:: YAZI

Eklenme: 10.07.2018 12:00 


DEVLET ÖMER’E TESLİM!... Başlıklı makalemde şöyle demiştim:
“Halife” , “Adalet” dendiği zaman, Hazreti Ömer BİN HATTAB akla gelir.
“Adalet Terazisi”ni kıl payı saptırmayan, “Mülkün Temeli” ni yıkmayan, Asırlardan beri dillerde ve gönüllerde yerini alan “ÖMER ADALETİ”...
“Dicle’nin kenarında bir keçiyi kurt kapsa, Ömer Mesûldür” Devlet Başkanı sıfatını taşıyan ve yıllarca yaşayan bir Hazreti Ömer Adaleti...
Kurtla/Kuzunun yanyana otladığı, Hak/Hukuk/Adaletin inanan ve inanmayan insanlar arasında eşit uygulandığı, “ASR-I SAADET” Asrının yaşandığı bir zaman diliminde ADALET...
Kuru arpa ekmeği yiyen, kaba bezden, yamalı gömlek giyen, sayısız gazalara katılan, sayısız vilayetler O’nun eliyle fetholulan,Batı’dan Doğu’ya, Ceyhun’a varıncaya kadar;
Azerbaycan/Horasan/Umman/Kirman/Mısır/Şam/Rum ve daha nice beldelere hükmü yetişen, sekiz bin camide zamanında Cuma Namazı kılınan, savaşlarda elde ettikleri ganimetlerden pay almadan dağıtan, geceleri şehirleri dolaşarak bekçilik yapan, tayin ettiği idarecilere önce bir ferman/Emirname gönderip adaletten ayrılmamalarını söyleyen, İslam’a ve Peygambere karşı Müşrikler arasında sözü geçen, Hazreti Muhammed’i öldürmeye karar veren bir kimse olarak, Kız kardeşi ve eniştesinin evine gittiği gün; Kelime-i Tevhidi getirerek, Risâletin altıncı yılında, İslamı ilan eden ve müşriklerin üzerine hücum etmek isteyen, bu yüzden de kendisine Hak ile Batıl arasını ayıran mânasına gelen “FÂRȖK” adını alan, gizlenmeden ilk defa hicret edip, Beytullah’ta namaz kılan,tavaf yapan,Bedir/Uhud/Hendek/Hayber, vb. Gazvelerinde Komutanlık görevini yapan, Köle ile Efendisi arasında bir fark gözetmeyen, Devlete bir düzen vererek, İran ve Hindistan taraflarından gelebilecek deniz akınlarına karşı Basra’yı Ordugâh şehri olarak kırk bin kişinin kalabileceği şekilde kuran, mamûr eden, Hadisleri bir araya toplayıp yazdıran, Fıkıh İlimlerinin temellerini atan, kendisinden 539 Hadis rivayet edilen, Kur’an-ı Kerim’in te’vil ve tefsirinde ilim sahibi olan, Hicretin 15. Yılında Müslümanlara maaş bağlandığı zaman, Ona ve Ashaba verilen beş bin dirhem maaşla yetinen, Hazreti Ali’nin kızı Ümmü Gülsüm ile evlenen, 23 senesi Zilhicce Ayının sonlarına doğru (Ekim 644) Ebu Lü’lüe olarak bilinen Firûz adındaki İranlı bir köle tarafından mescidde namaz kılarken , 63 yaşında iken Şehit edilen, (1 Muharrem sabahı) sağlığında Cennetle müjdelen Dört Halifeden biri olan Hazreti Ömer ve O’nun yolundan gidenlerden Allah razı olsun.Amin!...
15 Temmuz, peşinden 24 Haziran Anadolu Devrimi Seçimi sürecini Tarihe yazan Âzȋz Milletimiz, Recep Tayyip Erdoğan isimli insanı, tam yetkiyle devletin başına getirmiştir.
Allah canına daha uzun ömürler versin, beş yıl Devletin başında, 82 milyon insanı idare edecek, Devlet gemisi geleceklere yürüyecektir.
