:: YAZI

Eklenme: 12.10.2016 12:47 


Hicri 1438 yılının, Muharrem ayını idrak ediyoruz. Muharrem ayı, Efendimiz (s.a.s)’in “Hürmete şayan bir ay” olarak nitelediği, sayısız lütuf ve hikmetlerle dolu kutlu bir Ay’dır. Muharrem ayı, aynı zamanda yüreklerimizde derin yaralar açan elîm Kerbelâ hâdisesine tanıklık eden Aydır.
Hz. Hüseyin Efendimiz ve çoğu Ehl-i Beyt-i Mustafa’dan olan 70 kişi, Kerbelâ’da hunharca katledilerek şehadet şerbetini içmiştir. Hz. Hüseyin ki; Peygamberimizin, “Benim dünyadaki çiçeğim, reyhanım” diyerek, “Cennet gençlerinin efendisi” olarak bizlere takdim ettiği iki güzide torunundan biridir. Hz. Aliyyü’l-Murtaza’nın, Hz. Fatımatu’z Zehra’nın yavrusu, ciğerparesidir. Bu vesileyle şehadetinin 1336. yılında Seyyid-i şüheda Hz. Hüseyin Efendimiz başta olmak üzere Kerbelâ şehitlerini ve bugüne kadar hak, hakikat, adalet, ahlâk ve fazilet için; din, iman, vatan ve millet için can veren bütün şühedayı rahmet ve minnetle yâd ediyoruz.
Kerbelâ, İslam Ümmetinin, bütün müminlerin asırlardır dinmeyen ortak hüznü ve kederidir. Dünyanın neresinde bulunursa bulunsun; mezhebi, meşrebi ne olursa olsun, kalbinde iman taşıyan, Resûl-i Ekrem’e, ashabına ve Ehl-i Beyt-i Mustafa’ya muhabbet besleyen her müminin ortak acısı ve elemidir.
Çeşitli kaynak ve bilgilerde, KERBELÂ olayı şöyle anlatılır:
“Kerbela Olayı, yalnız Şiiler arasında değil Sünni dünyasında da büyük bir trajedi sayılır ve Kerbela’da ölenler şehit olarak anılır. Bu nedenle İslam geleneğinde Ömer bin Sa’d, Ubeydullah ve I. Yezid acımasızlık ve şiddetle özdeşleşmiştir. Kerbela’dan başka iran’da da olayın yıldönümlerinde ateşli gösteriler yapılır. Hz. Hüseyin’in türbesi Şiiler için en kutsal yer sayılır.
Hz. Ali’nin oğlu ve Şiilerin üçüncü imamı Hz. Hüseyin’in, Emevi hali­fesi I. Yezid’in ordusunca öldürüldüğü kısa çarpışma (10 Ekim 680 [10 Muharrem 61]). Emevilerin iktidarını sağlamlaştıran bu olay dolayısıyla Şiiler her yıl Muharrem ayının 10. günü topluca yas tutarlar.
I. Yezid, babası İ. Muaviye’nin ardından halifelik makamına geçince (680 ilkbaharı), halifeliğin Hz. Ali’nin (ö. 661) soyuna ait olduğunu savunanlar Kûfe’de ayaklandılar ve Hz. Hüseyin’e biat ederek onu kente çağırdılar. Bu arada Şiilerin ayaklanma hazırlığını haber alan I. Yezid, düzeni sağlaması için Basra Valisi Ubeydullah’ı Kûfe’ye gönderdi.
Ubeydullah, Kûfe’deki aşiret reislerini topladı ve onları halkın davranışlarından sorumlu tutacağını bildirdi. Bu arada Kûfelilerin kendisini coşkuyla karşılayacağını uman Hz. Hüseyin ailesini yanma alarak Mekke’den yola çıktı. Fırat İrmağının batısındaki Kerbela’ya vardığında, Übeydullah’ın gönderdiği ve Kûfe’nin kurucusunun oğlu olan Ömer bin Sa’d Bin Ebi Vakkas komutasındaki bir orduyla karşılaştı. Fırat’la bağlantısı kesildiği için susuz kalan Hz. Hüseyin savaşa girdi, ailesi ve adamlarıyla birlikte başı kesilerek öldürüldü.”
Kerbelâ’yı doğru okumak, doğru anlamaktır. Onu tarihte yaşanmış bir kıssaya, sıradan bir hâdiseye dönüştürmemektir. Bu müessif olaydan ders ve ibret çıkarmaktır. Kerbelâ’yı anlamak, her şeyden önce Hz. Hüseyin ve arkadaşlarının, uğruna canlarını verdikleri yolun, Kur’an’ın yolu, Muhammed Mustafa (s.a.s)’in yolu olduğunu bilmektir. Onların, uğruna canlarını feda ettikleri yüce değerleri anlayıp yaşamaktır. Tıpkı onlar gibi hak ve hakikate, ahlak ve erdeme, izzet ve onura sevdalı olmaktır.
