UNUTULAN/UNUTTURULAN BİR ZAFER Mİ/DEĞİL Mİ?: KUT'ÜL AMÂRE
Eklenme: 10.02.2018 14:34
İbret alınmadığı için tekerrür eden Tarih, neler yazmaya başladı.
Yıllarca ders kitaplarında Sultan Abdülhamid hakkında: “Kızıl Sultan, Yarasa Gözlü, Müstebit Sultan, gibi çamurları ve kirleri beyinlere nakşeden zihniyet, gerilerde kaldı.
Bugün Devletin televizyonunda her Cuma günü PAYİTAHT-ABDÜLHAMİD isimli dizi tabuları yıktı, perdeleri araladı. Rekor bir seviyede izleniyor, Yurt dışında da birçok ülkede yayınlanıyor.
Ayni kanalda yayınlanan MEHMETCİK KUT’ÜL AMARE’de böyle... Bugünekadar kimsenin bilmediği, zihinlerden uzak tutulan,İngiliz Emperyalizmi ile unutturulan Tarihi büyük bir gerçek..
Kendini tarihçi, bilge, bilmem ne kabul eden çeşitli kafalardan, çeşitli sesler çıkmaya başladı. İlbey Ortaylı isimli yaşlanan, bunayan, zaman zaman ne dediğini bilemeyen bir adam çıktı, suları iyice bulandırdı. Cahil toplum da mideler kolay bulanır, kafalar haşhasi olur. Kalktı bir başka yobaz, Kut kumandanının vasiyetinde mezarına rakı dökülnmesini istediğini söyledi. Bu hezeyanları da mahut ve malum gazeteler yazdılar, video halinde yayınladılar.
Bazı tabuları yıkan Mustafa Armağan da bir yazısında:
“2. Dünya Savaşı'nın ardından İngiliz-Amerikan yörüngesine girdiğimiz 1945-46'lar Türkiye açısından keskin bir kırılma noktasıdır.
O tarihe kadar Türk ordusunda her yıl 'Kut Günü' kutlamaları yapılır, o gün İngiltere'yi, tarihinde uğradığı en utanç verici yenilgi olan Kûtü'l-Amâre zaferinde nasıl da yendiğimiz anlatılır, günün mana ve ehemmiyeti üzerinde heyecanla durulurdu. Ancak devir değişmişti; artık İngilizleri kızdırmaya gelmezdi. Nitekim bizi savaşa sokma çabalarına karşı 'Ben Mehmetçiği diri diri fırına attırmam' diye direnen Mareşal Fevzi Çakmak bile Londra'nın baskısıyla İnönü tarafından görevinden alınıp emekliye sevk edilmişti. Yani işin şakası yoktu.
İşte Kûtü'l-Amâre zaferi askeriye gibi dar bir çevrede bile olsa coşkuyla kutlanırken böyle böyle unutuldu ve zaferin 100. yılı (2016) eli kulağındayken hatırlanır oldu. (Yıllar sonra zafer ilk defa geçen yıl kutlandı.) Velhasıl Türkiye gerçekten tarihiyle barışacaksa 'Kut Günü'nün hatırlanması şart.
1931 yılında liseler için yazdırılan “Tarih" kitaplarının 3. cildinde Kûtü'l-Amâre zaferi üç satırda geçiştirilir, YÖK'ün tam 8 akademisyene yazdırdığı(!) “Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi 1/1" (1989) adlı kitaptaysa ister inanın ister inanmayın beş (5) kelimelik değeri yoktur Kut zaferinin. Neden? Savaşı Mustafa Kemal Paşa veya çevresinden biri değil de, tarihten silinmek istenen Enver Paşa'nın amcası Halil (Kut) Paşa kazanmıştır da ondan. “Tarih III" (1931) adlı kitapta da zaten “…3000 silahlı Türk, 12000 kişilik bir İngiliz kuvvetini esir aldı" denilmekte, zaferin kahramanına karşı görülmemiş bir kelime cimriliği yapılmaktadır. (Aynı kitapta Kazım Karabekir Kars'ı aldığında “Mehmetçik aldı" denilmesi kuraldı, İnönü ise kazanmadığı savaşın “dâhi kahramanı" ilan edilmekteydi.)
Özetle Kûtü'l-Amâre zaferi öksüz girdiği Cumhuriyet döneminde 1945'e kadar iyi kötü kutlanmış ama sonradan İngilizlerle iyi ilişkiler uğruna unutulmuşlar mezarlığındaki kahramanlıklarımızın arasına defnedilmiştir.”