Halkımız, insanlar, İslam Âlemi Erdoğan için “Halife Ömer” ismini takmışlardır.
Biz de aynı görüşteyiz. Bir Ömer lazımdı, Mevlâ gönderdi ve başımıza geldi.
Hazreti Ömer gibi icraat ve Adalet bekliyoruz. İslam Âlemi, bütün Müslümanlar, Ümmet ve Milletimiz bekliyor.”
Çok sayıda telefon, özel görüşme, EMAİL ve mesajlar aldım.
ÜMMET/MİLLET/İSLÂM ÂLEMİ NELER
İSTİYOR,BEKLİYOR...Başlıklı bir makale yazmam istenildi. Bizim inancımızda görev istenmez, verilir, biz de yazalım.
66 yıldan beri kelam ve kalem sahibi olduğumuz belli. Sert ve dürüst bir samimiyetle, kalemi ağlatmamak için istekleri satır başları ile yazalım:
1-İçimize yerleştirilen “Kırk Yamalı Bohça” ithal Batı ve bâtılın aynası olan tüm kanunların yeniden gözden geçirilmesi, kaldırılması, yeni kanunlar getirilmesi.
2-Dünyanın hiç bir yerinde bulunmayan, 5816 sayılı Atatürkü Koruma Kanununun kaldırılması, Lozan Dosyalarının açılması.
3-Sahte Kemalistlerin, Devrimcilerin, Ulusalcıların, Cumhuriyet,Demokrasi, Lâik, Çağdaş, Menfaatçi Baronların, sahte Dindarlardan hesap sorulmalı.
4- Milletimizi , kuruldukları yıllardan beri sömüren, Ekonomiyi dinamitleyen, zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan Faiz belâsını ve bankaların kaldırılarak, Dış Dünya borçlarımız ile mağdur insanlarımızın faizlerinin silinmesi.
5- Memurun, Emeklinin, Dul ve Yetimlerin, Yaşlıların, işçilerin asgari ücret alanların, karınlarını doyuracak, evlerini bakacak seviyede maaş verilmesi.
6- Mutlu ve Putlu azınlık olan bir zümrenin; talan, gasp, hırsızlık, dolandırıcılık, haram/hileli kazançlarının önü kesilmeli, göbek şişiren, pipo keyifli baronlardan hesap sorulmalı.
7- Adalet Terazisi; Mazlum/Maznun/Zalimler için yeniden düzenlenmeli, Adaleti tahakkuk ettirecek Hakim/Savcı ve diğer görevliler yeniden atanmalıdır.
FETÖ ÖRGÜTÜ elemanı nice insan hâlen görev başındadır, temizlenmeli, cezaları verilmelidir. Ayırım HAK ve Bâtıl olmalı...
8- Diyanet İşleri Başkanlığı yeniden yapılanmalı, Din’in emirlerinden tâviz verilmeden, çekinilmeden uygulamalar yapılmalıdır. Meta haline getirilen HAC ve Umre seyehatleri mercek altına alınmalıdır.
9- En önemli Dâvamız Sağlık ve Millȋ Eğitimdir. Yapılan sağlık reformları yanında, okullarımızdaki tedrisat, okutulan bütün ders kitapları, yardımcı kitaplar, okullara sokulan kitaplar yeniden yazılmalı, ”Yalan söyleyen Tarih”e gerçekler, doğrular konulmalıdır. Kahramanlara “Hain”, Hâinlere “Kahraman” diyen Batı ve Bâtıl hayranı gençliğimiz/Halkımız için, yıkanan beyinlere, kömürleşen gönüllere İslâm aşılanmalıdır.
10- Hadis Külliyatları ile tüm Kur’an Tefsir/Meâlleri yeniden gözden geçirilmeli, ısmarlama ve kendi ideal/ideolojisine göre kitap yazanların eserleri toplatılmalı, yasaklanmalı, Allah’ın Emir/Nehiyleri, Peygamberin Hadisleri doğru olarak verilmeli, yayınlanmalıdır.
11- Türkiye’de yeni bir Ömer/Reis/Kumandan/Başkan devri başlamıştır.
