“DÖRT KAPI, KIRK MAKAM”
Eklenme: 14.08.2017 12:49
Türkler arasında İslamiyetin yaygınlmaşması ve tasavvufu hayat yaşamaya öncülük eden Ahmet Yesevi; gönül sultanlarımızdan biridir.
1093 tarihinde Batı Türkistan'ın Sayram şehrinde doğmuş ve tasavvufi marifetleri Buhara muhitinde edinmiş bulunan Hoca Ahmed Yesevî, tarikat kurucusu, şair ve din büyüğü olarak Türk dünyasının manevî hayatını etkilemiş nâdir kişilerdendir. Bilhassa Sır-derya çevresinde, Taşkent dolaylarında, Seyhun ötelerindeki bozkırlarda yaşayan köylü ve göçebe Türklerin kendisine ve onun tasavvufi tarikatı Yesevîliğe olan tutkunluklarından ötürü, tarihî şahsiyeti efsaneler altında gizlendi, kimliği menkıbelere karıştı.
Hakkındaki menkıbeler cildler dolduracak zenginliktedir. Kendisini bugün bile Şeyh Ahmed Yesevî'ye ve Yeseviliğe mensup sayan halk zümreleri Orta Asya'da mevcuttur.
Ahmed Yesevi, İbrahim adında bir şeyh olan babasını yedi yaşında iken kaybetti. Ablasıyle birlikte, Türk geleneğinin Oğuz Han'ın başkenti olarak gösterdiği Yesi şehrine göçtüler. Burada ilk tasavvuf terbiyesini Arslan Babadan aldı. Sonra Buhara'ya giderek zamanın en büyük âlim ve mutasavvıflarından ders gördü. Çağının en meşhur sofisi Şeyh Yusuf-ı Hemedani'nin müridi olarak, onun muhabbetini kazandı, Nitekim şeyhi öldükten bir müddet sonra onun postuna da geçti Sonra Yusuf-ı Hemedani' nin eski bir işaretini hatırlayarak Yesiye döndü, ölünceye kadar orada yaşadı. Tesirleri büyük oldu. Göçebeler gibi şehir halklarını ve okumuşları da manevî nüfuzu altına aldı.
Halis göçebe Türkmen muhitinde bu ulu Yeseviye tarikatı, beklenmeyecek hızla yayıldı, Seyhun kıyılarından Hârzem bozkırlarına, Asya sahralarına ulaştı. Moğol istilâsı ile Horasan, İran, Azerbaycan Türkleri arasına geçti. İlk fetihlerle birlikte Alp-erenler, Horasan Erenleri olarak Anadolu'ya girdi. 13. yüzyıl içinde Anadolu'da görülmeye başlayan Bektaşîlik, Babaîlik, Haydarîlik hep o millî Yesevîlik tarikatından çıkmış kollardır. İleride Yunus Emre'nin gaybdan gönderilmiş mürşidi sayılacak olan Hacı Bektaş ile aynı zamanda dinî destan kahramanı olan Sarı Saltuk, sonra Anadolu Ahiliğinin, pirî-mürşidi sayılan Ahi Evren, Osman Gazi'nin ermiş kayınbabası Ede-Balı, Orhangazi'nin mürşidi Geyikli Baba ve daha niceleri... Ahmed Yesevî'nin Anadolu'ya, manevî fetihler için yolladığı, menkıbelerle destekli gerçekler hâlinde söylenen müritleri, akıncıları, halifeleridir.
Meselâ İslâmi destanlar arasında yer alan Saltuk-name'de, Anadolu ve Rumeli'de bütün Türkistan ve Turan'ın hatta bütün İslâm âleminin şaşılacak bütünlük ile birleştirileceği görülecektir. Anadolu fethinin manevî tasarımını yapan Ahmet Yesevi' nin nurlu çehresi, bu tabloda elbet görülmektedir.
