NȖR PINARI
Eklenme: 07.12.2018 15:09
“Az” konuşan fakat “öz” konuşan büyükler vardır. Babam da bunlardan biridir. Çok sık bir arada olamadığımız için benim için bu "öz" konuşmalar daha kısa olur. Birkaç yıl önce öyle bir laf söyledi ki sustum kaldım. Uzun süre kafamın içinde dolandı söylediği cümle.
“Strese girenin imanından şüphe ederim!”demişti babam.
Stresle ilgili kitaplar okuyan, zaman zaman “stresle mücadele” konusunda seminerler veren biri olarak, cümleyi çok ağır bulmuş olsam bile, kafamın içinde cümle dönüp durdu uzun zaman. Yaşadığımız yüzyılın en önemli problemlerinden biri olan stres hakkında bu kadar kesin ve keskin bir ifade duymamıştım.
Geçen yıl memlekette bir arkadaşla otururken hayatın sıkıntıları ve zorlukları konuşulmaya başlanınca bende kendisine stres ve stresle mücadele hakkında hakkında bildiklerimi anlatmaya başladım. Arkadaşım da benimle birikimlerini paylaşıyordu. Bir ara babamın söylediği “Strese girenin imanından şüphe ederim!” lafını attım ortaya.
Arkadaşım “doğru bir cümle” dedi. “Hatta bir insan stres yüzünden hasta olursa Allah o insana bunun hesabını bile sorar” dedi.
Stres, halkın bildiği ve kullandığı anlamıyla,sıkıntıları kafaya takmak demektir. Sıkıntılar insanı umutsuz ediyor. Mutsuzluk insanı hasta ediyor.
Kimisi hastalıklarla mücadele etmekten yoruluyor. Mutsuz ve hasta oluyor.
Kimisi ailesiyle problemler yaşamaktan bunalıyor.
Kimisi maddi sıkıntılarla boğuşuyor.
Kimisi çevresindekilerin kendisini anlamadığından dert yanıyor.
Kimisi bir sevdiğini toprağa verince hayata küsüyor.
Hayatta insanı strese sokan o kadar çok şey var ki. Herkes kendisine dert edecek bir sıkıntı bulabilir.
Stresle iman arasında bir bağlantı var mı dersiniz?
Sıkıntılarla dolu bir hayat denilince benim aklıma hep Peygamberler geliyor. Allah Peygamberlerin kıssalarını ayrıntılarıyla bize niçin aktarıyor dersiniz? Okuyup, ibret almamız için değil mi?
Peygamberlerin hayatlarından yola çıkarak bazı sorular sormak istiyorum.
Hz. Eyyüb’ü hastalıkla imtihan eden Allah, bizi de aynı imtihana tabi tutma hakkına sahip değil mi?
Hastalığı kafaya takıp bunalıma giren insan“Allah’ım, beni niçin hastalıkla imtihan ediyorsun ki?” demiş olmuyor mu?
Hz. Nuh’u oğluyla imtihan eden Allah, sizi evlatlarınızla imtihan edemez mi?
Hz. İsmail’i babasıyla imtihan eden Allah, sizi öz babanızla imtihan edemez mi?
Hz. Lut’u eşiyle imtihan eden Allah’a, “Beni niçin eşimle imtihan ediyorsun ki?” deme hakkına sahip olduğunuzu mu düşünüyorsunuz?
Hz. Yusuf’u kardeşiyle imtihan eden Allah, belki sizi de kardeşlerinizle imtihan ediyordur!
Tüm peygamberlerin hayatları sıkıntı (imtihan) dolu olduğuna göre, bizim hayatımızda da bazı sıkıntıların olması hayatın bir parçası değil mi?
Anne veya babasını kaybedince bunalıma giren bir insan Allah’a “Benim annemi / babamı niye alıyorsun ki?” deme hakkına sahip olduğunu mu sanıyor?
“En büyük acı evlat acısıdır!” denir. Bu acıyı yaşayan anne babalar “Allah kimseye yaşatmasın!” derler.Beş defa evlat acısıyla imtihan edilmiş bir Peygamberin ümmeti olduğumuzu bilmek zorundayız.
“Kardeşim onlar Peygamber, biz insanız” diye kimse itiraz etmesin. Peygamberler de bizler gibi üzülen, ağlayan, Allah’a sığınan insanlardı. Allah tarafından özel seçilmiş oldukları gerçeği “insanî” acılara tepkisiz kalacakları anlamına gelmez. Bize düşen hayatı doğru anlamaktır.
