TÜP GEÇİDİN ADI:"AZİZ MAHMUD HÜDAYİ YOLU" OLSUN
Eklenme: 18.03.2007 09:01
"Aşk Pervanesi, Ölmeden önce ölmesini bilen, Muhabbet Fedaisi, Gönül Çağlayanı, Dertlilerin tabibi/muhabbet ehlinin nuru, Işık Ordusu Kumandanı gibi sıfatlarla andığımız, Anadolu'nun tapu senetleri özelliğini taşıyan Veliler yumağından biri de Aziz Mahmud Hüdayi'dir.
1541 tarihinde, Başkent Ankara'nın en uzak ilçesi, Tuz Gölü kenarında, 60 bin nüfuslu Şereflikoçhisar'da doğan, Bursa'da kadı iken Üftade Hazretlerinden feyz ve ders alarak kemâlat mertebesine erişen, İstanbul/Üsküdar'da yerleşerek, zamanın padişahı I.Ahmed Han'la yakın ilişkiler kurarak, birçok keramet gösteren, Üsküdar'da yaptırdığı cami ve dergâhta sayısız talebe yetiştiren, etrafına ışık ordusu kumandanı olan, 1628 tarihinde vefat ederek, dergâhı bahçesine defnedilen bir gönül sultanıdır.
Çocukluğu Sivrihar'da geçen Azîz Mahmûd Hüdâyi, ilim için İstanbul'a gitti, Küçük Ayasofya Medresesinde tahsiline devam etti. Küçük yaşta; tefsir, hadis,fıkıh ve zamanın fen ilimlerinde büyük âlim oldu. Halveti yolunun şeyhlerinden Muslihuddin Efendinin sohbetlerine katılarak, tasavvuf bahçesinden payını aldı. 33 yaşında iken Bursa'ya geldi, Ferhâdiye Medresesinde müderrislik yaptı. Hocası Nâzırzâde'nin ölümü üzerine, Bursa kadısı oldu. Cehennem ve Cehennemde yanan bazı tanıdıklarını rüyasında gören Hüdâyi, Tayy-i Mekân sırrı ile hacca gidip/dönen Eskici Mehmed Efendi ile karısının boşanma davasına baktıktan sonra, heybetli atı ile Üftâde (Mehmed Muhyiddin) Tekkesini ziyaret ettikten sonra kadılığı Bıraktı.
Dergâha intisabından sonra allı/pullu/ipekli cepkeni ile sırtındaki sırıklara takılı ciğerleri mahallelerde satan, zaman zaman çocuklarına taş yağmuruna tutulan ve adı "Deli K adı" olarak çıkan Azîz Mahmûd Hüdayi Hazretlerinin, çiçeklerin Allah'ı zikrettiğini duyduğu için koparamadığı ve kırık bir çiçeği hocasına getirdiği imtihanda, Üftade Dergâhında pişip icazet aldıktan sonra İstanbul'a gönderildiğini görüyoruz. Üçüncü Murad, Üçüncü Mehmed, Birinci Ahmed, İkinci Osman, Dördüncü Murat hanlara nasihatlerde bulunan, Dördüncü Murad'a saltanat kılıcını kuşatan gönül sultanının saraylarda, camilerde, dergâhlarda va'z verdiği, sohbet ettiği, irşad görevini yaptığı bilinir.O tarihlerde İstanbul'da en büyük kültür merkezi, Aziz Mahmud Hüdâyî Dergâhıdır. Buradan: Şeyhülislam Hoca sadedin Efendi ile Esad Efendi, Dilaver ve Halil paşalar,Okçuzâde Mehmed Efendi ile Nevizâde Atayî Efendi gibi şahsiyetler yetişmiş, sayısız eserler bırakmışlardır.
(Daha detaylı bilgi için bakınız: Hak âşığı Hazreti Üftâde, İlhan Yardımcı, Sinan Yayınları, 256 sayfa,1980/İstanbul )
O tarihlerde Sultan Ahmed büyük bir cami yaptırmak istiyordu. İstanbul'daki şimdiki cami arsası belirlendi, temel atma merasimi için kurbanlar kesildi,dualar yapıldı, ziyafetler verildi. Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretlerinin ilk kazmayı vurduğu söylenir. Padişah da yoruluncaya kadar çalıştı. Yıllar sonra cami inşaatı bitti. Açılışı yapmak ve Cuma hutbesini okumak üzere, Hüdayî Hazretleri padişah tarafından davet edildi. Tarihi kaynaklara göre; 9 Haziran 1617 Cuma günü beklenmedik bir olay oldu. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağdı, denizde fırtına koptu. Dalgalar büyüdü ve şiddetlendi, Üsküdar'dan Sarayburnu'na geçmek imkânsızlaştı. Verdiği sözünde durmak isteyen Aziz Mahmud Hüdayi, Üsküdar iskelesinde bir kayık kiraladı, talebeleri ile birlikte, çılgın dalgalar arasında yollara düştü. Allahın izni ile, kayık önündeki sular beyaz köpükler halinde yol verdi onlara, selametle karşıya çıktılar. Padişah ile efradı Fevkâni Kasr-ı Hümayununda telaş ve üzüntü içerisinde hocasını bekliyordu. Aziz Mahmud ve talebeleri köşke ayak basacakları zaman, müthiş bir gümbürtü koptu, düşen yıldırım kasrın bir yanını çökertti. Hüdayi Hazretleri elindeki asayı köşke dayadı, yıkılan kısma dayanak direkleri yerleştirildi. Köşk üzerinde bulunan insanlar karaya çıktıktan sonra, dayalı asa çekildikten sonra, şiddetli bir gümbürtüyle bina yerle bir oldu. Topluca caminin yanına gelerek, camiyi dualarla, tekbirlerle ibadete açtılar.
O tarihten beri Üsküdar ile Sarayburnu arasındaki deniz geçidine, yola "HÜDÂYİ YOLU" dendi. Asırlardan beri bu yol ayni isimle anılır. Fırtınalı günlerde gemiciler, kayıkçılar bu yoldan geçerken, Allah'a dua etmeyi unutmazlar, Aziz Mahmud Hüdâyî ruhuna da fatihalar okurlar.
Asırlar sonra, "Hüdâyî Yolu"nda, suyun altından Üsküdar ile Eminönü-Sarayburnu tüp geçit yapılması kararı, tesadüfi değildir.
Çalışmalarını ve fikir yapısını yakinen bildiğimiz İstanbul Belediye başkanımız ile AK Parti İktidarının, Başbakanımızın bu geçidin adına "HÜDAYİ YOLU" konulmasını, 70 milyon Türk Milleti de ister. Türkiye Gazetesinin 15 -16 Mart 2007 sayılı nüshalarında, bu konuda yazı yazan, halkımızın müracaatta bulunması için ilgili internet sitelerinin adreslerini yayınlanan, "Sen de bir mail gönder, Hüdayi Yolu'na destek ver!" kampanyasını başlatan Muammer Erkul kardeşimizi de tebrik etmek isterim.
Haydi Türkiye!.. Haydi aziz insanımız!.. Haydi ilgililer!.. Haydi ileri!.. "HÜDAYİ YOLU"ndan geçmek ümidiyle..
|