya girememektedir.
Adil olmayan gelir dağılımı şer güçlere yardımcı olmakta, sağlıklı, dengeli ve güçlü bir ülke olmamız, iç ve dış düşmanların işine gelmemektedir.
"Uyuyan Dev" kabul edilen Osmanlı'nın son kalesi Türkiye üzerinde çok çeşitli oyunlar oynanmakta, hazırlanan senaryolar uygulanmakta,. Aktörler ile işbirlikçi "izim" ler" "Tek Dünya devleti" Megale-İdea'sına hizmet etmektedir.
Ülke halkını; Türk, Kürt, Sünni, alevi, dindar, dinsiz, laik, cumhuriyetçi, Atatürkçü gibi kamplara/cephelere ayırıp, millî birlik/beraberliği bozup, birbirleriyle çarpıştırmak isteyenlerin vatan haini oldukları bilinmelidir.
Millî kimliğe, kültüre, irâdeye ters sistemlerin, sayısız siyasi, sosyal, kültürel, iktisadi hastalıklara sebep olacağı, toplumların yıkılacağı, hayatımızda büyük kaoslar meydana geleceği dikkatlerimizden kaçmamalıdır.
Cezaların suç işlenmesini caydırıcı olmaları, ibret dersi verilmesi gerektiği gerçeğinde; cezalar suçları azaltmıyor, aksine çoğaltıyorsa, adliye sarayları bile mahkemelere yetmiyorsa,
Milli eğitimi ve üniversiteleri kaliteli olmayıp, millîlik vasfı taşımıyorsa, sağlık politikası yanlış, kurumları çığırından çıkmış adalet mekanizmaları rahat çalışamıyorsa, gelecekten endişe edilmesi anormal değildir. Bir ülkenin batması, toplumların helak olması mukadderdir.
Emanetlerin ehil kişilere teslimi, görevin ehil olanlara verilmesi esastır. Kavaid-i Külliye'de yer alan ilkelere göre; işlerin, makam ve mevkilerin, vazifelerin, memuriyetlerin, hizmetlerin ehil ve layık olanlara verilmemesi halinde, ülkenin çökeceğinden bahsedilmektedir.
Cumhuriyetin temeli ve ana prensibi fazilettir. Faziletin darbelendiği ve kaçırıldığı bir ortamda yaşayamayacağı, halkın rahatsız olacağı, demokrasinin sadece kelle sayısı sistemi olmadığı, keyfiyet ve vasıfsız bir demokrasinin işleyemeyeceği ve dejenere olacağı, adalet olmayınca da hürriyetin kıymetinin kalmayacağı ana kurallar arasında yer almaktadır.
Bugün Türkiye'nin bir numaralı meselesi PKK; bir Kürt kuruluşu olmayıp, şer güçler tarafından korunmakta, idare edilmektedir. Arkasında Ermeniler, Yahudiler ve emperyalist şer güçler vardır. Sam amcaları ABD. , İsrail, İngiltere, Almanya Fransa gibi beynelmilel güçler bulunur. PKK. Terörünün gölgesinde milyarlarca dolarlık uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yapılmış olup, yapılmaktadır. PKK.nin varlığı, terör olayları; Kürt halkı için faydalı değildir, zararlıdır. Talabani ve Barzani; belirtilen şer güçler tarafından kukla gibi oynatılmakta, kullanılmakta olup, esas beyin Kürt değildir. Kürtlere en fazla zarar veren bu ikili, ABD.nin Ortadoğu'dan çekildiği, İsrail'in yenildiği gün Kürtlerle birlikte ayazda kalacaklardır. Kuzey Iraktaki fiili Kürdistan'da feci bir kokuşma vardır, milyarlık dolarlık haram, sefahat ve rantlar, akıl almaz büyük kara servetler oluşmakta, bir devletin idam fermanı imzalanmaktadır. Arada telef olacak zavallı Müslüman Sâlih Kürt halkıdır, senaryolar bunlardan gizli olarak uygulanmaktadır.