Araştırmacı Kadir Mısıroğlu ise Kut’un bir zafer olmadığını dile getirmektedir.
20, bazı kaynaklarda 25 bin kişinin şehit olduğu KUT bir zafer mi, yoksa hezimet midir?..
Bu millet kime inansın, güvensin, kimi okusun, kimle âmel etsin, siz söyleyin Allah aşkına..
Değerlerimiz arasında iz bırakan, Köprülüzade Mehmed Fuad’ın "Türk Edebiyatı Tarihinde Usul", Bilgi Mecmuası,yıl 1, nr. 1, Teşrinisani 1329/1913, s. 6-7'de Tarih şöyle izah edilir:
“... Tarih tam anlamıyla, geçmişte meydana gelen bütün fiiller ve olayların toplamıdır. İnsan fikir ve faaliyetlerinin sonuçlarının toplamı demek olan tarihi, bazıları yalnız devletlerin kurumları ve (onların) karşılıklı ilişkileri ile sınırlamak isterler. Olayları olduğu gibi nakl ve hikâye etme taraftarı olanların ileri sürdükleri bu fikir, tarihi bir ilim olarak düzenlenmek ve şekillendirmek isteyenler tarafından asla kabul edilemez.
Bu günki tarih, insan topluluklarının gelişme süreçlerini, şimdiye kadar olduğu gibi yalnız büyük adamların, hükümdarların, vezirlerin, kumandanların, bilgin ve düşünürlerin, mucitlerin, kişiliklerinde değil, ortak izleri, geçmişin kalıntısı hâlâ üzerinde görülen ve gözlemlenen halk kitlesinde de arıyor. Böylece asırlardır sürdürdüğü bir hatayı da anlamış oluyor. Büyük adamların, dâhilerin tarih üzerindeki nüfuzunu tamamıyla inkâr etmek ne kadar aşırı bir iddia ise, bütün bir halkı yalnız birkaç ferdin hüküm ve arzusuna boyun eğen ve her türlü iradeden, her türlü düşünceden yoksun kör bir sürü kabul etmek o kadar yanlıştır.
Görünüşte bireysel etkilerin tarihi yaptığına en parlak örnek kabul edilebilen Osmanlı Tarihi iddiası bile, iyi bir tarihçinin tenkitçi eline çürük kalır. Binaenaleyh toplulukların tarihi gelişmesini yalnız ufak bir sınıfa atf ve tahsis etmeyerek, büyük şahsiyetleri sosyal çevreleriyle beraber, yani halkı temsil eden güzide örnekler (tür)le yan yana (koyarak) olayların sahnesine çıkarmalıdır. Bunun için tarihçi yalnız genel ve resmî belgelere değil, her türlü özel belgeleri, yazışmaları ve yazıları, kayıtları, tapu kayıtlarını, sanat eserlerini incelemeye ve gözden geçirmeye mecburdur, Gabriel Monod'un dediği gibi tarihin, en yüksek gayesi, zaman silsilesi içinde insanlığın (geçirdiği) bütün hayatını yeniden tertip ve ihya edebilmektir. Eski devirler hakkında ispat edilmiş ve kesin bilgilere sahip olmamamız; yeni devirlerde ise belgelerin sonsuz çeşitliliği bu tertip ve ihya işinin daima eksik kalması sonucu doğuruyor. İşte eğer halkın, sosyal sınıfların her devirdeki konumu, hayatı bilinmezse, söz konusu devirleri az çok yaşatabilme imkânı tamamıyla yok olacaktır.”
Sadeleştirme iyi okunacak ve yorumlanacak olursa; Tarih budur, Tarih yazarları bu ölçüye göre yazmalıdır.
Günümüz anlayış ve girdâbında maalesef Tarih böyle yazılmamış, yazanların ideal ve ideolojilerine göre kalıplara sığdırılmıştır. Bir Ermeni, Yahudi, Hıristiyan, Mason, bilmem neci kişilerin, yazarların, konuşanların “Yalan Söyleyen Tarih Utansın!” sloganını aratmayacak eserler meydana çıkar, yıllardan beri bu böyle olmuştur. “Hâinlere” kahraman, “Kahramanlara” hâin diyen tarih okuduk, okuyoruz. Dinledik, dinliyoruz...
İslam ve Türk tarihi asırlardan beri doğru yazılmamış, yazdırılmamış, şer emperyalist güçlerin oyun ve tuzaklarına, planlarına, projelerine âlet olmuştur.
Bu yazımda size, çoğumuzun bilmediği, bilmek istemediği, unutturulduğu bir şanlı zaferden bahsetmek istiyorum: KUT'ÜL AMÂRE ZAFERİ...
