ASRIN HASTALIKLARINDAN BİRİ: SELAM VERMEME/ALMAMA
Eklenme: 12.07.2017 11:31
Yazılarımın çoğunda tekrar ettiğim “Sapla/Samanın birbirine karıştığı bir devir yaşıyoruz.”
Değerlerin bir kenara atıldığı, değersizlerin tertemiz elde gezdiği bir zaman dilimi. Kıyamet’in eşiği de demek mümkün...
Yollar diken, taşlarla dolu, izler bellisiz, ahlak çukurda, cihad mefhumu ortadan kalkmış, madde esareti altında esir olan insanlık kurtarıcı bekliyor.
Dünya kangölü...Müslümanlar, Ümmet, müminler sefahat içinde kat, yat,yazlık, villa, tripleks daireler, ballı/börekli/çörekli sofralar, kasır peşinde.
Tevhit/Vahdet, Kur’an/Sünnet raflarda...Yüzleri suyu hürmetine ayakta durduğumuz “Sübyanat/Hayvanat/Nebadat” da olmasa, Kıyamet koptu/kopacak. Kızılca rüzgâr gelecek, felaketler birbirini kovalayacak...
Her gün milyonlarca insanın öldüğü kanser hastalığından bahsedenler, mânevi hastalıklara temas etmez, etmek ister görünenler mangallarda kül bırakmazlar. İnançlar, imanlar parsellenmiş gibi, cemaat ve tarikat kamburları ayrı bir hastalık, apayrı yaralar...
Cübbelileri, cübbesizleri, âlimleri/cahilleri,Profları, bilenle/bilmeyenler medyada, ekranlarda çeşitli tellerden çalar, Din çeşitli mecralara götürülerken, beyinler uyuşturulup, gönüller kirle doldurulmak istenilmekteder. “Allah’ı Allah ile kandıranlar”, Para uğruna Dinden, itikattan, Kur’an ve sünnetten tâviz verenler, türeyen Din Baronları başka bir âlem, başka bir hastalık...
Asrın mânevi hastalıklarından biri; selam vermeme/almama halinde bizi sardı.
“Selam verdim, rüşvet deyu almadılar” haline geldik...Günaydın, Tünaydın, Bay bay gırla gidiyor...
Yüce Rabbimiz: “Size selam verildiği zaman ondan daha güzeliyle veya misliyle karşılık verin. Şüphesiz ki Allah, her şeyin hesabını gereği gibi yapandır. ((Nisâ Sûresi 86-Ahzâb Sûresi 56- Furkan Sûresi 63- Nur Sûresi 61)” Hadis-i Şerifte ise Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz! Birbirinizi sevmedikçe de kâmil anlamda iman etmiş olamazsınız! Size birbirinizi sevmenize vesile olacak bir davranış öğreteyim mi? Aranızda selâmı yayın!”( Müslim, İman, 93.)
Yüce Rabbimizin isimlerinden biri de “esSelam”’dır. Rabbimiz, barış ve esenliğin kaynağıdır. Bu yüzden bizler, her namazımızın ardından O’nun “Selam” adını anarız. “Allahümme ente’s selâm ve minke’s selâm. Tebârekte ya ze’l-celâli ve’likram!” deriz. Yani “Alah’ım sen Selâm’sın. Barış, eman ve güven Senden gelir. İzzet ve İkram Sahibi Rabbim, Sen ne kadar yücesin!” diye sesleniriz. Bizleri selâmete ve hidayete erdirmesini, huzur ve emniyet içinde yaşatmasını Rabbimizden niyaz ederiz.
Selam, müminin şiarıdır. Korku, endişe, keder ve tehlikeden uzak olmanın, sükûn ve güvenin adıdır. Onun için bizler, tanıdığımız tanımadığımız bütün müminlere selam verir, güven ve muhabbet bağları kurarız. Söze başlarken “selâmun aleyküm” “Allah’ın selamı üzerinize olsun” der, iyi niyetlerimizi duaya dökeriz. Selam, dost olduğumuza ve bizden zarar gelmeyeceğine dair karşımızdakine verdiğimiz teminattır. Selam, küslüğü ve kini unutup kardeş kalma ahdidir. Zira tebessümle verilen bir selam, kırgınlıkları ve endişeleri yok eder. Yürekleri birleştirir, şefkat ve nezakete vesile olur.