"Mal bulmuş Mağribi" gibi,PKK. oyunlarını saatlerce ekran ve sayfalarında; yarasa ve çıyanları büyülterek, duygu ve milliyetçilik sömürüsü yapanlar,cüce beyinli ayni zihniyetin uşaklarıdır.Millî birlik ve bütünlüğü bozmak isteyen iç ve dış mihraklı şer güçlerin senaryo ve oyunlarına gelmeyecek olan aziz milletimiz, gerekirse yeni bir İstiklal Savaşı vermeye azimli ve hazırdır. Vatan, bayrak, ezan, din, iman, Cumhuriyet, Atatürk, millî ve manevî değerler üzerinden parsa toplamak isteyenler, bulanık suda balık avlamaya çıkanlar samimi değildir, emperyalist güçlerin maşalığını yapmaktadırlar. Cumhuriyet tarihinin en başarılı çalışmalarını yapan iktidar hükümetini, özellikle Cumhurbaşkanını küçük düşürmek, siyasi bunalım meydana getirmek isteyen deviricilerin takkesi düşmüş, kel görünmüştür.
Kürt meselesi Türkiye'nin bir iç meselesi iken, geçerli, kalıcı, âdil, uzlaşmacı çözümler aranmadığı, uygulanmadığı için bugün, Uluslar arası bir mesele haline geldi. Yıllarca Kürt köylerinde görev yaptım, aşiretler üzerinde araştırmalar yaptım. Bugünkü Kürt ve Kürt meselesini o tarihlerde hiçbir zaman görmedim, yaşamadım. "Made in Israel and USA" fabrikasyonu bütün şer meseleler, daha vahim ve kritik hale gelebilir. Kürt meselesini Kuzey Irak ve kandil dağlarında arayanlar, trilyonluk liralar harcayanlar, binlerce sorti yapanlar dağ ve vadileri bombalamaktan ileri gidemez, Kürt meselesini halledemezler. Bu ve diğer bütün meseleler Ankara'da halledilebilir. Türkiye'de çoğu Türkleşmiş 78 etnik unsuru bulunduğunu söyleyenler; Yahudi, Mason, Hıristiyan, Ermeni, Alevi gibi esas ayırımcı ve yıkıcı unsurlardı görmeli, diyalog ve medeniyet yaklaşımlarının zehirli bir dolma olduğu iyi bilinmelidir. "Devlet cevher, sistem ise arazdır. Arazı korumak için cevheri fedâ etmek akla, mantığa, bilgeliğe, sağduyuya, vatanseverliğe uygun değildir." Diyen yazarlarımız, gerçek dostlar, vatanseverler yanılmazlar. Statüko ve resmi ideolojiyi korumak isterken, İslam'ı tehlike ve tehdit olarak görmekle Kürt krizi, PKK. ve bütün krizler çözülemez, mümkün değildir, görmesi gerekenlerin bu gerçekleri görmesi, duyması gerekir. Dünyanın en güçlü devletinin Irak bataklığından çıkamadığı, tarihi ibret ve örnek olmalıdır.
Siyaseti bilmeden konuşmak, ahkâm kesmek ve makamlara gelmek; boş, oyalanma, kendimizi kandırma ve gevezelik/zevzekliktir. İbret alınmadığı için, tarih tekerrür ediyor. Ortadoğu kaynayan büyük bir kazan, kepçe zavallı Müslümanlardır. Ayni oyun ve senaryolar Türkiye, bizim için de geçerlidir. Bizi İstiklal Savaşında,Anadolu'dan süpürüp atamayan emperyalist güçler, Haçlı Seferleri, Batı ve bâtılın işbirlikçileri, Tanzimat fosilleri sahnededir, düşman ayni düşmandır. İman ile yükselen bayrağın inmeyeceği, gerekirse yeni bir İstiklal Savaşı verilebileceği bilinmeli, imanlarda yaşanılmalıdır.
Kendimizi, mazimizi ve tarihimizi bilmek, gelecek için yaşamak, temel değerlerden tâviz vermemek esas olmalıdır. Bu toprakların altı, üstünden canlıdır, şüheda bizi koruyacaktır.
|