Çeşitli kaynak, eser ve bilgilere göre bu zafer hakkında şu ifadeler yer alır:
İngiliz kuvvetleri ve müttefikleri ile Osmanlı kuvvetleri arasında geçen I. Dünya Savaşı'nın temel muharebelerinden biri olarak tanımlanmaktadır. 1. Kut Muharebesi olarak da bilinir. Irak topraklarında, Dicle Nehri kıyısında Kut'ül Amare şehri yakınlarında konuşlanmış İngiliz ve müttefiklerinin kuşatılmasıyla başlayan muharebe, kasabanın Osmanlı Ordusu tarafından ele geçirilmesi ve İngiliz birliklerinin tamamının esir alınması başarısıyla sona ermiştir.
“KUT'ÜL AMÂRE ZAFERİ, Birinci Dünya Savaşı'nda kazandığımız en önemli zaferlerden birisidir. Çanakkale Savaşı'nın gölgesinde kalsa da İngilizlerin prestijini hiç beklemedikleri şekilde sarsmış, General Charles Townshend dahil çok sayıda yüksek rütbeli İngiliz subayı esir düşmüş, Irak cephesinin her iki taraf açısından öneminin daha da artmasına neden olmuştu. Ne yazık ki, Osmanlı Ordusu bu zaferle ele geçirdiği inisiyatifi , ilerleyen aylardaki hatalı kararlarla devam ettirememiş, bir yıl sonra İngilizler karşısında ağır yenilgilere uğrayarak Bağdat'ı ve sonraki dönemde de tüm Irak'ı terk etmek zorunda kalmıştır.
Uygarlıklar beşiği Mezopotamya'daki dört yüz yıllık Osmanlı egemenliği böylelikle sona eriyordu. Bölgenin günümüzde bile istikrarlı bir yönetime kavuşamadığının altını da çizmek gerekiyor.
29 Nisan 1916...Türkiye'nin NATO'ya üye olduğu 1952 yılına kadar, bu tarih Silahlı kuvvetlerde 'KUT bayramı' olarak kutlanmaktaydı. Çünkü bu tarihte Irak /Kutül Amare'de Halil Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetleri İngilizleri perişan etmiş ve Çanakkale Zaferinin hemen ardından kazanılan bu zaferle düşmana büyük bir darbe daha vurulmuştu. İngiliz ordusunun generali Towshend dahil 13 bin İngiliz askerinin esir alındığı ve onbinlercesinin öldürüldüğü bu bayramın yıl dönümü kutlanmıyor.
KUTUL AMARE NEDİR?
Tarih 29 Nisan 1916'dır. Unutulan bugün tıpkı Çanakkale gibi diline, ırkına, memleketine bakılmaksızın Müslüman Osmanlı Ordusunun Irak'ın Kut bölgesinde İngilizlere karşı kazandığı büyük bir zaferidir.
Kutul Amare'de 13 bin 300 İngiliz askeri ile 13 general 481 subay esir alınıyor ve 40 bini aşkın İngiliz askeri öldürülüyordu. İngilizlerin müttefiki olan tüm ülkeler ve tabi İngilizler bu zafer karşısında şaşkınlık gösteriyordu
Büyük kuvvetlerle Çanakkale'ye saldıran İngilizler, aynı tarihlerde de diğer Osmanlı topraklarında adım adım ilerliyorlardı. Çanakkale yenilgisinden sonra ağırlıklı olarak Ortadoğu,Kuzey Afrika ve Irak Cephelerine kuvvet kaydıran İngilizler bölgenin kalbi Bağdat'ı ele geçirmek istiyorlardı.
General Tawshend komutasındaki birlikleri 24 Temmuz 1915 günü Bağdat'a doğru hücuma geçti. Bu ilerleyiş karşısında Irak Umum Kumandanı Nurettin Bey komutasındaki birlikler 28 Eylül 1915 tarihinde İngilizler karşısında Kut'ül Amare'den çekildi ve İngilizler burayı işgal etti.
22 Ekim günü ise İngiliz birlikleri Bağdat üzerine iki koldan yürümeye başladılar. Bu birlikler Selman Pakt'ta Nurettin Bey komutasındaki birlikler tarafından 22 Kasım günü durduruldu. İngilizler tekrar Kut'ül Amare'ye geri çekilmek zorunda kaldılar. 23 Kasım günü de Osmanlı birlikleri hücuma kalktı. Birçok yerde çok çetin çatışmalar oldu. Zaman zaman Müslüman birlikleri geri çekilse de Müslüman Osmanlı askerinin genel saldırısını İngiliz kuvvetleri durdurmadı.
