"Hoşgörü" ve "Diyalog" iyi bilinmeli, yaşanmalıdır...
Eklenme: 09.07.2006 06:35
Yolların kaybolduğu, izlerin silindiği, kurtarıcı bekleyen günümüz anlayış ve kaosunda; "Hoşgörü" ile "Diyalog", çeşitli ağızlarda, zaman içerisinde çeşitli ideal ve ideolojilerde, başka başka kullanılmakta, yaşanılmaktadır.
Tekte, Hakta, vahiy kaynaklarında, Kur'an ve sünnette emir ve nehiyler kesin olup, tevil götürmez, minareye kılıf aranmaz, başka kapılar açılamaz. Haram kılınan faiz, zina, adam öldürme, alkol gibi temeller için bir çıkış yolu aramak, hoşgörüyü buraya sokmak, münakaşa ve münazaralarda diyaloga girmek, netice vermez, imanları tehlikeye düşürür, İslam'dan çıkmamıza vesile olabilir.
Adalete, hürriyete, müsavata dayanan temellerde, hoşgörünün en güzel örneklerini şerefli Tarihimizde görmek mümkündür. 600 yıl, üç kıtada, çeşitli milletlerden insanları barış ve huzur içinde, adalet terazisini bozmadan yaşatan, tutan Osmanlı hoşgörüsü ve adaletini inkâr etmek mümkün değildir."Yalan Söyleyen Tarih" bile utanmış, gerçekleri yazmaya başlamıştır.
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Daire Başkanlığı tarafından yayınlanan bir eser, bu ihtişamı resmi belgelerle dile getirmektedir. Devlet Arşivleri Genel müdürü Doç. Dr. Yusuf Sarınay tarafından hazırlanan "Gökkube Altında Birlikte Yaşamak" isimli eser, önemli bir araştırma ve belge kitabı olarak okunmalı, özellikle yeni nesle mal edilmelidir.
Kitapta yer alan önemli belgelerden bazılarını özet halinde aynen aktarmak istiyorum.
* Batılıların "Muhteşem Süleyman" olarak tanıdıkları, Kanuni Sultan Süleyman, beylerine gönderdiği bir emirde şöyle diyordu:
"Her türlü vergi, kanunlar çerçevesinde toplattırılsın. Hiçbir kimseye, fazladan bir akça dahi aldırtmayın."
* 1876-1909 tarihleri arasında, 34. Osmanlı Padişahı olarak görev yapan, günümüzde bazı cüce beyinler tarafından hâlâ hakkı verilmeyen, kendisine iftiralar yapılan, "Pinti Hamid, Müstebit Sultan, Kızıl Sultan..." gibi isimler takılan II. Abdülhamid, 1894 de binlerce Km. uzaklıktaki Amerika'da, Orman yangınlarından zarar görenlere, 300 lira yardım göndermiş, Washington Sefareti bir teşekkür yazısı yazarak, Amerikan gazetelerinde bu yardımdan bahsedilmiştir.
Öte yandan; II. Abdülhamid, 1904 yılında Ermenilere gösterilen hoş görünün bir örneğini daha sergilemiştir. Muş'un Akçasırt Köyünden evlerini yakarak dağa çıkan 13 Ermeni pişmanlıkları dolayısıyla padişah tarafından affedilerek, yeniden iskan edilmişlerdir.
Ayrıca;Hindistan'da kıtlık çeken halka, Bağdat ve Basra'dan yeterli miktarda zahire satın alınarak, gönderilmesi talimatını vermiştir.
* 32. Osmanlı padişahı Abdülaziz; Horasan Hükümdarının ilticasına ilişkin, Erzurum Valisine gönderdiği 1861 tarihli bir fermanda şöyle demiştir:
"Horasan Hükümdarı iken otuz sene önce İran Devleti tarafından Tebriz'e sürülen Muhammed Han, Osmanlı Devletine sığınmak maksadıyla İstanbul'a gelmek üzere yola çıkmıştır. Bu gibi devlet adamlarına ikram ve ihsanda bulunmak yakışık alacağından, kendisine en güzel şekilde yardımda bulunulmasının uygun olacağı görüşündeyim."
Sultan Abdülaziz, 5 Eylül 1865 tarihli ayrı bir fermanında da, Sivas'tan Rusya'ya göç eden otuz Rum ailenin, tekrar Osmanlı Devletine dönmek istemeleri üzerine, yol masraflarının ödenmesi için emir vermiştir.
* Fatih Sultan Mehmed Han, 4 Nisan 1478 tarihli Bosna Ruhbanlarının, dini hayatları serbestçe sürdürebilmeleri hakkındaki fermanında şöyle yazar:
"Allah'a, Peygambere. Kur'an'a ve kuşandığım kılıca yemin olsun ki, kiliselerinizde korkusuzca ibadet edin. Canlarınız, mallarınız ve kiliseleriniz, bana itaat ettiğiniz müddetçe, güvencem altındadır."