Bütün yetkiler elinde/dilindedir. Dicle kenarında bir keçiyi kurt kapsa, devletin başkanı Ömer bundan mesul olmalıdır.
12-Menfaati ön planda tutarak; kasalarını, keselerini, ceplerini doldurmak için koltuk kapmak isteyenlere meydan verilmemeli, layık olanlar iş başına getirilmelidir.
13- Tüm Belediyeler rant kapısı, menfaat odak noktası olarak görülerek/bilinerek; buralara gelmek isteyen tüm görevliler kılı kırk yararcasına seçilmeli, şimdiyle kadar sûiistimalleri, hıyanetleri, açıkları, şâibeleri olan başkanlar hesap vermeli, gereken cezaları almalıdır.
Belediyelerin yatırımları, projeler mercek altına alınmalı, parti zihniyeti ile belli kimselere verilen ihaleler, işler, siparişler âdil olmalıdır.
Bursa’da yapılan “Timsah Arena” gibi şâibelere/yolsuzluklara karışan başkanlardan hesap sorulmalı, cezaları verilmelidir.
14- Partilere Devlet hazinesinden verilen paralar kesilmeli, Atatürk vasiyeti ile CHP’ye verilen paralar geri alınmalıdır.
15- Millȋ/Mânevi değerlere zarar veren tüm MEDYA Organları gözden geçirilmeli, gerekirse yayınlar durdurulmalı, haklarında tefrika ve tahrik davaları açılmalıdır.
16- Özel Okullar, Kurslar, Etüt merkezleri, dershaneler tamamen kaldırılmalıdır.
17- Devlete ait ve özel hastahaneler, Sağlık merkezleri “MİLLET HASTAHANESİ” olmalı, parası olmayan insanlar da Özel Hastahanelerde tedavi olmalıdır.
18- Tanzimatla başlayıp, Cumhuriyetle zirveye çıkan Fıtrat değerlerine aykırı ne varsa, yeniden ele alınmalı, ADALETİN Hakim olduğu bir dönem başlamalıdır. “ASR-I SAADET” GİBİ...
19- Kutsal Aile Müessesesinin Yurdumuzda ne hale geldiği bellidir.
Sadece Bursa ilinde boşanma davalarına bakan yirmi mahkemenin olması, halimizin bir aynasıdır.
2016 yılında resmi rakamlara göre Bursa’da 21 600 boşanma davası oldu. Bu korkunç rakam, ailenin çöküşü demektir.
20- Sağlam ve yıkılmaz bir ailenin kurulması için “Medeni nikâh”! yanında, “Dini Nikâh” mutlaka getirilmeli, nikâhları Müftüler ve liyakatli Din Adamları, Âlimler kıymalıdır.
21- Ecdat sporları: Güreş, Ok atıcılık, yüzme, At binicilik, Koşu..... Millȋlik vasfı kazanmalı, yatırımlar yapılmalıdır. Spor kulüpleri menfaatçi baronların elinden alınmalıdır. TOP MAFYASI önüne geçilmelidir.
22-Belediyeler tarafından açılan YAZ KURSLARI içine KUR’AN KURSLARI konulmalı, teşvik edilmelidir.
23- İçki ruhsatı verilen kurum ve kuruluşların, işyerlerinin ruhsatları iptal edilmeli,içki ve sigara üretimi durdurulmalıadır.
24- İdam cezası yeniden getirilmeli, uyuşturucu baronları ve imal edenler de idam edilmelidir.
25- Daha neler neler var ki yazılmadı.
Zaman içinde meydana çıkacak, takke düşüp kel görülecektir.
26-Yer altı ve yer üstü zenginliklerimiz, İlahi rahmettir. Krom, Bor, Bakır, Linyit, altın, gümüş, kömür, Wolfram, Petrol..... Gibi madenleri, dünya devletleri arasında rekor seviyede.... Yabancı Şirketlerle yapılan bütün anlaşmalar iptal edilmelidir.
