Osmanlının Son Kalesi Türkiye: "Ya sevilecek, ya verilecek!."mi?..
Eklenme: 10.07.2006 07:54
1839'da başlayan Batılılaşma hareketleri; aziz milletimize pahalıya mal olmuş, köprülerin altından çok sular akıp gitmiştir. "İnsan suya düştüğü için değil, sudan çıkamadığı için boğulur" sözünün kime ait olduğunu bilememekle beraber; köprülerin altından geçen sularda çok insanlar boğulmuş, gaflet ve hıyanet odakları nice beyinsizler ve beceriksiz politikacılar yüzünden, İstiklal Harbi kazanmış bir millet yoklara itilmiştir, karanlıklara atılmıştır.
Dünyanın jandarması rolünü oynayan sözüm ona süper (!..) emperyalist güç ABD.ile onun uşaklarının dost görünen gerçek düşman yüzlerinde desteklenen PKK. Terör Örgütü otuz binin üzerinde vatan evladının ölümüne sebep olmuş, Anadolu cayır cayır yanarak kan gölü haline gelmiş, 20 yıllık bir aradan sonra Kuzey Irak'ta Kürdistan Devleti kurma hayalleri, silahların gölgesinde gerçek olmuştur.
Bir zamanlar, Avrupalıların Türklerden izin almadan Akdeniz'e çıkamadıkları, bir yazı üzerine Fransa'da dansın tam yüz yıl yasaklandığı, "Türkler Geliyor" diye Frenklerin kaçacak delik aradıkları, Osmanlı Adaletinin cihana hükmettiği, 11 milyon Km. karelik coğrafyada aç/susuz/çıplak kimsenin kalmadığı gerçeğinde; bugün AB.ne girmek için uşak gibi yalvarmamız, yeryüzünden Müslümanların ve Türklerin kökünü kazıyacağına yemin eden, Haçlı Seferlerini başlatan X.Papa Innocenzio'nun devasa heykeli önüne bile bile konan bir masada Avrupa Anayasası Antlaşmasının T.C. Başbakanı ile Dış İşleri Bakanının imzalaması basit bir olay olmayıp, Sevr Anlaşmasını gölgede bırakmıştır.
Batı'nın ve batılın "Uyuyan devi uyandırmayın" korkusu yanında; halkımızı uyutan, tarihi gerçekleri uykuya yatırmak isteyen satılmış bazı medya organları, Türkiye'yi ve Türk milletini tarihi bir saldırı ve işgal karşısında emperyalist güçlere çanak tutar hale geldi. AB.ne girmek tek çıkar yol olarak gösterildi. Saf ve temiz insanımız da; bu palavralara, yalanlara, siyasi oyunlara kandı, yuttu, uyutuldu...
"Hakimiyet çocukların eline geçti. Neler yapabileceklerini bekleyip görmek lazım."diyen II. Abdülhamit'le, "Lafla, siyasayla, düşmanın aldatıcı sözlerine kulak vermekle askerlik görevi yapılamaz" diyen Mustafa Kemal'in tarihi bu tespitleri, kitaplar arasında kaldı, unutuldu ve uyutulduk...
Okumayan ve televizyon esiri bir toplum haline getirildiğimiz için, aziz milletimiz üzerine oynanan oyunları bilmekte zorluk çekiyoruz. "Şehvet, Menfaat, Hıyanet ve Yalan" dörtlüsü üzerine kurulan bazı TV. Kanalları ile basın organlarının, bu toplumu ne hale getirdikleri, yıkımların nasıl olduğu ve hangi noktaya geldiği biliniyor, yazmaya gerek yok...
Türkiye'de bulunan Sendikalar içerisinde yer alan "Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası" yayınları elime geçti. İşçileri sömürmek, lüks arabalarda hayat geçirmek, sonra da vatan/millet/Sakarya hikâyeleri ile mangalda kül bırakmayan nice sendika ve sendikacılar yanında, bu sendikanın birbirinden güzel kitaplar çıkarması, yayınlanan eserleri desteklemesi ve ücretsiz olarak kitap dağıtması yerinde ve çok güzel bir hizmet, tebrik etmek gerek...
