KORONAVİRÜS BİR MÛSİBET Mİ, BELÂMI, GAZAP MI, AYET Mİ?
Eklenme: 10.05.2020 20:06
GÜL DİKENİ
BİR VİRÜS YENDİ BİZİ
Bir virüs yendi bizi, Teknoloji çâresiz.
Bulalım doğru izi, birlik olun şimdi siz.
Secdeye koy çift dizi, çalışalım hepimiz.
Sabır bekliyor sizi, gür çıksın hep sesimiz.
GEÇER, BUGÜNLER GEÇER; İŞTE GELDİ RAMAZAN.
HAKLA/BÂTILI SEÇER, DİRİLİŞ OLUR ZAMAN.
KEMÂLİ
KORONAVİRÜS BİR MÛSİBET Mİ, BELÂMI, GAZAP MI, AYET Mİ?
Asrın hüsranında dünyayı saran, şu ana kadar yüz binlerce insanın ölümüne sebep olan Koronavirüs vakasından sonra, ağız olanın konuştuğu çeşitli yorumlar yapıldı.
Allah’ın verdiği bir bela, ibret ve musibettir denilirken, yapılan zulümlerin bir cezasıdır, “Kıyamet”, “âyettir” diyenler de oldu.Diyanet İşleri eski başkanı Mehmet Görmez hoca, sosyal medyada paylaştığı videosunda, âyet diyenlerdendi.
”KENDİMİZLE YÜZLEŞMELİYİZ”
”Ne yaptık da Rabbimiz insanlığa bu musibeti verdi, diyoruz.
* Rabbimiz, ayet-i kerimede ‘Başınıza her ne musibet gelirse kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder’ buyuruyor.
* Bu açıdan yeryüzünde yaşayan tüm insanların, hem müslümanların hem de gayrimüslimlerin kendisiyle yüzleşmesi gerekiyor.
* Kendimizi bir muhasebeye tabii tutmamız gerekiyor.
”Yeryüzünde meydana gelen her bir şeyin Allah’ın takdiri ile olduğunu” savunan Erbaş, ”Bizim Cenab-ı Hakk’ın yeryüzünde yaratmış olduğu her şeyden ders ve ibret almamız gerekiyor. Bu bir imtihandır. Bu imtihanı bizim sabırla, metanetle kazanmamız, şerri hayra dönüştürmemiz gerekiyor” .
Olaya Kur’an ve Sünnet cephesinden bakıldığında, hepsinin dedikleri doğrudur. Birinde odaklanıp diğerini görmezden gelmektir. Her ceza, beraberinde ibreti getirir. Cezaya uğrayan kişi, yaptıklarının bedelini öderken bela ve musibeti de tatmaktadır. O musibet, diğer insanlar için de ibret ve âyet/işaret olur. Musibet de sadece işleyen ve seyredenlerle sınırlı kalmaz, kurunun yanında yaşı da içine alır. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurur: “Sadece içinizden zulmedenlere dokunmakla kalmayacak olan fitneden sakının ve bilin ki Allah’ın cezası şiddetlidir.”(8Enfal:25)
Yüce Allah Hayat Kitabımızda hırsızların cezası ile ilgili ne buyuruyor: “Hırsızlık eden erkek ve kadının yaptıklarına karşılık bir ceza, Allah’tan bir ibret olarak ellerini kesin.” (5Maide:38).
Görüldüğü gibi ayette جَزَٓاءً بِمَا كَسَبَا /yaptıklarının cezası olarakifadesinin hemen arkasında نَكَالاً مِنَ اللّٰهِ/ Allah’tan bir ibret olarakifadesi kullanılmıştır. O kişi için ceza olan “ellerinin kesilmesi” hem kendisi hem de diğer insanlar için ibrettir, âyettir/işarettir. “Bu suça teşebbüs edenin başına bu bela gelir” işaretini ve mesajını verdiği için âyettir. Allahu Teâlâ Nuh kavmi ile ilgili olarak da; “Nûh kavmini de, Peygamberleri yalanladıkları vakit suda boğduk. Onları insanlara bir ayet/ibret yaptık ve zalimlere elem dolu bir azap hazırladık.” (25Furkan:37) buyurmaktadır. Ayetin “وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ اٰيَةً/ “İnsanlar için âyet kıldık” ifadesindeki “âyet” kelimesini bütün tefsir ve mealler, ders almalarını işaret eden bir “ibret” kılma olarak açıklamıştır. Nuh tufanı kâfirlerin kökünü kazıyan bir musibet ve ceza olmasının yanında, sonraki nesiller için de ibret alınması gereken bir âyettir.