27- Yemin;Sözlüklerde: “kuvvet, sağ taraf, sağ el, ant, kasem ve benzeri” mânalara gelen yemin dinî kullanımda, “bir kimsenin bir işi yapıp yapmaması veya bir olayın doğru olup olmaması konusundaki söylediği sözünü Allah’ın adını veya sıfatını zikrederek kuvvetlendirmesi”ni ifade eden bir terimdir. Meselâ “Vallahi şu işi yapmam”, “Vallahi şu yere gitmeyeceğim”, “Vallahi borcumu ödedim” şeklindeki beyanlar böyledir. Bu tür yeminlere fıkıh dilinde kasem adı verilir. Bundan ayrı olarak köle âzat etme ve boşamaya bağlı olarak yapılan ve bazı fıkhî sonuçlar doğuran yemin çeşidi ile yargılama hukukunda ispat vasıtası olarak başvurulan yeminden de söz edilebilir.
Resmi dini İslam olmayan Türkiye’de, çeşitli kademelerde Yemin (Ant) edilir. Devlet memurlaırı, subaylar, askerler, başkanlar, vekiller vesair yemin ederek, göreve başlarlar.
Gazeteci yazar Murat Bardakçı, yeni sistemde yemin törenlerinin daha canlı olmasını, tören sırasında Kur’an’a el basılarak mehter marşı çalınmasını teklif etti.
1950 senesinden bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapılan törenlerin “sönük, kuru ve ruhsuz” olduğunu ifade eden Habertürk yazarı Murat Bardakçı, Erdoğan’ın göreve başlamadan önce edeceği yemin törenine dair bomba gibi bir yazı kaleme aldı.
İşte Bardakçı’nın yazısındaki o bölüm;
“SÖNÜK, KURU VE RUHSUZ…”
“Cumhurbaşkanlığı yahut başkanlık yemini törenleri Birleşik Amerika’da ve Avrupa’da protokol dâhilinde fakat festival havası içerisinde icra edilirler ama aynı törenler Türkiye’de senelerden buyana sönük, kuru ve ruhsuzdurlar!
Sistemin değişip “Cumhurbaşkanlığı”nın yerini henüz açıkça telâffuz edilmese bile “Başkanlık”ın almış olmasının ardından yemin törenlerini canlandırmak da artık şart gibidir ve dolayısı ile diğer eski geleneklerimizi hatırlamakta da fayda vardır…
“Vallahi” ifadesi ile Kur’an’a el basılması âdeti gibi…

“Washington’da adam İncil’e el basıyor; Kur’an bizim törenlerde de bulunsa, üstelik yasalar buna engel değil” diyeceğim ama etraftan “Bak, gerginliği nasıl da arttırıyor!” nidâlarının yükseleceğini tahmin ettiğim için sükût edeceğim ve sönük merasimleri coşturacak bir başka vasıtayı hatırlatacağım: “Mehter”i…
Yeminin hemen ardından mehter yeri-göğü inletirken 101 pâre top atıldığını hayâl edin…Atışların tamamlanmasından ve mehterin de susmasından sonra tiz sesli hânendenin bir çeşit dua olan “fetih gülbangı”nı okuduğunu, mehterin karşılık verdiğini, Türk bayrağınn yanında açılmış tarihî sancakları, geçmişteki 16 Türk Devleti’ni temsil eden askerleri ve merasimin böyle rengârenk atmosfer içerisinde nihayet bulduğunu düşünün…”
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovmazlarsa, büyük bir yaranın neşterlendiği, hakikat gergefinin işlendiği muhteşem bir teklif.
Reis’ten/Başkan’dan bunu da bekliyoruz.
Çerçevcelik bir yazıyı, Orhan Tütüncü’nün Arşivinden alarak, yazımı noktalamak istiyorum.
Hz. Ömer’in Halifeliği döneminde Şam Valisi olan ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in arkadaşlarından olan Sad b. Ebi Vakkas (r.a.) Şam’daki bir camiyi genişletmek ister.
Bu nedenle de caminin civarındaki arsaları kamulaştırır. Herkes arsasının bedelini alır ve isteyerek arsasını camiye devreder. Ancak Şam’da yaşayan bir Yahudi, camiye bitişik olan arsasını satmak istemez. Vali arsasının değerini fazlasıyla verse de Yahudi vatandaş arsasının kamulaştırılmasına rıza göstermez. Bunun üzerine vali arsaya el koyar ve bedelini adama gönderir.
