YOSMALAR İÇİNDE DİNİ FETVA VERENLER
Eklenme: 03.03.2017 17:20
1969 tarihinden beri yazdım, çok sayıda ilgili eserime koydum, halen yazıyorum, fikrim değişmedi.
• BURSA; İstanbul’un fethinden sonra, ikinci büyük Fetih Destanının yazıldığı, hakikat uygarlığının beşiği,, öz medeniyetin yeşermeye başladığı, Allah’ın her çeşit tabii güzelliklerine sahip, ilmin, irfanın, imanın, kültürün ve hakikatin gözesidir.
• BURSA Avrupalıların “Bu eserler bir yazar tarafından yüz senede değil, bir üniversite kadrosunun üç yüz yılda yazabildiği eserlerdir” dedikleri İsmail Hakkı Bursevi gibi 161 eser sahibi¸ilim, felsefe, psikoloji. Ruh, siyaset, ahlak, metafizik, tasavvuf, edebiyat, şiir ve tefsir sahalarında derya alim, mütefekkir, beşinci makam olarak bilinen Emirsultan, kutupların kutubu Hazreti Üftâde, geyik ordularına hükmeden Geyikli Baba (Babasultan), gibi yetmiş bin veliyi sinesinde barındırır.
• BURSA bir vakıf şehridir. Topraklarının çoğu vakıf malı olup, Devr-i Sabıkta iki yüz bin vakıf eseri yağma edilmiş, yok pahasına satılmış, elden çıkarılmıştır.
• BURSA bir tarih ve aroma şehridir. Dört mevsim bir arada yaşanır. Yeşille mavi, sıcakla soğuk sular iç içedir. Oylat kaplıcaları ile. Bursa merkezinde bulunan tarihi kaplıcalar, başlı başına birer tarih hazinesidir.
• “Bursa’nın Kalbi” olarak bilinen ULUCAMİ; Dördüncü Osmanlı padişahı Yıldığrım Bâyezıd (I.Bayezıd) tarafından, 25 Eylül 1396 tarihinde kazanılan Niğbolu zaferinin ganimeti ile yaptırılmıştır.
1395 (Hicri: 797) tarihinde yapımına başlanan cami, altı yılda bitirilmiş, 12 ayak üzere oturtulmuş, 31 kemerden meydana gelmiş olup, 56 x 68 metre ebadında, 3142,25 metrakare alana sahiptir. 41 ünlü hattat tarafından yapılan 105 levhanın dünyada eşi yoktur.
Ulucami’nin suyu, “Su Muhibbi” olarak bilinir, bu sudan 200 den fazla çeşme faydalanmıştır. 1890 yılında Hüdâvendigâr valisi Ahmet Münir Paşa hayratı olarak yaptırılan çeşme üzerindeki kitabede: “Velhasıl Bursa sudan ibarettir” ibaresi önemlidir.
Caminin ilk imamı Somuncubaba (Şeyh Hamid yapmıştır. Mimarı Ali Neccar olup, Moğol istilasında Aksak Timur atlarını ahır olarak buraya bağlamıştır.
Caminin o tarihlerde 700 kandille aydınlandığı, cami avlusunun kuzeyinde bulunan sahafhane çarşısı içinde MUVAKKİTHANE denilen yerde; Güneş-Ay-Yıldızlar sistemi ve hava tahminleri ile ilgili çalışmalar yapılmış, namaz vakitleri düzenlenmişti.
Tarihi levhaların alt kısımlarında yer alan: “Sultanlar yeryüzünde Allah’ın gölgesidir” ibaresi kapatılmış, zaman içinde camiye ait tarihi eser ve levhalar çalınmış, 1940 tarihinde savcılık emri ile bazı levhaların alt kısımları yağlıboya ile görünmez hale getirilmiştir.
• Halide Edip, Falih Rıfkı ve Asım Us gibi yazarların kalemlerinden çıkma “İZMİR’DEN BURSA’YA” başlıklı derleme iyi okunmalı ve değerlendirilmelidir.