5 Aralık günü Osmanlı birlikleri, Kut'ül Amare önlerine geldiler. Aralık ayı boyunca Kut'ül Amare'de sıkışan İngiliz birlikleriyle çok çetin çatışmalar oldu ve İngilizler kuşatıldı.
Osmanlı ordusu Kut'ül Amare'de İngilizleri tam manasıyla kuşatmış ve bir çember içine almışlardı. Bunu yarmak için İngiliz birlikleri zaman zaman takviye aldıysa da başarılı olamadı. Mart ayına kadar süren bu kuşatma sırasında İngilizler içinde büyük kayıplar oluyordu. Nehirlerden yapılan cephane ve yiyecek yardımı yeterli olmuyordu. Bu yarma sırasında Sabis bölgesinde Ali İhsan Bey komutasındaki birliklerle de başarılı çarpışmalar oluyordu. Sabis Meydan Muharebesi olarak da tarihe geçen bu çatışmalarda Müslüman Osmanlı Askeri büyük başarılar elde ediyordu.
10 Mart 1916 günü zor durumda bulunan İngiliz birliklerine, Halil Paşa, tarafından teslim olma önerisi verildi. İngilizler buna olumlu cevap vermedi. İngilizler 6 Nisan günü büyük bir saldırıya geçerek yarma harekâtına giriştiler, ancak başarılı olamadılar ve çok büyük kayıplar verdiler.
9 Nisan günü İngiliz Generali Tawshend'e, Kut'ül Amare Kahramanı Halil Paşa'nın "teslim ol" çağrısı gitti. General buna, "Türkler, muharebe sahasında daima iyi asker ve necip insandırlar; fakat ben henüz teslim olmayı düşünmüyorum" cevabını verdi.
22 Nisan günü İngiliz birlikleri General Tawshend komutasında 5 bin kişilik bir birlikle hücuma geçtiler. Bundan da sonuç alamadılar. 3 bin ölü vererek geri çekildiler. Arada Hali Paşa'ya rüşvet teklif ederek kuşatmanın kaldırılmasını istediler.
Hali Paşa da bu Tarihî teklife şu anlamlı cevabı verdi: "Baltacı devirleri geride kaldı!"
29 Nisan günü İngilizler, Osmanlı ordusuna teslim oldular. Bu tarihi zafer üzerine Altıncı Ordu Komutanı Mirliva Halil Paşa, ordusuna şu mesajı çekiyordu:
"Bugüne 'Kut Bayramı' namını veriyorum."
Bu zafer Avrupa'yı tam manasıyla şok etti. Bütün gazeteler Osmanlının zaferini yazmak zorunda kalırken, İngilizler için de "Çanakkale'den sonra en büyük hezimete uğradı" değerlendirmesini yaptılar.
Bir süre sonra buradaki Osmanlı birlikleri, Almanya'nın etkisiyle, İran cephesine gönderildi ve zayıf kalan bu cepheye İngilizler 1917 yılı başında büyük kuvvetler yığarak bekledikleri güce ulaştı ve 11 Mart 1917'de Bağdat'ı geri aldılar. Daha sonra da Musul'a doğru ilerlediler. Petrol yatakları Musul'u, Müslüman Osmanlının direnişi karşısında alamadılar.
Ancak bu zaferlerin bu direnişlerin seyri Mondros Mütarekesi'yle değişti. Mondros Mütarekesi'nden üç gün sonra Irak ve İran Cephelerinde savunulan Müslüman toprakları işgal edildiler.
Kut'ül Amare ve çevresindeki bölgelerde görev yapan ve adlarını iki büyük zafere attıran Ali İhsan ve Halil Paşalar yıllar sonra soy ismi olarak bu bölgenin isimlerini aldılar. Sabis ve Kut.
Kut'ül Amare'de Osmanlı ordusu bizim bugün bu topraklarda bir Müslüman olarak yaşamamız için 25 bin şehid verdi.
Halil paşa kut zaferi üzerine 29 nisan 1916 tarihli günlük ordu emrinde şu tarihi notları düşüyordu:
ORDUMA
Arslanlar!..
- Bugün Türkler'e şerefü şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın müşemmes semasında sühedamızın ruhları şadü handan pervaz ederken, ben de hepinizin pak alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum.