Hoca Ahmed, inandığı fikirleri yaşayan bir mürşitti. Allah ve Peygambere büyük aşkla bağlı olduğu gibi soy ahlâkının yiğitlik, vefa, doğruluk hasletlerini de ruhuna kılavuz edinmiştir. Ömrü boyunca günah işlememek, yalan söylememek, hata etmemek gayreti göstermiştir.
Hazret-i Muhammed'e tutkunluğu dolayısıyle onun yaşadığı yıllardan fazla yaşamak istemediği söylenir. Peygamber, 63 yaşında vefat ettiğine göre, o da 63 yaşına gelince kendisine yer altında bir hücre kazdırmış, kalan ömrünü, günsüz güneşsiz, orada tamamlamıştır.
120 yıl yaşadığı rivayet edilen Ahmed Yesevi'ye bugün de Türkistan'ın manevî büyüğü anlamına Hazret-i Türkistan derler. Mevlâna'ya, Anadolu'nun büyüğü anlamına: Hazret-i Rûm denildiği gibi. Yesevi'nin Türkistan'daki camii üzerinde şu ayet yazılıdır: "Gaybın anahtarı O'ndadır. O'ndan başka kimse bilmez."
Ahmet Yesevî tasavvufun, nefsi körletmek, tevazu, dünya malını hor görmek, soy ve din gözetmeksizin bütün insanları eşit saymak gibi yüksek görüşlerini, aklı ve fiiliyle benimsemiş, dervişliğin, kanaatin, fazilet ve değerini, dinî ahlâkî öğütleri, peygamber ve evlâdına olan muhabbetini, dünya zevklerine düşkünlüğün zararlarını, Hikmetler nasihatlar hâlinde, mantık gücü ve îman kuvvetiyle yaymıştı.
Samimî inanç ve davranışlarına hayran olan halk, ona çok bağlandı. Dünyada ve ahrette azîz saydı. Onu erenler katma çıkarıp şanına efsaneler donattı. Anadolu ve Türkistan evliyaları Hoca Ahmed'i Pȋr saydılar.
Öldükten 200 yıl sonra bile şöhreti ne kadar büyük olmalı ki, Timur Han, onun Yesi'deki mezarı üstüne, mimarlık şaheseri bir türbe yaptırmak lüzumunu duydu. Türbe, cami ve hânıkah'tan ibaret Yesevî makamı, hem din hem sanat abidesi olarak, bugün de Türkistan'ın en kutsal ziyaret yerlerindendir.
Ahmed Yesevi'ye ait olduğu söylenen "Divan-ı Hikmet" adlı bir eser mevcuttur. Ancak, bu divanda toplanan Hikmetlerin bir kısmı Ahmed Yesevi'nin olsa bile, zamanla türlü Yesevî dervişlerine ait parçaların o kitapta toplandığı, dil ve anlatış farklarından anlaşılmaktadır. Zaten ellerdeki en eski Divan-ı Hikmet yazmaları 17. yüzyıldan önceye gitmemektedir. Bu bakımdan onların 12. asırda yazılmış hikmetlerin tıpkısı olduğunu söylemek de zordur.
Zaten Ahmed Yesevî şairlik iddiasında değildir. Yalnız, fikir ve duygularım halka daha iyi öğretebilmek için manzum hikmetler tarzını seçmiştir. Dervişleri ve halifeleri de yüzyıllar boyunca onun izinden giderek benzer parçalar yazmışlardır. Divan-ı Hikmet'e Yesevî tarikatı mensuplarının ortak eseri gözüyle bakılabilir.