Büyük Yunanistan’ı kurmak, “Megali İdea” yı gerçekleştirmek için İzmir’e çıkan Yunanlıların tarihi mezalimi “Kara Kitap” olarak tarihimizde yerini alır. SadeceBursa’da dört yıl, dört ay, dört gün işgalci olarak kalan, akla/hayale gelmeyen mezalimleri yapan Yunanistan Başbakanının oğlu Sofokles Venizelos’un Bursa işgalinde, yedek subay olarak ilk defa Osmangazi Türbesine gidip, kapıyı tekmeleyerek açtığı, sandukaya çizmesinin mahmuzuyla vurarak: “Kalk ey Osman!. Karşıma geç seninle vuruşayım. Gör milletinin halini..” dediğini, sonra da çizmesini sanduka üzerine koyarak bir resim çektirip Yunanistan’a gönderdiğini bilir miyiz?. (Bakınız: Münif Fehim, yazan: Tahsin Ünal. 20 Nisan 2008/Pazar.Zaman, Mustafa Armağan )
Savaş bitiminde Yunanlıların Anadolu’ya verdikleri zarar, tam 4 milyar lira, on bin şehit, on binlerce yaralı, dul/yetim/öksüz insan, yakılmış/yıkılmış şehirler. O tarihte piyasadaki toplam para miktarımız sadece 158 milyon lira idi.
Lozan’a giden heyetimize Yunanlılardan savaş tazminatı almadan dönülmemesi emri, tembihleri, tek kuruş alamadan ve bazı hakların verilmesi ile ihanete uğrayan bir milletin tarihi gerçekleri ile eli boş döndük.
Devir değişti, Lozan Barışı imzalandı. Cumhuriyet ilan edildi. Bir İngiliz Emperyalizmi olarak; Türk-Yunan yakınlaşması (!) duyulan bir dönem başladı. 1930 yılında, yani askerlerini denize döktüğümüzden sekiz yıl sonra Venizelos bir heyetle Türkiye’ye ziyarete gelerek, İnönü ile bir dostluk antlaşması imzaladı. Bu tarihte; Yunan başbakanının gönlü incinmesin diye, Dolmabahçe sarayında asılı bulunan ZONARO’nun tablosundan, yerde ölü yatan Yunan askerlerinin temizlendiğini Tarih Mecmuasında okuyoruz. 1933 yılında da, onuncu yıl kutlamalarında; o sırada iktidarda olmamasına rağmen Venizelos ve eşi ‘Şeref Konuğu’ olarak davet edilmiş, Çankaya’da krallar gibi ağırlanmıştı.
Yunan Mezalimi unutuldu, dostluk (!) çığlıkları atılmaya başlandı, Venizelos affedildi, ancak Sultan Vahdettin hâlâ hain olarak anlatılıyor, yazılıyor.
2005 Temmuz’un da Süleyman Demirel’in ağzından kaçırdığı: “Daha yüz yıl Vahdettin’in hain olarak bilinmesinin gerekli olduğu” şeklindeki talihsiz açıklamanın, Lozan’da verilen söz ve kapakları açılmayan dosyalar la ilgisi var mı?..
Günümüz Türkiye’sinde ayni barış ve yakınlık teraneleri devam etmiyor mu? Gemilerle Türkiye’ye gelen Yunanlı turistlere Türk lokumu dansözler ikram edilip, lokumlar dağıtılmıyor mu?. Sirtake oyununda Ege topraklarının Yunanlıların olduğu figürlerini nasıl izah edeceğiz? Yunan adalarındaki füzeler ile İzmir’i gösteren heykelleri nereye koyacağız?..Yunan ders kitaplarındaki Türk düşmanlığını, sabahlarda okullarda okunan “Megale İdea” yeminlerini, Yunan efsanelerini gelecek nesillere nasıl izah edeceğiz?
• 1927 tarihinde çıkarılan 1057 sayılı özel bir kanunla Osmanlı tuğraları ve sultan ismi geçen Osmanlı hanedanını öven bölümler türbe ve tarihi eserlerden çıkarılmış, koparılmış, kazınmıştır. Osmangazi türbesi giriş kapısında bulunan tuğra tarihi olmayıp, sonradan yapılmıştır.
• Osmangazi Türbesi önüne konulan İstiklal Harbi Şehitleri Anıtı üzerinde bulunan yazıda Yunan ismi yoktur. Tarihe Yunan mezalimi olarak geçen, iki sene, dört ay, dört günlük Yunan faciasından bahsedilmemektedir. “Burada yatan şehitler, Kadim Osmanlıyı yıkıp, yerine Cumhuriyeti kurmuşlardır” ifadesi ve hilali delip geçen bir ok resmi; düşündürücü ve utanç verici bir anıt olarak yıllardan beri buradan kaldırılamamıştır.
• Bursa’nın bir adının da “DARÜS SALTANAT-ÜL KADİME” (ESKİ SALTANAT MERKEZİ) olduğu, 1838 yılında Bursa’da buharla çalışan 50 ipek çözücü makinelerde, beşbin kadar dul/fakir/öksüz, Türk, Hıristiyan, ermeni çalıştığı, ihraç edilen ipeklerden beşyüzbin altın geldiği, Emirsultan Hazretlerinin asası ile çıkardığı suya: “AYNÜL ASA” denildiği, Nilüfer çayı kenarında yetişen NUFER (NİLÜFER) bitkisinden meşrubat yapıldığı, bir zamanlar Bursada üçbin hamam, üçyüz tarihi çeşme olduğu, Mudanya-Bursa demiryolu hattının 195 bin Osmanlı altınına mal olduğu, mahkeme kararıyla müteahhit La Porte ve Miribel’e onbin altın ödettirildiğini bilir miyiz?