Stres ile iman arasındaki ilişki kafamın içinde uzun zamandır dolanıyordu. Bir okuyucum bana öyle bir söz gönderdi ki, o sözü okuyunca kafamın içinde dolanan cümleler köşe yazısına dönüştü. Bu yazıyı da o güzel sözle bitirmek istiyorum.
Çok sıkıldığınız zaman bu cümleyi hatırlayın. Hatta bana kalsa pano haline getirilip ev veya işyerinin duvarlarına asılması gereken bir söz.
Bir gün dünyaya ait büyük bir derdin olursa Rabbine dönüp, “Benim büyük bir derdim var!” deme, derdine dönüp “Benim büyük bir Rabbim var!”de... (AHMET YARDIMCI’NIN MESAJLARINDAN...)
Bu güzel mesajdan sonra, yazımızı bir şiirle bitirelim:
GÖNÜLDEN DAMLALAR ( 72)
Biri iner, biri biner; Dünya giden bir gemi,
Dost gelir, sızı diner, doğruyu kavra emi?
Pis koku hemen siner, beklenir çayın demi,
Alev aldımı tiner, Yakar/Yandırır Seni.
GEMİLERİN YOLCUSU, SONDA EBEDE GİDER,
OLMA SAKIN SONCUSU, SIRA GELMEDEN BİTER.
Biri yer, biri bakar; tahammül ondan kopar,
Sel gelir, bende akar; sabırsız ürker, korkar,
Zûlüm her canı yakar, Zâlim her Puta tapar,
Nice Tahtları yıkar, hârâbe gönül yapar.
OLMAYANA VERMELİ, BERÂBERCE YEMELİ,
ŞÜKÜR/SABIR DEMELİ, HAK KAPIDA EMELİ.
Biri der, biri söyler; dalga dalga yayılır,
Mekân-ı Şehir/Köyler, kulaklara dağılır,
Hayal ümidi düyler, İnek gibi sağılır,
Mevlâ güzeli eyler, vakti gelen çağrılır.
SÖZ VAR KESER SAVAŞI, KELÂM ÇIKARIR SAVAŞ,
TEREYAĞLI LAVAŞI, YİYEMEZ SARHOŞ/AYYAŞ.
Hey gidi koca Dünya, kimler girdi toprağa,
Ağa/Paşa/Bey/Başkan, değer bilmez ahmağa,
Söyle Allah’ı aşkan, Şehâdet-i Parmağa,
Olsan yiğit savaşkan, hâzan mevsim yaprağa.
YERİN KİMLERE KALDI, MEZARLAR SIRA SIRA,
AZRÂİL CANLAR ALDI, GÖNÜLLER KIRA KIRA.
Yalanın sonu yoktur, İmanı tâhrip eder,
Belâ/Mûsibet çoktur, Cehennem’e yol gider,
Helâda kokan b.ktur, Şeytan Emeli güder,
Hıyânet korku, şoktur, netice şerle biter.
YALAN/İMAN YANYANA, PEYGAMBER DURMAZ DİYOR,
BOŞ GÜRÜLTÜ/ TANTANA, ŞEYTAN BÖYLE İSTİYOR.
Bağ’a giren üzüm yer, Bağcıyı ürkütmezse,
“Bir salkım üzüm ver” der, yüzüne tükürtmezse,
Sonra teşekkür eder, nefsini püskürtmezse,
Helâllik alır gider, Poyraz Rüzgâr esmesse.
GÖNÜL BAĞI DA OLUR, SEVGİYLE İÇERİ GİR,
HAKİKAT YERİN BULUR, HARAM HAYRI ERİTİR.
Bu zaman diliminde, İman korumak için,
Menfaat ikliminde, yalaka biçim biçim,
Bin türlü filiminde,İmandan tâviz niçin?
Kitap varsa elinde, Tevhit iksȋri için.
NEFİS İÇİN İMTİHAN, KOLAY DEĞİL BAŞARMAK,
ETME SAKIN SȖİZÂN, BARDAKTAN SU TAŞIRMAK.
KEMÂLİ damla damla, hak akar kaleminden,
Kökten gelen ilhamla, cümleler âleminden,
Rahmet olan ihsanla, Fâzilet/ Erdeminden,
İlim/Ahlâk/İrfânla, mânaların dểminden.
ÇIKMAZ SOKAK BİR HAYAT, YAŞAYAN ER KİŞİDİR,
GÖRÜŞLER OLDU BAYAT, MȖÂMMALI BİŞİDİR.
|