Sendikanın "Türkiye bizimdir, bizim kalacak" isimli eseri, Genel Başkan Mustafa Başoğlu tarafından hazırlanmış. 16. Genel Kurulda yapılan konuşmalar ve sendika faaliyetlerine yer verilen eserden bazı bölümleri buraya almak istiyorum.
"Dışarıdan estirilen yıkıcı rüzgârın, içerde milletimizi birbirine bağlayan dil, din, tarihten oluşan Millî Şûurumuzu ve onu ayakta tutan bağları koparma/parçalama girişimleri mutlaka etkisiz hale getirilmelidir. Geçmişte olduğu gibi başı dik, sözü geçer Türkiye, ancak bu sayede bağımsız devlet olarak varlığını koruyabilir." İfadeleri, kitabın arka kapağında yer alırken, IMF. Programı uygulayan ülkelerin haller şöyle sıralanıyor:
Türkiye: İflasın eşiğine itildi. Tayland: Pirinç satan Tayland, pirinç satın alır hale geldi. Mozambik: 30 bin kişi işini kaybetti. Hindistan: Tarım çöktü, isyan çıktı. Rusya: Milli gelir % 30 azaldı. Vietnam: 200 bin kamu çalışanı işten atıldı. Meksika: 30 bin işyeri kapandı. Endonezya: Halk ayaklanması çıktı. Yoksulluk yüzde 11'den yüzde 60'a yükseldi. Arjantin: Ülke çöktü, yağmalama oldu. Brezilya: 250 milyar dolar borca saplandı. Ürdün: İsyanlar çıktı. Ve diğerleri devam ediyor...
"Gençlerimizi, ya Satanizm tuzağına düşürüyorlar veya uyuşturucu batağına sürükleyerek zehirlemeye çalışıyorlar. İslam'ı "çağdışı", "Demokrasi ve özgürlükler karşıtı" göstererek yıpratıyorlar; insanımız inanç boşluğuna düşürüp yeni arayışlara zorluyorlar. Türkiye, AB. sürecinde başarılı olamazsa, AB. üyesi güçlü bir Türkiye yerine, BAAS tipi demokrasiyle yönetilen bir Ortadoğu Cumhuriyeti olur. 1959 yılından beri Türkiye, Avrupa'yla bütünleşme çalışmalarını sürdürmektedir. Prodi'nin başkanı bulunduğu Komisyonun raporuna, Ruhban okulunun konulması da, Bartholomeos'la yaptığı görüşmeden sonra gerçekleşmiştir. Ayasofya'nın, eskiden olduğu gibi, "Hıristiyan Kültür Merkezi" haline dönüştürülmesi; yani başka bir anlatımla kilise (katedral) haline getirilmesi isteğidir. Heyet başkanı Grew: "Bu anlaşma, Türklerden koparmak istediğimizden çok daha fazlasını, bizim Türklere vermediğimizin belgesidir" demiştir. Ayasofya, Heybeliada Ruhban okulu, Konstantinopolis (İstanbul), misyoner faaliyetlerinin yaygınlaştırılması ( İncil içinde dolar dağıtılması), Ermeni soykırımının Türkiye tarafından kabul edilmesi, Kıbrıs Rum kesiminin AB'ye daimi üye olarak kabul edilme girişimleri, Yunanistan'la Türkiye arasındaki sınır ihtilaflarının anlaşmayla sonuçlanmaması halinde Lahey Adalet Divanına götürülmesi, bir Alman ilaç firmasının Türkiye'nin yerleşim alanlarının çoğunun isimlerini Rumca'ya dönüştürmesi, bir bütün olarak Türkiye'yi ele geçirmek isteği ve hevesi ortaya çıkmaktadır." İfadeleri, bu eserden aynen alınmıştır.
Lord Palmerstone'nin; "Türkleri Avrupa'ya ancak Hıristiyan olurlarsa kabul edebiliriz" ifadesini kaçımız biliriz; medya neden yazmaz, anlatmaz bunları?.
Türkiye'nin içine itildiği Körfez Savaşı nedeniyle 150 milyar dolar zarar ettiği, 200 milyar doları bulan iç ve dış borçları, kanuni bir dayanağı olmayan başörtüsü yasağı ve basından alınan özet manşet ve yazılarla değerlendirilen kitapta yer alan acı gerçekler, aziz milletimizden saklanmış bilinen gerçeklerdir, kaçımız biliriz?..