29 Eylül 1458 tarihli ayrı bir fermanda, Fatih Sultan Mehmed Han şöyle ferman buyurdular:
"Makamıma gelip yüz sürerek ellerinde mevcut olan Hz. Peygamber ve Hazreti Ömer'den bu yana Kudüs'ü Şerifteki Hazreti İsa'nın doğduğu Beytullahın kilisesi, Kamame Kilisesi vb. kutsal mekânlar ile ilgili sahip oldukları hak ve imtiyazları yeniden talep eden Kudüs Rum Patriği Atnasyos ve ruhbanlarına aynı imtiyazları verdim. Bunları kimse rencide etmesin. Kim ki, bu hükmün feshini murad ederse, Allah'ın ve Resulünün hışmına uğrasın."
* 1839-1861 tarihleri arasında, 31. Osmanlı Padişahı olarak görev yapan Abdülmecid, 30 mart 1847 tarihli fermanında, halkın rahatça ibadet edebilmesi için, Yenişehir-i Fener'de yortu gününe rastlayan pazarın başka günlere alınması için emir vermiştir Pazarın sadece Çarşamba ve Cuma günleri kurulması, Defterhane-i Amire'deki kaydın değiştirilmesi emredilmiştir.
Ayrıca; 1847'de İrlanda'da meydana gelen büyük kıtlık nedeniyle, bu ülkeye cömert bir yardım yapılmıştır.
* Sultan 5. Reşad, 1914 tarihli bir yazısında; Beykoz'a bağlı Polonez Köyündeki Bezm-i Alem Valide Sultan Vakfına ait bir arsa üzerine okul, kilise ve çan kulesinin inşasına izin vermiştir.
* 24 milyon Km. kare coğrafya üzerine giden, 11 milyon Km. karede hükümran olan Osmanlı ile ilgili belgelerin yer aldığı kitapta; İspanya ve Portekiz'den kovularak, Osmanlı hoşgörüsüne sığınan Yahudilerin tahrir kayıtları da bulunuyor.
1519 tarihli tahrir kayıtlarında, İspanya ve Portekiz'den kovulmalarıyla Osmanlı Devletine iltica edip, Edirne'ye yerleştirilen Katalan Cemaatine ait 29 hane, 45 Portekizli aile, 8 Alman, 42 İspanya, Bolye Mahallesinden 33 hane ile Gerur Cemaatinden haneler ile aile reislerinin isimlerine yer veriliyor.
* Paris'te A. Amadonu, Liyon Hıraçya, K. Mihitarof, A. Kirkoryaniç, K. Milenyan, Y. Masisyan ile Ş. Kananyan adlı Ermeni Komite reisleri, Osmanlı sarayına gönderdikleri 1898 tarihli bir mektupta, yaptıklarından pişmanlıklarını şöyle dile getirmişti:
Bizler Ermeni Milleti olarak, Osmanlı padişahlarının diğer tebaaya olduğu gibi, Ermenilere de pek çok lütuf ve ihsanda bulunduklarına şahidiz. Zaten İslam ve Ermeni Milletleri arasında eskiden beri dostluk münasebetleri mevcuttur. Bazı bozguncuların yalan sözlerine rağmen, biz Osmanlı devletinin hizmetinde sadıkane çalışmaktan geri durmayacağız. Zira Osmanlı uyruğunda olmak, bizim için bir iftihar vesilesidir."
Savaşların, işgallerin, zulmün, açlık/susuzluğun, yoksulluğun ve cehaletin kol gezdiği günümüzde, Osmanlı devletinin adil yönetimine, gerçek adalete muhtacız.
"Nazar eyle ileri/ Pazar eyle götürü/ Yaradılanı hoş gör/Yaradandan ötürü" diyen bizim Yunus gibi nice gönül sultanlarının örnek hayatlarında, eserlerinde temel değerlere bağlı hoşgörüyü, başta bulunan bir kuşun dahi uçmasından korkulacak titizlikte yapılacak diyalogları iyi bilmek, yaşamak ve yaşatmak zorundayız.. Çeşitli izim ve ideolojilerin değil, Kur'an ve Sünnete bağlı temel esaslarda hoşgörü ve diyaloglara muhtacız.. Hümanist, ayırıcı, kışkırtıcı, vahye muarız, doğrudan/güzelden/iyiden/istikametten uzak, laf ebeliği ve zarar veren bütün diyalog ve hoşgörülerin Hiroşima'ya atılan atom bombasından daha tehlikeli, kötü ve etkili olacağı kanaatindeyim.
Adalete dayalı hoşgörü ve diyaloglarla buluşmuş, tanışmış ve yaşamış dünyalara doğru...
|