Ahmed Yesevî, hem yüksek şahsiyeti, hem büyük teşkilâtçılığı, hem de Hikmetleri ile Türklük dünyasının her tarafına, dolaylı veya açık tesirleri görülmüş nâdir büyüklerimizden biridir. ( Türk Edebiyatı.Ahmet Kabaklı)
Ahmed Yesevi Üniversitesi tarafından UNESCO 2016 HOCA AHMED YESEVİ YILI ANISINA basılan DȊVÂN-I HİKMET, Mütevelli Heyet Başkanı Prof. Dr. Musa Yıldız kardeşimizin, gayretlerinin başında gelir demek benim görüşümdür. 496 sayfalık Dev eser, layık olduğu şekilde basılmış, Edebiyat dünyasına armağan edilmiştir. Ne mutlu bu eserden faydaylanan ve hayatına uygulayanlara...
Ahmed Yesevi’nin FAKR-NÂME isimli eserinin, Dȋvan-ı Hikmet’in mukaddime özelliğini taşıdığını öne sürenler vardır.
Sözler; yesevi Dervişlerine Şeyhin bir vasiyyeti gibi sunulmuştur. Özbek ve Türkmenler arasında Yesevilik’in kuvvetli şekilde yer etmesinin en önemli sebebi, onlar gibi Yesevilik’in de Şeriat esaslarına sıkı şekilde bağlı olmasıdır.
Mukaddime veya risale Fakr-Nâme; tarikat adabını, usülünü, erkânını, kâmil bir şeyhin, dervişin vasıflarını anlatır. DÖRT KAPI, KIRK MAKAM’ı temsil eder.
Dört kapı: “ŞERİAT/TARİKAT/MARİFET/HAKİKAT” ve her kapının on makamı vardır. Bu düşünce, ilk defa, bu eserde dile getirilmiş, Türk/İslam tasavvufunun temel anlayışını oluşturmuştur.
Ebu’l-Hasan Harakanȋ ile başlayıp, Ahmed Yesevi ve Âşık Paşa ile devam etmiş¸”Dört Kapı/Kırk Makam” prensipleri Müslümanların ışık kaynağı, yol gösteren kılavuzu olmuştur.
Nisan 2016 tarihinde, Ahmet Yesevi Üniversite, 32. Yayını olarak, Kemal Eraslan tarafından yayıma hazırlanan YESEVİ’NİN FAKR-NÂMESİ eserinden bu makamları aynen buraya almak istiyorum.
Tasavvufun bazı kişi ve zümreler tarafından, ideal ve ideolojilere göre tahrip/tahrik edildiği, zaman içinde yara aldığı, İslamın temel değerlerine zıt fikirlerin ortaya atıldığı, yayımlandığı gerçeğinde, temel değerlere iyi bakmak ve yaşamak zorundayız.
A-ŞERİAT’TE BULUNAN ON MAKAM
1-Allah’ın birliğine, varlığına, sıfatlarına ve zâtına iman etmek.
2-Namaz kılmak.
3-Oruç tutmak.
4-Zekât vermek.
5-Hac farizasını yerini getirmek.
6- Yumuşak konuşmak.
7- İlim öğrenmek.
8-Hazreti Muhammedin sünnetlerini yerine getirmek.
9- Şeriat bakımından yapılması gerekli şeyleri yerine getirmek. ( Emr-i ma’rûf)
10- Şeriatın yasakladığı şeylerden kaçınmak. (Nehy-i Münker )
B- TARİKATTE BULUNAN ON MAKAM
1- Tevbe etmek.
2- Pȋre el uzatmak. (Mürşit)
3- Korku (Havf)
4- Allah’ın rahmetinden ümitli olmak ( Recâ)
5- Belirli vakitlerde Kur’an’dan sureler veya dualar okuyarak yapılan ibadeti yerine getirmek. (Vird-i Evkât)
6- Pȋrin hizmetinde olmak.
7- Pȋrin izni ile konuşmak.
8- Nasihat dinlemek.
9- Tecrit olmak.
10-Tefrit olmak.
C-MÂRİFETTE BULUNAN ON MAKAM
1- Fenâ olmak.
2- Dervişliği kabul etmek.
3- Her işe tahammül etmek.