Yüce Allah dünyada insanların işledikleri suçlar yüzünden hemen cezalandırmadığını da şöyle buyurur: “Şayet Allah, insanları yaptıklarıyla hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belirlenen bir vakte kadar ertelemektedir. Vakitleri gelince Allah, onları cezalandıracaktır. Çünkü Allah kullarını kesinlikle görmektedir.” (35Fatır:45).
“Sakın Allah’ı, zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma; gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne kadar onları ertelemektedir.” (14İbrahim:42)
Bu ayetlerde Allahu Teâlâ, zalimlerin işledikleri her suçun cezasını dünyada vermediğini belirtirken Şuara suresinde “Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bilecekler” (26Şuarâ:227) buyurarak bir kısmının cezasını da -ahiret cezası bâki olmak üzere- dünyada vermektedir.
Rasûlullah (sav) de “Bulaşıcı hastalık, Allah’ın, dilediği kimseleri kendisiyle cezalandırdığı bir çeşit azaptır.” (Buhârî, Tıb 31; Müslim, Selâm 92-95) buyurmak suretiyle bizi Korona’nın da bir ceza ve azap olduğu sonucuna götürüyor.
Bütün bu deliller ışığında kuşbakışı olarak yukardan olaya bakacak olursak; bugün dünyada özellikle Filistin’de, Suriye’de, Yemen’de ve Irakta yapılan zulümler, bardağı dolum seviyesine getirdi. Myanmar ve Çin’de yapılan zulümler de bardağı taşırdı. En iyisini Allah bilir ama zannı galibimizle söylüyoruz ki Rabbimiz, Çin’in Uygur Müslümanlarına yaptığı zulümden dolayı, “Nasıl bir devrimle devrildiklerini göstermek” için Korona virüsünü Çin’de sahaya sürmüştür. Çünkü Çin Devleti, Uygurlar üzerindeki hâkimiyetini kuvvetlendirmeye karşı en büyük engel olarak, Uygur halkının İslamî kimliğini görüyordu. Halkı İslam’dan vazgeçirmek için her türlü yıldırma ve baskı yöntemini kullanmaktaydı. Asimilasyonu gerçekleştirmek için zorla bir Uygur Müslüman kızı Çinli ile evlendirmeler, tecavüzler, eğitim kamplarında yapılan işkenceler, kızları kaçırıp bilinmeyen yerlere götürmeler ve her Müslüman Uygur’un evine bir Çinli erkek yerleştirmeler, bunların en iğrençlerindendi. Doğu Türkistan’daki halka uygulanan zulmün tek sebebi, halkın Müslüman olmasıdır. Oruç tutmak, namaz kılmak ve evlerde Kur’an bulundurmak, Çin’e göre büyük suçtur.
Bu zulmü dünya da seyretmiştir. Durdurabilme gücünde olanlar da durdurma teşebbüsünde bulunmamıştır. Çünkü Çin, Uzakdoğu’da zulmederken onlar da Ortadoğu’da zulmetmekteydiler. Zulme seyirci kalmak da, zulme ortak olmaktır.
Bütün bunlar, Allah’ın görünmez ordularından kabul etmemiz gereken, cirmi ancak mikroskopla görülen ama cürmü ise dünyayı ayağa kaldıracak ve herkesi kelepçesiz mahkûm olarak evlere tıkacak kadar büyük olan bir virüsle hayata müdahale ettiğini gösterir. Bu sefer Allah, zalimlerin zulmünü ahirete bırakmadan “Nasıl bir devrimle devrildiklerini gösterdi” ve hâlâ dünya belini doğrultamadı, kendine gelemedi. “Bizi kimse durduramaz” diyerek “icat ettikleri güçlerine tapan” müstekbir dünyanın taptıkları ve bir zamanlar Hiroşima’yı yerle bir eden atom bombaları, Filistinli çocuklara attıkları misket bombaları, son model uçak savarları ve tehdit ettikleri nükleer bombaları ile Korona virüsünü yok edemiyorlar. Çünkü vela havle vela kuvvete illa billah/Allah’ın gücünün üstünde bir güç yoktur. Allahu Ekber/Allah en büyüktür.
