BASÎRETSİZ DEVRİM YOBAZLARI..
Eklenme: 18.04.2007 07:39
*"Dinsizi görünce, imansıza rahmet okuma..", "Ehven-i Şer" gibi içimize sokulan, cüce beyinlerde maya tutan, milletimize kabul ettirilmek istenen, (bence) hâince fikir, vahiy sistemine uymaz, beyinleri sulandırır, bizi soysuzlaşma ve yozlaşmaya götürür.
*Ölçü bozukluğu olarak kabul edebileceğimiz içimize sokulan beynelmilel Yahudi ve Mason düzmeleri, basîretsizlik temeline dayanır. Akıl önemli bir ilim kaynağı, basîret ise ciddi bir irfan membaı ve ruhun idrak mertebesidir. Basîretin zirvesinde hikmet bulunur. "Basîretsiz insan" dediğimiz kimse, bu hikmet ve irfan kaynağından mahrumdur. Kur'an'da yer alan: "Kime hikmet verilmişse, şüphesiz o bir çok hayra erdirilmiş sayılır" âyet meali, ilahi bir meleke olan basîretten bahseder.
*Kâinat sedefi içerisinde en üstün varlık olarak yaratılan insanı hayvanlardan ayıran husus; şûur, basîret, ilham ve hikmet değerleridir. Bu değerlerden mahrum olanlar; nerede olurlarsa olsunlar, hangi makamda hizmet veriyorlarsa versinler, etiket ve rütbeleri ne olursa olsun, tepelerin tepesinde ahkâm kesseler bile, dünyayı ben yarattım deseler bile, beşeri sistemler zorlasa bile, son noktaya ulaşamazlar, mümkün değildir.
*Türkiye ve insanlık böyle bir basîretsiz insanların yüzünden, kaos ortamları yaşıyor. İzler silinmiş, yollar karanlık, çıkmaz sokaklar, dipsiz kuyularda meydana gelen feryad-ı figanların sonu gelmiyor. Ölmüş insanlardan medet umarak, "Atatürkçü" geçinerek, ilke ve devrimleri kalkan, zaman zaman can simidi yaparak basîrete saldıranlar; insan sıfatından, hayvanlardan daha aşağı "Belğu medâl" derecesine düşüyor, cami duvarlarına pisliyorlar.
*Bu ülkede yaşayan "Kürt, Arnavut, Boşnak, Makedon, Pomak, Gürcü, Çerkez, Abaza, İnguş, Çeçen, Laz, Kabart" gibi daha nice etnik kökenli olanlara Türk derken, bazıları da "Hayır onlar Türkiyelidir" diyerek, kimlik ve medeniyet çatışmaları meydana getirmek istiyorlar. Dumanlı havayı seven kurtlar, harabelerde tüneyen baykuşlar, leşleri elde edebilmek için kavga veren yabani hayvanlar ve leş kargaları gibi vatanı parçalamak, satmak "Megale İdea"sındalar. Dün İstiklal Savaşında, Çanakkale'de bunu başaramayan cüce beyinli emperyalist uşakları....İçten ve dıştan beslenen kara kargalar, domuzlar..
*Türkiye Büyük Millet Meclisi zabıtlarında önemli bir vesika vardır. Atatürkçü geçinip, Atatürk'ü bilmeyenler, özellikle Nutku okumayanlar veya Nutku kuşa çevirmek isteyenler bunu okusunlar: (Özet halinde yazalım)
"Efendiler!.Meclisinizi meydana getiren kişiler sadece Türk değildir, sadece Çerkez değildir, sadece Kürt değildir, sadece Laz değildir. Bunların hepsinden meydana gelen İslâmi unsurlardır, samimi bir topluluktur. Çeşitli Müslüman unsurlardan oluşan bir topluluğa aittir. Bunun böyle olduğunu hepimiz biliriz. Millî hudutlarımız İskenderun'un güneyinden geçer, doğuya doğru uzanarak Musul'u, Süleymaniye'yi, Kerkük'ü içine alır. İşte millî sınırlarımız budur dedik. Halbuki Kerkük'ün kuzeyinde Türk olduğu gibi Kürt de vardır. Biz onlar arasında ayırım yapmadık. Bu topluluğu oluşturan her bir İslam unsuru bizim kardeşimizdir ve menfaatleri tamamıyla ortak olan vatandaşlarımızdır."
