:: YAZI

Eklenme: 08.10.2007 04:00 


VI. Mehmed, Sultan Vahideddin; 1918-1922 yılları arasında padişahlık yapmış, cefakâr bir insandır. 36. Osmanlı padişahı, 4 Ekim 1922 tarihinde saltanatın kaldırılması ile yurt dışına sürülmüş, hakkında çok şey yazılan talihsiz sultanlardan biridir. Kendisine "Vatan haini" diyenler yanında, "Vatan Dostu" diyenlerin sayısı da az değildir.
İslam Halifesi, sultan Birinci Abdülmecid Hanın oğullarının en küçüğüdür.
Padişah olduğu zaman, Birinci Cihan harbi'nin acı neticeleri, bütün çıplaklığıyla ortada duruyor, 16 Mart 1920 de İstanbul İtilaf devletleri tarafından işgal ediliyordu. Ölü doğan ve bir milletin paylaşılması demek olan Sevr Anlaşmasını imzalamadı.
İstiklal Mücadelesini hazırlayarak, güvendiği kumandanları Anadolu'ya gönderdi. Özellikle Mustafa Kemal'a tenekeler dolusu altın vererek, arkadaşlarıyla birlikte Samsun'a çıkmalarını, milleti uyandırmalarını planladı. Anadolu'ya el altında bol para ve silah yolladı, milleti teşvik ederek İstiklal Savaşının temellerini attı. Sarayında gece/gündüz uyumadan, siyasi oyunlarla işgal devletlerini oyaladı, din alimleri ile yapılan toplu dualar, mektepler, mescidler levazım yollama merkezi haline getirildi. Eli silah tutanlar Anadolu'ya gönderildi. Müttefik Hıristiyan âlemi ile mücadele etti. İzmir'in işgalinde nasıl ağladığını, sarada çıkan yangında: "Milletin canı yanıyor, ocağı yanıyor; yanan ocakların yanında benim ocağımın ne ehemmiyeti var?" ifadelerini tarih yazar. Vahideddin Hân büyük bir vatanseverdir, yalan söyleyen tarihin yalancıları, sahtekârları,bizdeki hainler gibi değildir.
1 Kasım 1922'de saltanatın kaldırılmasından sonra; sultanın ismi hutbelerden çıkarıldı, İstanbul ve Anadolu basınında aleyhinde yazılar yazıldı. Hayatı tehlikeye giren padişah, işgal kuvvetleri kumandanı İngiliz General Harington, halifeyi Dolmabahçe sarayından alarak, Malaya harp gemisine götürdü. 16-17 Kasım gecesi, İstanbul'dan Malta'ya hareket etti.
Bir padişah, Müslümanların halifesi vatanından ayrılırken, tek bir altın götürmedi. Atalarından kalan bütün mallarını memleketine, milletine bıraktı.
Tarihin seyir defterinde; Melik Hüseyin'in daveti üzerine Mekke'ye, oradan İtalya'da San Remo'ya giderek, 16 Mayıs 1926 tarihinde orada vefat etti. Cenazesi borçlarından dolayı rehin kaldı ve oradan Şam'a götürülerek, Sultan Selim Camii kabristanına defnedildi.
Sultan Vahideddin hakkında tarih bunları ve diğerlerini yazıyor. Türkiye Büyük millet Meclisinde bulunan türbanlı bir vekili hazmedemeden bağıran, İslam'a açık açık saldıran Bülent Ecevit bile bu hân için "Vatan haini değildir" demiş, yalan söyleyen tarih ve içimizdeki cüce beyinler sınıfta kalmıştır.
Aradan yıllar geçti, köprülerin altından nice sular aktı, iktidarlar değişti, Cumhuriyetin 84. yıldönümü kutlandı, Sultan'a hakaret eden, küfreden niceleri toprak oldu, Mizan'da hesap verecekler. Bu gerçek unutulmaz, unutmamak gerek.
2007 yılının 28 Mayıs tarihinde gazetelerde bir haber yayınlandı. "Padişah torununa dillere destan kına gecesi" Sultan Vahideddin'in torununun torunu olan Mesude Evliyazade'ye Kuşadası'nda muhteşem (!) bir gece düzenlenmiş. Güllerle döşeli yoldan yürümüşler, davul/zurna eşliğinde zeybek gösterileri yapılmış, Osmanlı tarzında ikramlar yanında, geline 17. yüzyıl Osmanlı harem mücevheratından esinlenilmiş zümrüt küpe, damada da İsviçre Kraliyet ailesi damgalı köstekli altın saat takılmış. Modacı Zuhal Yorgancıoğlu tarafından aile kostümleri hazırlanmış, özel seçilen sunucular ve müzik ekipleri felekten bir gece yaşamışlar.
Dünyayı titreten muhteşem bir İmparatorluğun sultanlarından halife Vahideddin ve geride bıraktığı zürriyetten torunlar.. İslâm, Müslümanlık, halife, padişah, hân ve günümüzde yapılanlar, geride kalanlar.. İşin içinden nasıl çıkabilir siniz? İbret alınmadığı için tekerrür eden tarihi nasıl yargılarsınız?.. Değerleri terazinin hangi kefelerine koyabilirsiniz? Dün ile bugün arasındaki değişim, yozlaşma ve gayr-i İslami hayatı nasıl değerlendirirsiniz? Dün inançları ve vatanları hakkında zerre kadar taviz vermeyen, düşmana boyun eğmeyen ve milletin parasına tenezzül etmeyen, kendi servetlerini bile bırakarak yurt dışına sürülen, ölümlerinde cenazeleri icraya verilen, yaban ellerde defnedilen değerlerimiz için neler söylersiniz?.
Yazımızı KEMÂLİ'nin PERİŞAN şiiri ile bitirelim:

Bağban gülistanı terk etti,
Bülbül goncalarda perişan!
Cılız, pehlivanı terletti,
Yiğit meydanlarda perişan!
Sultanlar divanı terk etti,
Değerler dillerde perişan!
Gümüş kemer beller terletti,
Kınalar ellerde perişan!
Sokaklar sarhoşlarla dolu,
Evlerde yavrular perişan!
Unutturdular doğru yolu,
Kılavuz yollarda perişan!
Tarih neden tekerrür etmez,
İbret almayanlar perişan!
Kemal yazar, seneler bitmez,
Nağmeler tellerde perişan!
( Değerli okuyucularımın, vefakar dostların Kadir Gecesi ile Ramazan Bayramlarını tebrik eder, hayırlara vesile olmasını niyaz ederim.)

  Yorum gönder
 
Diğer yazılar

* ASRIMIZIN BÜYÜK HASTALIĞI ÇIPLAKLIK...
* HASTALAR RİSALESİ HASTALIKLA BARIŞMAYA VE BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ GÜÇLENDİRİR
* BİR DAMLA VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
* ŞİKÂYET VE KARAMSARLIK SONSUZU...
* ŞİKAYET!..
* AK PARTİ NEREYE GİDİYOR?...
* ANARŞİ VE TERÖRDEN KURTULMAMIZ “HUCURAT SURESİ” İLKELERİNDE YER ALIYOR
* ERMENİ CEMAATİ VE KÜRT BİLİNEN ERMENİLER
* İBRETLİK BİR HİKÂYE
* ERMENİ CEMAATİ VE KÜRT BİLİNEN ERMENİLER


Tüm Yazılar

 
© 2006 - 2024 İlhan YARDIMCI
Tasarım & Yazılım Sinan Eldem