Bu fitnenin Çin’den başlaması ve onları seyreden Batı ülkelerine dağılması bir tesadüf mü? Hâşâ! Bir yaprak bile dalından Allah’ın bilgisi, iradesi, kudreti ve yaratması olmadan düşmezken, küresel ölçekte cereyan eden büyük bir belanın, kendiliğinden olduğunu iddia etmek, imanımızla çelişmektir. “Efendim bu bir âyettir, işarettir, ibret almamız gerekir” diyerek sadece sonuca odaklanmak, olaya parçacı yaklaşmaktır.
İşte olaya Kur’an bütünlüğü ile baktığımızda -verdiğimiz ayetler çerçevesinde- görürüz ki sebep-sonuç ilişkisiyle bu olay yeryüzünde işlenen zulümler sebebiyle bela, musibet, ceza, ibret ve âyettir. Allah, bu olayın işaret ettiği dersi alarak “Bundan sonra daha iyi yaşanabilir bir dünya, emperyalist düşüncelerden uzak, hakkaniyet ve adalet kurallarına göre ülkelerin birbirleriyle ilişki içinde olmaları” dersini çıkarmamıza fırsat vermiştir. Ayrıca Müslümanlar da özelde kendilerine ders çıkarmaları lazımdır. Tarihte benzeri görülmeyecek şekilde camilerin kapılarını yüzümüze kapatması, Kâbe’nin tavafsız kalması, Mescid-i Aksa ve Mescid-i Nebevi’nin ziyaretsiz kalması büyük ders olmalı ve hayat normale dönünce camilerimizde cemaat patlaması olmalıdır. Böyle olmazsa olayı iyi okuyamamış ve gereken dersi çıkarmamışız demektir.
Korona olayı; hem bir musibet, hem bir ibret, hem bir ceza, hem bir bela, hem de bir âyet/işarettir. Aksi yorumlar, olaya tek zaviyeden bakmaktır, sadece birinde odaklanıp diğerini görmezden gelmektir. Vesselam. (Musab SEYİTHAN)
Günümüzde bazı kesimler de aynen o zamanlar gibi, virüsü insan eli yapılan bir biyolojik savaş olarak takdim edip ilahi ikaz mahiyetini gündemden düşürmeye çalışıyor. Hatta bazı muhafazakar çevreler de bizzat sebep oldukları bu musibet korkusundan, “üst akıl” gibi akılsızca bahanelerle işi sulandırmaya çalışıyorlar.
Halbuki bu musibet insan hatası ile bilse olsa yine büyük bir ilahi ikazdır.
Corona virüsü ve Dabbetül-Arz olarak yorumlayanlarda var.
Fetih Suresi 7. ayet:
“Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.”
Göklerin ve yerin orduları Allah’a aittir. Yani Allah emir verdiği zaman bütün mahlukat bir ordu hükmüne geçer. Bu ordularla bazen zalim kavimleri ikaz eder, tokatlar.
İşte hava unsuru Allah’ın bir ordusudur:
Kahhar-ı Zülcelal havaya emreder, bir bakarsınız o zayıf gözle görülemeyen hava unsuru bir anda canavar kesilir. Öyle bir hızla eser ki karşısındaki her şeyi yerle bir eder. Fırtına olur, kasırga olur, hortum olur en ağır eşyayı bile alır kaldırır ve yere savurur.
Su unsuru da bir ordudur:
Allah su unsuruna emreder, bir de bakarsınız ki o sakin ve yumuşacık olan su unsuru bir derya olmuş, sel olmuş önüne kattığı her şeyi yıkar geçer.
Ya ateş:
Ateşe de emreder, o her şeyimizi pişiren o faydalı ateş o emirle zalim kavimlerin başında söndürülmez bir bela olur. Karşısına çıkan her şeyi yakar yutar.
Toprak da Allah’ın emrine bakar:
O Kahhar-ı Zülcelal toprağa ve zemine bir emrettiği zaman bu emirle öyle bir coşar ve silkeler ve silkinir ki, en zalim kavimleri bile uyandır ve ayağa kaldırır. Bu silkelenme ile bir de bakarsınız ki o tevazu sahibi toprak bir anda koca şehirleri yıkar geçer.
Bu saydıklarımız gibi Allah’ın diğer mahlukları da böyledir. Uysal ve sakin görünen o mahluklar da emir aldığında bir aslan kesilirler.
Öyle değil mi gerçekten?