• 6 Nisan 1326 tarihinde, Bizans İmparatoru 2.Antronikos Paleologos zamanında Osmanlılar tarafından fethedilen Bursa’dan gitmelerine müsaade edilen Rumlar, gemlik limanına kadar özel muhafızlarla götürülmüş, bütün eşyalarını almalarına müsaade edilmiştir.
• Osmangazi; 19 yıl beylik, 27 yıl da padişahlık yapan ender bir insandır. Lakabı FAHREDDİN olan sultan; hak ve adalet sahibi, ilim erbabı ve gönül sultanı olarak bilinir. İlk hükümet merkezi Karacahisar, sonra Yenişehir, 1326 tarihinde fetihten sonra Bursa ve ilk okunan ezan. Söğüt’te Haymeana’dan dünyaya gelen Osmangazi’nin oğlu Orhan’a vasiyeti unutulmaz: “Allah buyruğundan başka iş işlemeyesin. Bilmediğini şeriat ulemasından sorup anlayasın. Askerlerine iman ve ihsanı eksik etmeyesin. Asla zalim olma, âlemi adalet ile şenlendir. Cihadı terk etmeyerek beni şâdet. Bizim mesleğimiz Allah yolu ve maksadımız Allah’ın dinini yaymaktır. Yoksa kuru kavga ve cihangirlik davası değildir. Karahan Oğuz neslindensin, Hakkın bir kemter kulusun. İstanbul’u al Gülizar yap.” Vasiyetini yaptıktan sonra rahmete kavuşan sultan: Denizli bezinden bir sarık, bir at zırhı, bir tuzluk, bir kaşıklık, bir çift çizme, iki uçlu kılıç, bir tirkeş, tahta bir taht, bir mızrak, birkaç at, bir sürü koyun miras bırakarak tarih olmuştur.
• Hisardan şehrin diğer bölümlerine beş kapı ile çıkılırdı.“HİSAR KAPI, KAPLICA KAPISI, ZİNDAN KAPI ( 2 TANE) ve YER KAPI”. 1883 tarihinde yıkılan Osmanlı sarayı, bugün mevcut değildir.
•Bursa’da bir zamanlar 600 kadar mesire yeri vardı. Pınar Deresinden ismini alan PINARBAŞI mesire yeri, en önemli mesire yerlerinden biridir. Bur çok hamam, idare binası, iş yeri, sokak çeşmeleri suyunu bu dereden alırdı.
• Bursa’da devlete ait 52 bin taşınmaz bulunmaktadır.
Maliye Bakanlığı, Milli Emlak Genel Müdürlüğünün faaliyet raporuna göre; günümüzde hazine adına tescil edilmiş bina sayısı 104 bin 651’e ulaşıyor. Hazineye ait gayrimenkullerin 351 bin 72’sini arsalar, 470 bin 535’ünü araziler, 140 bin 12’sini bağ/bahçeler, 1 milyon 65 bin 300’ünü tarlalar, 259 bin 932’sini de ormanlar meydana getiriyor. Mera, yaylak, kışlak, harman yeri ve panayır yeri gibi kamunun yararlanmasına tahsis edilen orta mallarının sayısı ile 67 bin 120’yi buluyor. Tarihi ve kültürel alanların sayısı ise; 3 bin 508 olarak kayıtlara yansıyor.
Hazineye ait gayri menkullerin kapladığı alan da 138 milyar 8 bin 820 metrekareye ulaşıyor. Bunun 95 milyar 376 milyon 722 bin metrekarelik bölümünün üzerinde ormanlar yer alıyor. Taşınmaz adedine göre, Konya, hazinenin en fazla taşınmazının olduğu il olarak ortaya çıkıyor. Burada hazineye ait 123 bin 510 adet mülk bulunuyor. Onu sırasıyla Konya, Kayseri ve Ankara izliyor.
Kapladıkları alan bakımından, devletin en fazla taşınmaza sahip olduğu il Balıkesir olarak gösteriliyor. 15 milyar 119 milyon metrekarelik yüz ölçüme sahip Balıkesir’in, 6 milyar 829 milyon metrekarelik bölümünü hazine taşınmazları oluşturuyor.