Arsasını kaybeden Yahudi, komşusu olan bir Müslüman’a derdini anlatır. Sızlanır. Bana zulmedildi, der. Müslüman vatandaş da kendisine, Medine’ye git. Orada halife Hz. Ömer vardır. Derdini anlat. Ömer,son derece adildir, elbette seni dinler, der. Şamlı Yahudi Medine’nin yolunu tutar. Yorucu bir yolculuktan sonra Medine’ye ulaşır. Halifeyi sorar. Vatandaşlar bir hurma ağacının gölgesinde dinlenen halifeyi gösterirler. İşte halife bu zattır, derler. Adam Hz. Ömer’in yanına gider. Selam verip yanına oturur. Derdini anlatır. Hz. Ömer adamı dinler. Sonra bulduğu bir deri veya kemik parçasının üzerine şu cümleyi yazar: “Bilesin ki, ben Nûşirevan’dan daha az adil değilim.” Kısa ve özlü bir cümle.
Yahudi bu yazıyı alıp ayrılır. Ama yolda giderken de kendi kendine şöyle konuşur: “Şam’daki idarecilerin giyim,kuşam ve oturdukları yerdeki ihtişam ve debdebe nerde, Medine’deki halifede bulunan tevazu nerde.Şam’dakiler şu mütevazı halifeyi ciddiye alırlar mı? Hiç sanmıyorum.” Kendi kendine böyle konuşur.Sonunda Şam’a varır. Doğrusu valiye gitmek de istemez. Çünkü sonuç alamayacağı kanaatindedir. Bununla beraber, mademki yorulup da oralara kadar gittim, bari halifenin şu yazdığı cümleyi valiye vereyim, der. Valinin huzuruna çıkar ve deri parçasını uzatır.
Medine’deki halifenin size mesajıdır, der. Vali bu cümleyi okuyunca, sapsarı kesilir. Uzun müddet başını yerden kaldıramaz. Sonra endişe içinde, başını kaldırıp şöyle der; arsanız size geri verilmiştir.
Yahudi vatandaş hayret eder. Şaşırır. Bir tek cümlenin valiyi bu kadar sarsacağını hiç tahmin edememişti. Merak ve dehşet içinde sorar. Lütfen bana bu cümlenin neden sizi bu kadar dehşete düşürdüğünü anlatır mısınız der.
Şam valisi Hz. Sad, bak der, sana bu cümlenin hikayesini anlatayım. O zaman benim neden bu kadar ürperdiğimi anlarsın:
İslam’dan önce ben ve bugün halife olan Hz. Ömer İran taraflarına ticaret için gittik. Yanımıza 200 deve almıştık. İran’a vardık. Orada cirit oynayan gençleri seyrederken, birileri zorla elimizdeki develere el koydular. Çok kalabalık bir çete grubuydu, bir şey yapamadık. Elimizde para da kalmamıştı. Üzgün bir şekilde, geceleyeceğimiz bir eski han bulduk. Hanın sahibine de sıkıntımızı anlattık. Adam iyi biriydi.Bize yardım etti. Sonra da; gidip krala durumunuzu anlatın, o adil bir adamdır, mutlaka size yardım eder, dedi. Biz de sabahleyin kralın huzuruna çıkıp durumu anlattık. Şikayetimizi bir mütercim krala tercüme etti. Kral Nûşirevan dikkatle dinledikten sonra her birimize birer kese altın verdi ve olayı inceleteceğinisöyledi. Bize de, memleketinize dönün, dedi.
Biz tekrar Han’a döndük. Ama doğrusu sonuçtan çok da memnun olmamıştık. Hancı sonucu öğrenince son derece üzüldü ve burada bir hata var, dedi. Gelin beraberce gidelim, ben size tercümanlık yapayım,teklifinde bulundu. Biz de gittik. Huzura çıktık.