İşte çekirgeler: Allah çekirgeye emreder tarlaları talan eder. Kuşlarına emreder zalimlerin başına taş yağdırır. Karıncaya emreder Firavunun sarayını yıkar. Sineğe emreder Nemrut gibi bir zalimi yere serer. Gözle görülmeyen bir mikrobuna emreder Deccal ve Süfyan gibi dehşetli bir zalimin ciğerini söker atar. Bir virüsüne emreder Deccalin kalesi olan koca bir ülkeyi dize getiri, hizaya çeker.
İşte Çin’de yaşanan “Corona virüsü” belasının tanımına tam olarak uymaktadır bu durum. Kainatta tesadüf yoktur. Koca cisimler, güneşler, aylar ve diğer gezegenler Allah’ın emri ile hareket ettiği gibi, atomların etrafında dönen elektronlar da yine O Hakim-i Ezelinin emri doğrultusunda hareket ederler. Cornona virüsü bundan ayrı kalır mı? Elbette ki kalamaz. O virüs de emir tahtında hareket eder. Zalim bir topluluğu ikaz etmek için hayatlarına hücum eder. Bazılarını da yere serer. Ve lisan-ı hali ile insanları doğru yola ve hakka davet eder.
Yazımızı bir şiirle bitirmek istiyorum.
GÖNÜLDEN DAMLALAR (235)
( “MAHKÛM DUYGULAR” LA…)
“Tencere dibin kara, senin ki benden fazla”.
Devletler birbirine, suçu atan salvoyla.
Korona büyük yara, Cihanda var Vâveyla.
Koy kendini yerine, durmadan çek “Lâhavle”.
KARA VARSA KARADIR, “KAPKARA” SONRA GELİR,
KANTARDAKİ DARADIR, HARAM VARSA YÜKSELİR.
Teknoloji ne oldu, Korona Atom bomba.
Mûsibet/Belâ buldu, boşaldı dolu torba.
İnsanlık, Hayat soldu; dolapta kaldı urba.
“Açıkgöz” aptal yoldu, karnında bin tas çorba.
“SAM AMCA” NIN HÂLE BAK, BİNLER ÖLÜ, DAHA VAR.
TECELLİ EDİYOR HAK, HARÂBE/ENKAZ DİYAR.
Avrupa sokakları, bütün eller havada.
Görünen korkakları, ölüm korku yuvada.
Zakkumun budakları, yeşeriyor ovada.
Küfr-ü Şer odakları, gizleniyor obada.
BAŞ ÖRTÜN DEMİŞ TRUMP, ALLAH’IN İŞİNE BAK.
AĞLIYOR İSYAN GRUP; ADALET, CEZA, BU HAK.
Dünya can çekişiyor, hastaneler can dolu.
Arsızlar tepişiyor, yolu Cehennem yolu.
Hak emri pekişiyor, görsene Sağı/Solu.
Hak kitap yetişiyor, kurtuluş Tevhit yolu.
MAYASINA GELECEK; İNSANLIK ARAYIŞTA,
HAK EMRİNİ BİLECEK, İSLAM’I TARAYIŞTA.
Muhalefet var/yok mu, bilen varsa gel beri.
Bozguncu sayı çok mu, çetelede say geri.
Atılan her söz ok mu, dökülse alın teri.
Helâda sulu b.k mu, bozuyorlar ezberi.
CHP. ZÛLÜM DEDİK, KİTAP VAR BELGELERLE.
YAŞAYAN ÖRNEK VERDİK, HAYATİ GÖLGELERLE
Bayrak altında Vatan, dinmeyen Ezanımız.
Vahdet damarda atan, Âşıkla/Ozanımız.
Cânan için can katan, Şairle/Yazanımız.
Toprakta Şehit yatan, Kız/Kardeş/Kuzenimiz.
DÜN BİZİM, BUGÜN BİZİM; YARIN BİZİM OLACAK.
SECDEDE NASIR DİZİM, DEVLET BÂKİ KALACAK.
Geçer, bugünler geçer; neler gördük, ne çektik.
Hızar olur da biçer, Ümit hayal edecek
KEMÂLİ Ecel içer, kalemle tohum ektik.
Aşk, Beraberlik ister, Menzile gidilecek.
MEVLÂ GÖRÜR DE, İSTER; O’NDAN DUAYLA/NİYAZ.
YARAB BİZE YOL GÖSTER, MÛSİBET BİZE İKAZ.
KEMÂLİ
NOT: BU yazımda; çeşitli yazar ve hatiplerin görüşlerinden satır başları aldım.
|