Devlet, hazine taşınmazlarının kapladığı alan .akımından İstanbul’un % 34,1’ine, Ankara’nın % 20,1’ine, Bursa’nın da % 25,6’sına sahip bulunuyor.
EVET: Bir zamanlar Bursa’nın vakıf arazilerinin çoğu devlete ait.
• BABASULTAN (GEYİKLİBABA), MÜRSEL PAŞA, SEFERIŞIKLAR KÖYÜ MAHMUD GAZİ, DUĞLUBABA gibi ihtifaller her yıl yapılmakta olup, on binler iştirak etmektedir. Ancak; yıllardan beri yapılan müracaat ve yazışmalara rağmen, bu gibi ihtifaller Kültür ve Turizm Bakanlı ihtifaller/festivaller listesine resmen alınarak, Devlet eli uzanmamıştır. Bu yerlerle ilgili çalışmalar mevcuttur. Devlet eliyle kitap haline getirilebilir.
• Bursa’da mistik dispanserler ve tedavi merkezleri vardır. Gün ışığına çıkarılmalıdır.
• Bursa ile ilgili çok çeşitli araştırma ve çalışmalar yapılarak, kitaplar meydana getirilmiştir. EVLİYALARI VE ABİDELERİ İLE ŞEHİRLER SULTANI BURSA kitabının dördüncü baskısı için ilave çalışmalar yapılmaktadır, baskıya hazır bir hale gelmiştir. Bu eserin Devlet eliyle basılması düşünülebilir.
• Bursa; zehirli atıkların en çok atıldığı, acil tedbirlerin alınmadığı illerimizin başında gelir. BURSA ANADOLU Gazetesinin 1 Aralık 2007 sayısında “Yeşil Bursa” çöle dönmesin manşeti ile ilgi ve gerçek bir araştırma haberi yayınlanmıştır.
• Bursa’da altı cihangir padişahın türbeleri vardır. Bu sahada detaylı bir eser devlet eliyle basılmamıştır. Piyasada mevcudu bulunmayan İlhan Yardımcı tarafından hazırlanan “TARİHE MÜHRÜNÜ BASAN/BURSA’DA SALTANAT SÜREN OSMANLI SULTANLARI VE BURSA BİBLİYOGRAFYASI” isimli 1987 baskı tarihle eser yeniden basılabilir.
(Müracaat ettiğimiz birkaç Belediye maalesef bu eseri basmamıştır.)
İşte Bursa budur,başka izaha da gerek yok sanırım.
Böyle bir memleket, Osmanlhının dibacesi; acı bir gerçek olarak Beynelminel Masonların karargâhı haline getirilmek istenilmektedir.Çıok sayıda Mason derneği cirit atmakta, Osmanlı Tuğraları sergileri açacak kadar ileri gitmektedir.
Bir mason derneği tarafından dikilen Osmangazi Heykelinde hazretin şehadet parmağı sol elinde gösterilmiş, uzun uğraşılar sonunda bu âcûze heykel kaldırılmış, fakat Osmangazi Belediyesinin önüne konulmuştur.Bu heykelin yeri eritme fırını olmalıdır.
Gel gör ki; bursa’da bu değerlere sahip çıkan MEDYA yok denecek kadar azdır. Var gözükenler de menfaat uğruna, aynı hataları işlemekte, vicdan terazileri ayarları bozulmaktadır.
Kendilerinin türkiyenin en büyük yerel gazetesi olduğunu iddia ettikleri bir gazetede bulunan bazı sözüm ona yazarlar, zaman zaman burunlharından büyük işlere karışarak, dini fetvalar vermekte, ahkâm kesmektedirler.
Böyle bir Gazetenin, kendisine verildiği köşede çıkan bardağı taşıran yazıları üzerine şöyle bir Email çekmiştim:
“BAK OĞLUM... Birinci sayfasında bir yosma, arka sayfada da yine bir yosma, çekirge ilavesinde şehvet ve fuhşu körükleyen, özendiren, ahlak ilkelerimize ters düşen yazı ve resimlerle bezeli bir patron gazetesinde, bir köşe vermişler yazıyorsun.
Elifi görsen mertek sanırsın gerçeğinde, dini konularda fetva vermen, ahkam kesmen, paslı kaşıkla bal yemeğe benzer.
Bursa'nın tek özel kütüphanesine bi zahmet gel, çayımızı, çorbamızı iç, sohbetlerimize katıl, şiirlerimizi dinle. Veya sitemize gir, bizi oku, nasip olursa bir şeyler alırsın.
Bak oğlum. dünya fani, ömür kısa, ilim müminin en büyük sermayesidir. boyundan büyük işlere karışma, haddini bil. selam ve muhabbetlerimle.”
|