Selam sıradan bir ifade, gündelik bir alışkanlık değildir. Kilitli kapıları açan, gönüller yapan kıymetli bir anahtardır. Bu yüzden Peygamberimiz (s.a.s) hicret yolculuğu sonunda Medine’ye ulaştığında, kendisini büyük bir heyecanla karşılayan kalabalığa şöyle seslenmiştir: “Ey insanlar!” Selâmı yayın! ” Muhtaçlara ikramda bulunun, gözetin. Akrabayıَ “İnsanlar uykudayken namaz kılın Ve selâmetle cennete girin!”( Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyâme, 42.)
Rahmet Peygamberi Efendimiz, hayatı boyunca selamı dilinden eksik etmemiştir. Kadınıyla erkeğiyle, yaşlısıyla çocuğuyla kimseyi selamsız bırakmamıştır. O, “İnsanların Allah katında en makbul olanı, selama önce başlayandır.” buyurmuştur.(Ebû Davud, Edeb, 132-133.) Kabristanın sakinlerine bile selâm vermiş, esenlik dilemiştir.
Böyle bir peygamberimiz varken bizler yanı başımızdaki komşumuzu nasıl tanımadan geçer gideriz? Akrabamızı, yakınlarımızı nasıl selamsız sabahsız bırakırız? Her biri bize emanet olan yoksulları, yetim ve kimsesizleri nasıl görmezden geliriz? Unutulmamalıdır ki, Allah’ın selamını esirgemek en büyük cimriliktir. “Selâm verirsem borçlu çıkarım” diye korkanlar şunu bilmelidir ki, aslında mümin selâm vermedikçe borçlanır. Çünkü Peygamberimiz, Müslüman’ın Müslüman üzerindeki haklarını sayarken, selâm vermeyi de zikretmiştir.( Müslim, Selâm )
Selâmın dili evrenseldir. Çünkü Rabbimizin Selâm adı, bütün âlemi kuşatmıştır. Rengi, ırkı, mezhebi, meşrebi ne olursa olsun insan, selama muhtaçtır. Zaman ve mesafe, esenlik rüzgarının önünü kesemez. Uzak coğrafyalardan Medine’ye, Peygamberimize gönderdiğimiz her selam nasıl ona ulaşıyorsa, din kardeşlerimize, mazlumlara, mağdurlara yolladığımız selam ve dualar da öylece yerini bulur.
Diyanet İşleri Başkanlığı/Din Hizmetleri Genel Müdürlüğünün hutbelerinden aldığımız selamla ilgili cümleler, terk edilen selam verme/almanın ehemmiyetini dile getirmektedir.
Yazımı bir şiirimle bitireyim:
SELÂM VERSEN ALMIYORLAR
Selâm versen almıyorlar,
‘Medeni/Çağdaş’ diyorlar,
‘Ölüm vardır’ demiyorlar,
Vermeden hep istiyorlar,
Zırnık desen vermiyorlar.
NASIL BİÇİM ADAM BUNLAR,
DEVİRİMCİ OLDU ONLAR.
Selâm verin çıkın yola,
Gönüller aşk ile dola,
Birlik yükle iki kola,
Kimse yoksa, ver bir mola,
Selamı ver sağa/sola.
“SELÂMI YAYINIZ” EMİR,
SEVGİ ERİTİYOR DEMİR.
Allah’ın rahmeti de var,
Mağfiret peşinden gelir.
Hidayete olmaz yer dar,
Selâm veren hep yücelir,
Arşıns katına yükselir.
SELÂMI AL SEN DİLİNE,
VEBÂLİ YÜKLE BELİNE.
Selam ile dağ devrilir,
Hakkın katına erilir,
Sevda sevgiye çevrilir,
Selam alana verilir.
SELÂM İLE KELÂM İLE,
SELÂM VEREN YAPMAZ HİLE.
Selâm olsun, kelâm olsun,
Selam veren hakkı bulsun,
Selam ile Semâ dolsun,
Selam almayan gül solsun,
Selâmsız baş, saçın yolsun.
SELÂM VERMEK BİR İBÂDET,
SELÂM ALMAK TAM İSÂBET.
Selâm Allah’ın selâmı,
Gören görür O cemâli,
Kelâm Peygamber kelâmı,
Nur-û Sanattır Âlemi,
Kemâli’nin bir kalemi,
ALMASINLAR SEN YİNE VER,
VERMESİNLER, HAK BÖYLE DER.
|