- Bize iki yüz seneden beri tarihimizde okunmayan bir vakayı kaydettiren Cenab-ı Allah'a hamdü şükür eylerim. Allah'ın azametine bakınız ki, bin beş yüz senelik İngiliz Devleti'nin tarihine bu vakayı ilk defa yazdıran Türk süngüsü oldu. İki senedir devam eden Cihan harbi böyle parlak bir vaka daha göstermemiştir.
- İşte Türk sebatının İngiliz inadını kırdığı birinci vakayı Çanakkale'de, ikinci vakayı burada görüyoruz.
- Bugüne KUT BAYRAMI namını veriyorum. Ordumun her ferdi, her sene bu günü tesit ederken şehitlerimize Yasinler, tebârekeler, fâtihalar okusunlar. Sühedamız, hayatı ûlviyatta, semevâtta kızıl kanlarla uçuşurken, gazilerimiz de gelecekteki zaferlerimize gözcü olsunlar."(Mirliva Halil.Altıncı Ordu Komutanı.29 / nisan / 1916- Bağdat)
Kutü'l-Ammare Muharebesi; Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Ordusu'nun zor şartlar ve imkansızlıklar içerisinde, Çanakkale'den sonra İngilizlere karşı kazandığı ve bir tümeni bütün personeli ile birlikte esir aldığı eşsiz bir zaferdir. (Bakınız:Serkan.ustuner@haber7.com.Kaynak : Haber7)
Bu zafer, bu bayram yıldönümlerinde neden kutlanmaz, Lozan Dosyalarında bu da var mı?. 25 bin şehit verilen, İngilizlerin 14 bin askerinin esir alındığı ve Halil Paşa tarafından o gün KUT BAYRAMI ilan edildiği zaferi, neden bu nesiller kutlamaz? BİR KERE DAHA DİKKAT ÇEKMEK İSTERİM,
ŞEHİTLER FATİHA BEKLİYOR, İLGİ BEKLİYORLAR...
Bazı Tarihçiler ve kaynaklara göre; İngilizler tarafından verilen 22 bin sterlin karşılığı (kime verilmişse) bu zaferin kitaplarda yer almaması, unutturulması hıyaneti ne derece doğrudur, bilemem...Hakikat ve sorumluluk ilgililerin ve Devletindir...
Yazımı bir şiirimle bitireyim:
Gittiler Ehl-i Küffâr şerre karşı,
Beyliklerde sağladılar barışı
Birlik/dirlik, etmediler dalaşı,
Cihad-ı Ekber, zaferle savaşı,
OSMANLI RUHUYDU BU SARSILMADI,
FERMÂN GELDİ, BOŞ YERE ASILMADI.
Komadılar taşlar üstünde bir taş,
Kelle düştü, kafirde kalmadı baş,
Nur yüzlerde, ak alında, hilal kaş,
Genç leventler, yiğitler döktüler yaş.
OSMANLI ASKERİ, DÖNMEDİ GERİ,
ANLINDA KURUDU, HAK İÇİN TERİ.
İmanla kazandılar zaferleri,
Yaptılar yılmadan o seferleri,
Diz çöktürdü, küffarın dilberleri,
Tarih yazdı, böyle yiğit erleri.
OSMANLI DİRİLİŞ BÖYLE BAŞLADI,
KÂMİL OCAĞINDA, NEFİS HAŞLADI.
Ertuğrul’un Ocağında aşk pişti,
Ulu Çınar dal budakla gelişti,
Dergâhlarda nice derviş yetişti,
Ahlak ile berâberlik pekişti.
YOL GÖSTERDİ ULU PȊRÂNLAR, CANLAR,
SEFERLERDE, EN ÖNDE VAR HAKANLAR.
Mübârek emânet, mukaddes Bayrak,
Ellerde Kur’an var, surlarda Sancak,
Yüce Hak için, baş eğeriz ancak,
Devlet-i Ebet, sönmez Millet ocak.
TARİH BİZİ, BİZ MAZİYİ BİLİRİZ,
BÂTIL OLAN MEDENİYET SİLERİZ.
İçte/Dışta olacak şer düşmanlar,
Milletin malını yiyen şişmanlar,
Tövbe edecektir elbet pişmanlar,
Yeni tarih yazacak danışmanlar.
ALTI ÜSTÜNDEN CANLI BİR MEMLEKET,
BAŞLASIN DİRİLİŞ İÇİN HAREKET.
Bize kaldı son karakol emânet,
Etme sakın mukaddese hıyanet,
Asır hüsranda, olmasın dalalet,
Sen sahip çıkmazsan, olur felâket.
KEMÂLİ ECDÂTTAN ALDI EMÂNET,
ŞAİR/YAZAR ETMESİNLER HIYÂNET.
|