4- Helal ve güzel istekte bulunmak.
5- Mârifet kılmak.
6- Şeriat ve Tarikati ayakta tutmak.
7- Dünyayı terketmek, dünya bağlarından sıyrılmak.
8- Âhiret’i seçmek.
9- Varlık makamını bilmek. (Vücûd)
10 Hakikat sırlarını bilmek.
D-HAKİKATTE BULUNAN ON MAKAM
1- Herkesin yolunun toprağı olmak, alçak gönüllülük. (Hâk-râh)
2- İyiyi/Kötüyü tanımak.
3- Bir parça lokmaya el uzatmamak.
4- Kendisini, lokmasını Hak yolunda sebil etmek.
5- Kimseyi incitmemek.
6- Fâkirliği inkâr etmemek.
7- Seyr-i sülûk kılmak.( NOT:Tasavvufta seyir cehaletten ilme, kötü huylardan güzel huylara, kendi varlığından geçip Hakk'ın varlığına doğru harekettir. Sülük ise, Hakk'a ermek için bir rehberin öncülüğünde ve denetiminde çıkılan manevî, kalbî, ruhî yolculuk ve ahlakî eğitimdir.)
8- Herkesten sırrını saklamak.
9- Şeriat, Tarikat ve Hakikat makamını bilmek ve buna göre âmel etmek.
10-Fakirlik makamında bulunan on makam, on onur, on yol, on orun( yer-mevki) de şöyle sıralanır:
1-Kanaat 2-Belâya tahammül etmek.3-Allahın kulluğuna bağlılık 4-Azap 5-Hayret 6-Riyazet 7-Açlık 8-Mahvolma 9-Gönlü yaralı olmak 10- izzetlik
ON NUR: 1-Sıdk 2-Sabır 3-Şükür 4-Fikir 5-Zikir 6-Namaz 7-Oruç 8-İman 9-Sadaka 10-Temiz ruhlu olmak.
ON YOL:
1-Tevbe 2-Günahlardan vazgeçmek 3-Kötü işlerden pişmanlık 4-Hayret 5-Hâkirlik ve inleme 6-hak Taâlâ’dan yardım dilemek 7-Kötü yollardan geri dönmek 8-Allahın zikri ile olmak 9-Tefekkür 10- Fenâ olmak.
ON ORUN (YER-MEVKİ)
1-Hikmet 2-Adalet 3-Akıl 4-Yumuşaklık (Hilm) 5-Ululuk (İzzet) 6-Hayat 7-Bağış (ihsân) 8-Örtücülük (Settârlık ) 9-Emanet 10- Teslim (Kendisini allah’ın iradesine terk etmek.)
E- FAKRIN ALTI ÂDÂBI
1-İyi ve kötü söze sükût etmek.
2-Pȋr huzurunda susmak ve pȋr izni olmadan konuşmamak.
3-Kimseyle dargın olmamak.
4-Havas ve avamın, herkesin hizmetini görmek.
5-Nefsi öldürmek.
6-Geçici istekleri terk etmek.
FAKRIN SEKİZ MAKAMI
1-Tevbe 2-İbadet 3-Sevgi 4-Sabır 5-Şükür 6-Rıza 7-Zühd 8-Âriflik
FAKRIN YEDİ MERTEBESİ
1-Civanmertlik 2-Sipahilik 3-Gariplik 4-Hırka 5-Sabır 6-Kanaat 7-Tevekkül.
Bütün bu kapı ve makamlar, İslam’ın temel esaslarından alınmış olup, Kur’an ve Sünnet dışında bir kapı aranılmamıştır.
Bugün yeryüzündea bulunan bütün tarikatlerde; bu kapı ve makamlar kullanılır.
İman etmek, yaşamak ve yaşatmak Sırat-ı Müstakim’in, Tarikatin temel gayesidir.
Mevlâ nasip eyleye....Amin!...
|