Türkiye üzerinde oynanan oyunlar, devam etmektedir. Millî İradenin iktidara getirdiği hükümet, henüz "İktidar" olamamıştır.Ümit verici çalışmalar vardır, Batırılan bir Türkiye gemisi kurtarılmak istenilmekte, dürüst ve çalışkan bürokratlar göreve getirilmektedir. Neticeler ile yazılan reçetelerin tesirlerini beklemek ve görmekle mümkün olacaktır. AB.'nin Türkiye'den talepleri altında, Türkiye Cumhuriyeti'nin parçalanması isteği yatmaktadır. Kıbrıs ve Ege talepleri, IMF.'nin milletimizi yoksullaştırma planları, dışa bağımlılığı arttırma, yabancıların Türkiye'de çalışmasının önündeki engellerin kaldırılması, tarım politikasının çökertilmesi, azınlıklara hak verilmesi, yer altı ve yerüstü zenginliklerinin yağmalanması, Milli, dini ve kültür değerlerinin yok edilmesi, dünyada sadece bize ait %46 oranlı genç nüfusun azaltılması, kısırlaştırılması, Kitabullahın Müslüman Türk milletinin elinden alınması oyunlarıyla Alevi ve Kürt ayaklanmalarına meydan verilmesi, milli bütünlüğün bozulması, DEP. Milletvekilleri Leyla Zana ile diğer üç üyenin serbest bırakılması, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Doğu ve Güneydoğu operasyonlarını durdurması, Kürt kimliğinin yasal olarak tanınması, Öcalan'a verilen cezanın ve tüm ölüm cezalarının kaldırılması, özelleştirme, sosyal güvenlik, Kamu yönetimi gibi daha birçok gizli senaryo ve planlar; ABD. ve AB. Emperyalizmini Türkiye'yi eyaletlere bölmeyi, halkımızı, işçi sınıfımızı, memurlarımızı birbirine düşman etmeyi amaçlamaktadır. 19 Temmuz 2003 günlü resmi gazetede yayınlanan 4916 sayılı kanunla, yabancı gerçek ve tüzel kişilerin, Türkiye'de geniş araziler satın alabilmeleri önündeki engeller kaldırılmış, yabancıların, özellikle misyoner teşkilatların toprak almalarında büyük patlamalar meydana gelmiştir. Sevr ve Lozan'da verilen topraklar ne kadardır, bilir miyiz?...Bayındırlık bakanı Zeki Ergezen'in resmi açıklamasına göre; yabancılara satılan arazilerin 4 milyon 420 bin 272 metrekare, taşınmaz sayısının da 8 bin 351'e ulaştığını bilir miyiz?. 10 bin 121 yabancı yanında, üç isimsiz şirketin; 4.5 milyon metrekare arazi satıl aldığı gerçeği; Sevr ve Lozan'a benzer mi?...
"Benim bir karış toprak vermem söz konusu olamaz. Zira istenen toprak bana ait değildir. O. Milletime aittir. Bu İmparatorluğun hiçbir parçasını, hiçbir kimseye veremem. Yahudiler şimdilik milyarlarını biriktirsinler. Kim bilir, bir gün bu imparatorluk paylaşılırsa, onlar da istediklerini, belki de bir şey ödemeden elde edebilirler. Fakat ancak kadavramız paylaşılırsa. Canlı vücuttan parça koparılmasına müsaade edemem." İfadeleri, yalan söyleyen tarihin söylediği "Kızıl Sultan, Müstebit Sultan, Pinti Hamit" iftiralarının muhatabı, ikinci Abdülhamid Han'a aittir. İbret alınmadığı için tekerrür eden tarihten bize kalan miraslar arasındadır. Günümüz Türk iyesinde 4,5 milyon metrekare araziyi satanların kadavrası acaba nasıl olacaktır?..
Sahipsiz olan memleketin batması haktır,
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır!"
Kime aittir, bilir miyiz?. Osmanlı'nın son kalesi Türkiye; "Ya sevilecek , ya verilecek" mi?...
|