*Sivas Milletvekili Emir Paşa, Kastamonu mebusu Yusuf Kemal Bey'in konuşmasına cevap verdikten sonra, 1 Mayıs 1920 de Ankara'da on gün önce açılan Büyük Millet meclisi kürsüsünde konuşan Atatürk, bu konuşmasından sonra alkışlanmış, sadece Türklük davası güdenlerle İslâmcı ve Osmanlılar arasında hararetle münakaşalar devam etmiştir. Emir Paşanın: "Bendeniz bu mesele hakkında uzun söz söyleyecek değilim. Bu gibi sözlerin şimdiye kadar bir faydasını görmedik. Hepimiz hilafete bağlıyız, bu yüce hilafeti asırlardan beri koruyanın asil Türk Kavmi olduğunu da kimse inkâr edemez. Yalnız, parçalanmaya yol açacak hiçbir söz söylenilmemesini tekrar temenni ediyorum" sözlerinden sonra Atatürk kürsüye çıkarak konuşmasını yapmıştır.
*Aradan 87 yıl geçmiş, Türkiye bugünkü noktalara gelmiş, nüfusu yetmiş milyonun üzerine çıkmış bulunuyor. Hâla sahte Kemalistlerin devrim sloganları ve şom ağızlarından çıkan laiklik teraneleri ile bulanık suda balık avlama sevdâları (!) devam ediyor. Aziz milletimiz olup/bitenleri çok iyi biliyor, bir grup azınlıktan ileri gitmeyen bu yobazları çok iyi tanıyor, dolmalarına ağızları ve kafaları kapalı..
*Defalarca şapkasını alıp/giden/gelen, "Mảnevỉ Kalkınma" kitabını yazan, nurcuları yıllarca kandıran, miting meydanlarında öptüğü Kur'an-ı Kerim yanında, akşam kafayı çeken, örtülü bayanları Arabistan'a davet eden, gazete manşetlerinde yer aldığı şekliyle "Siyasi Münafık, Siyasi Mevta, Milleti bir sente muhtaç eden adam, Çoban Sülü, Morrison"a ne oluyor?.. Mahut zihniyetlerin paralelinde Kıyametler koparıyor, kabir kapısında günleri sayılı olduğu halde, suları bulandırıyor, araya fitneler sokuyor..
*Nasıl geldiği, kimlerin getirdiği, nasıl gideceği belli olan tepedeki adamın basîretsizliğinden cesaret lan bu yobazlarla beraber tempo tutulan "Rejim tehlikede, Cumhuriyet elden gidiyor, gerici tehdidi kaygı verici boyutlara ulaştı, vs..." gibi yaygara ve yalanlar, millî birlik ve beraberliğimizi bozmaz, bozmamalıdır. Kervan yürür, menzile varır.
*Cumhurbaşkanlığı makamı kimsenin babasının malı değil, millî iradenin ve cumhurun malıdır.
*İlk Cumhurbaşkanı Atatürk zamanında, Türk milletinin Müslüman kimliğini vurgulamak için, Çankaya'ya çift minareli cami yapılması teklifini bilir misiniz?..
*Hayatının üçte ikisini Osmanlı paşası olarak geçiren Atatürk'ün anası Zübeyde Hanımın başörtülü, namazlı/niyazlı, dindar, karısı Latife Hanımın da ayni ölçülerde olduğunu bilir misiniz?..
*Atatürk'ün çok beğendiği Hafız Yaşar, Hüseyin ve Mehmed Kur'an okurken, Atatürk'ün gözlerinden yaşlar döküldüğünü, seçkin hocaları makamında toplayıp Kur'an Âyetlerin izahlarını yaptırdığını, Peygamberimiz Hazreti Muhammed'e büyük ilgi duyarak: "Tüm Müslümanlar Hazreti Muhammed'i örnek almalı, gösterdiği yolu takip etmeli ve kendisi gibi hareketle, İslam'ın hükümlerini yerine getirmeli" ifadelerini zaman zaman kullandığını, aydınlığı bulamayan devrim yobazları bilirler mi?.. (Kaynak: Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, s.208. Atatürk, Hanif Faruk. Urduca yayın. Ankara Üniversitesi Basımevi, 1979)
*Yazımızı; kendini adam sanan basîretsiz cüce beyinlere ithaf edilmek üzere bir dörtlük şiirimizle bitirelim:
CÜCE BEYNİ OLANLAR TELKİNLERE KANARMIŞ,
YALANCININ MUMU YATSIYA KADAR YANARMIŞ,
PASLANDI MAKİNELER, ÖMÜR BİLLAH ÇALIŞMAZ,
"AKLI EVVEL" OLAN, KENDİNİ "ADAM" SANARMIŞ!.
|