Hancı durumu Nûşirevan’a anlattı. Develerimize el koyan kişilerin kıyafetini, halini, olayın geçtiği yerianlattı. Dikkat ettik, Nuşirevan’ın yüzü sapsarı kesildi.
Bir gün önceki mütercimi çağırttı. Ona sorular sordu. Sonra ayağa kalktı, her birimize 2 şer kese altın verdi, akşama kadar develeriniz gelecek, develeri alın ve sabahleyin burayı terk edin dedi. Ama giderken biriniz doğu kapısından, diğeriniz de batı kapısından çıkın, talimatını verdi. Bizler de bir şey anlamadan huzurundan çıktık.
Akşamleyin 200 devemiz kapıya geldi. Durumu anlamak için hancıya sorduk. Neler oluyor dedik. Hancı şöyle dedi: Sizin develerinize el koyan kişi Nuşirevan’ın büyük oğlu ile veziridir.
Bunlar bir çete kurmuşlar. Garibanların mallarına el koyuyorlar. Siz ilk gittiğinizde, mütercim bunu anlamış. Ama sizin sözlerinizi Nuşirevan’a yanlış tercüme etmiş. Böylece kralın oğlunu ve veziri korumuş. Ben sizinle gidip durumu anlatınca Nuşirevan bu oyunu anladı. Ama neden ayrı kapılardan gidin, dedi, ben de anlayamadım. Hele yarın olsun anlarız, dedi. Hz. Sad, anlatmaya devam ediyor: Ertesi gün ben doğu kapısından çıktım. Kapının çıkışında iki kişinin darağacına asılı olduğunu gördüm.
Halk toplanmış seyrediyordu. Sordum kim bunlar ve suçları ne, diye. Dediler ki, bunlardan biri Nûşirevan’ın büyük oğlu diğeri de veziridir. Bunlar, buraya gelen iki Arap’ı soymuşlar. Ceza olarak Nûşirevan ikisini de asarak idam etmiştir. Nûşirevan kendi öz oğlunu idam etmişti.
Hz. Ömer’in çıktığı kapıda ise bizim şikayetlerimizi yanlış tercüme ederek, kralın oğlunu korumaya çalışan kişinin asılı olduğunu gördük.
İşte Hz. Ömer senin eline verdiği deri parçasının üzerine “Bilesin ki, ben Nûşirevan’dan daha az adil değilim” sözüyle bana bunu hatırlatıyor. Halkına zulmedersen seni darağacına çekerim diyor.
Senin gözyaşlarına bakmam, tıpkı Nûşirevan’ın öz oğlunun gözyaşına bakmadığı gibi. Şimdi anladın mı neden benim benzim sarardı?
Bu hadiseyi bire bir yaşayan Yahudi vatandaş, hem arsasını hibe etti ve hem de İslam’a girdi.
(25.03.2011 12:15 - Nihat Haripoğlu ‘ndan alıntıdır.)
ÖMER olmak kolay değildir.
Allah’ın izniyle, Ümmet/Millet Ömer’i Devletin başına getirdi. BEŞ YIL DA GÖREV BEKLİYOR, BEKLİYORUZ!...

  Yorum gönder
 
Diğer yazılar

* ASRIMIZIN BÜYÜK HASTALIĞI ÇIPLAKLIK...
* HASTALAR RİSALESİ HASTALIKLA BARIŞMAYA VE BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ GÜÇLENDİRİR
* BİR DAMLA VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
* ŞİKÂYET VE KARAMSARLIK SONSUZU...
* ŞİKAYET!..
* AK PARTİ NEREYE GİDİYOR?...
* ANARŞİ VE TERÖRDEN KURTULMAMIZ “HUCURAT SURESİ” İLKELERİNDE YER ALIYOR
* ERMENİ CEMAATİ VE KÜRT BİLİNEN ERMENİLER
* İBRETLİK BİR HİKÂYE
* ERMENİ CEMAATİ VE KÜRT BİLİNEN ERMENİLER


Tüm Yazılar

 
© 2006 - 2024 İlhan YARDIMCI
Tasarım & Yazılım Sinan Eldem