HELÂL RIZIKTAN SONRA İSİM GELİR
Eklenme: 07.04.2017 18:16
Osmanlıca/Türkçe/Ansiklopedik sözlüklerde: ŞEDDÂD. Kafir. Çok eskiden Yemen’de Âd kavminin hükümdarı Allah’a isyan ederek cennet’e benzetmek iddiasıyla İREM BAĞI’nı yaptırmış, bu bağdaki köşke girmeden kavmi ile yani taraftarlariyle birlikte gazaba uğramış, çarpılmış, yerin dibine girmiştir.”
Mânaları yer alır.
Günümüz kaos ve girdâbında çocuklarına İREM ismini koyanlar, bilmeden büyük bir hatanın, vebâlin ve düşmanlığın içini girmiş olurlar. Helal kazançla meydana gelen evlatların en önemli diğer bir mesuliyeti, ona helal bir ismin konulmasıdır. SANEM, SAMED, DEVRİM, ÖCAL, ASİYE, CEMRE, AZİZ,HUBAB, MÜRRE, YESAR, NECİH, EFLÂH, NÂFİ, REBAH, ABDÜLUZZÂ, ABDÜLKÂBE, ABDÜNNEBİ gibi isimler Peygamberimiz tarafından yasaklanmış, değiştirilmiştir. “Sizler kıyamet gününde kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleri ile çağrılacaksınız. Öyle ise isimlerinizi güzelleştirin.”(Ebu davud, Kitab’ül-Edeb.hadis no:4948)
“İsimlerin en faziletlisi ve en güzeli Abdullah ismidir.” (Tuhfet’ül mevdud. İbni Kayyum El-cevziyye, sh.80)
“ Cebrail (a.s) gelip dedi ki: Ya Muhammed!Allah sana selam ediyor ve buyuruyor ki: İzzetim ve celalim hakkı için, senin adını taşıyan kimseyi ateşte azaplandırmam.” (Mecma’ul-Adab, Seyyid Hulusi ) Gibi daha birçok Hadis; isim ve önemi üzerinde durmaktadır.
İREM BAĞLARI VE ŞEDDAD hakkında şu anda İnternet sitelerinde yer alan bir yazı aynen şöyle:
“Hazret-i Muâviye zamanında Abdullah bin Kilâbe adında bir şahsın devesi kaybolmuştu. Abdullah devesini ararken, olağanüstü bir bahçe gördü. Duvarları cevherlerden örülmüştü. Gözlerine ve gördüklerine inanamıyordu. O cevherlerden bir miktar aldı ve Hazret-i Muâviye’ye getirdi. Başından geçenleri de bir bir anlattı… Cevherleri yaktılar!..Hazret-i Muâviye, Abdullah’ın getirdiği cevherleri inceledi. Binlerce yılın tozunu toprağını üzerinde taşıyan cevherler işe yaramaz olmuşlardı. Ateşe koydular. Yandıkça misk ve amber kokusu geldi. Bu kokudan anladılar ki, cevherler İrem Bağına aittir. (İrem Bağı, Hûd Aleyhisselâm zamanında Âd Kavminin reisi olan ve Hûd Aleyhisselâma inanmayan Şeddâd bin Âd’ın, “Yâ Hûd! Senin ilahın o dünyada yaptığı Cennetle öğünürse, ben de bu dünyada bir cennet yapayım ki, onun Cennetinden daha şâhâne olsun!” diyerek dünya servetini dökerek yaptırdığı bir bahçedir.)
Hazret-i Muâviye derhal Abdullah’ın yanına bir ekip verdi ve tekrar İrem Bağına gönderdi. Ne kadar cevher varsa alıp getirilmesini emretti. Fakat Abdullah ve arkadaşları ne kadar aradılarsa da, İrem Bağını bir daha bulamadılar. Bu sırada Hadramut şehrinin kadısı olan Gufl bin Azle, hazreti Muaviye’ye “Ben babamdan şöyle işittim ki, Hadramut şehrinin gün batısı tarafında bir mağara vardır. O mağaranın kapısı denize açılır. Şeddâd’ın kabri o mağaranın içindedir” dedi. Bu defa bahsedilen mağaraya bir grup gönderildi.
Bunlar, mumlar yakarak bu mağaraya girdi. Burada taştan kesilmiş geniş ve yüksek bir ev vardı. Evin içine girdiler. Taştan bir taht üstünde bir adamın yattığını gördüler. Üstüne de altın yaldızlı bezden dikilmiş bir kaftan örtülmüştü. Anladılar ki, burası Şeddad’ın kabriydi. Yanında bir altın levha gördüler. Levhada şunlar yazıyordu: “Benden ibret alasınız!” “Ey ömür uzunluğuna mağrur olanlar! Ve ey şevketine ve kuvvetine inananlar! Ve ey mülk çokluğuna ve asker gücüne dayananlar! Bilesiniz ki ben Âd oğlu Şeddâd’ım! Kuvvetime ve malıma dayanırdım. Dünya mülkü benimdir sanırdım. Cihan padişahları benden korkularından emrime boyun eğerlerdi! Hûd aleyhisselâm geldi. Bizi azgınlık içinde buldu. Bizi dinine davet etti. Fakat biz kuvvetimize güvendik de, onun sözüne itibar etmedik. Ona asî olduk. Sonunda gökten bir hışım indi. Ordumu da, beni de helâk etti. Halimi göresiniz. Benden ibret alasınız!”
“Çocuğumun ismi sözüm ona güzel, dikkat çekici, asra göre, modern, asrȋ olsun” diyerek, bu tür isimleri koyanlar nasıl hesap vereceklerdir, bilinmez...
Bir kimsenin, özellikle bir Müslümanın bu hatalara düşmesi tasvip edilemez, koyanlar dava açarak isimleri değiştirmelidir.
Söylemesi bizden, karar sizden...
|