Kerbelâ, hepimize taze bir bilinç aşılamalıdır. Kerbelâ, aramızda ayrılık-gayrılığa değil, birlik ve beraberliğe vesile olmalıdır. Rabbimizin, “Allah’a ve Resûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin. Sonra içinize bir korku düşer de heybet ve kuvvetiniz elden gider.” mesajı gereği Kerbelâ, bizi birbirimize sımsıkı kenetlemelidir. Bugün bizlere düşen, tarihin sayfalarında yolumuzu kaybetmek değil, Tarihten ibret alarak istikametimizi belirlemektir. Bugün Kerbelâ’nın bizlere yüklediği görev ve sorumluluk, gönül kapılarımızı ardına kadar birbirimize açmaktır. Yüreklerimizi Sahrâ-ı Kerbelâ’ya dönüştürmemektir. Peygamberimiz (s.a.s)’in “Ey Allah’ın kulları! Kardeşler olun!” çağrısına samimiyetle kulak verip aramızdaki kardeşlik ahdini yenilemektir.
Üzülerek şahit oluyoruz ki İslam coğrafyasında hala Kerbelâlar yaşanıyor. Hala kardeş kanı akıtan, kardeşlerine Kerbelâ zulmü yaşatan zalimler var. Bugün, insanlığın gözü önünde, insanlığın en büyük medeniyet merkezlerinden biri olan Halep acımasızca bombalanıyor. Halep’te ve pek çok İslam beldesinde her gün onlarca masum insan, tıpkı Kerbelâ’da olduğu gibi hunharca katlediliyor. Enkaz altından çıkarılan çocukların, kadınların, masumların bedenleri, aslında insanlığın enkaz altında kaldığını bizlere gösteriyor. Zira insanlık, bütün bu vahşeti, dehşeti, katliamları sessizce izlemeye devam ediyor.
Bu elîm hâdiseler karşısında daha fazla basirete, daha derin ferasete ihtiyacımız var. Ortak değerlerimizi yüceltip, hilkatte eş, dinde kardeş; sevinçte, kederde bir olduğumuzu bir kez daha ilan etmeye ihtiyacımız var.
Asrın kaosunda, zamanın hüsranında dünya ve insanlık âlemi, daha büyük Kerbelalar yaşıyor. Özellikle İslam coğrafyası kan gölü... Kardeş kerdeşe kurşun atarken, bomba yağdırırken, tekbirler getiriyor. İslam Âlemi sessiz, kendi halinde, rahatına düşkün, sorumsuz bir zaman dilimi yaşıyor. Tevhit ve Vahdet’in sadece edebiyatı yapılıyor, acıyı çeken, üzülen, kahrolan yine samimi müslümanlar, müminler ve Allah’ın sevgili kulları...
Hz. Hüseyin Efendimizin Tarihte yer alan duası; bizim için ibret ve örnek olmalıdır. Dua şöyle: “Allah’ım! Sana hamdlerin en güzelini arz ediyorum. Allah’ım! Atamızı peygamber kıldığın için sana şükrediyorum. Allah’ım! Bize Kur’ân’ı gönderdiğin ve onun derinliğini öğrettiğin için sana hamd ediyorum. Allah’ım! Bize hakkı gören göz, hakkı duyan kulak ve hakkı düşünen kalp verdiğin için sana şükrediyorum. Allah’ım! Bizi sana şükreden kullarından eyle! Bizi zalimlerden berî, müminlere velî eyle!”
Ayni duanın günümüzde yapılması gerekir. Kur’an ve Sünnet’i yaşayan Müslümanlara, müminlere, ümmete, kullara ihtiyacımız var.
Yazımı yine bir şiirimle bitireyim:

HAYAT VARDIR AYDINLIKTA
Harâbede baykuş tüner,
Yarasalar karanlıkta.
Yerinden kalk, teklif öner,
Hayat vardır aydınlıkta.
YIKMAKLA/YAKMAK KOLAYDIR,
GÖNÜL YAPMAK BİN OLAYDIR.

Tek tohumdan ağaç biter,
Erken kalkan sona gider,
Deli gönül neler ister,
Mârifetin varsa göster.
GÜLDE DİKEN OLMA, GÜL DİK,
BAŞIN OLMAZ ASLA EĞİK.

Gül ekersen, gül biçersin,
Sabır ile dert çekersin,
Sevdan varsa, aşk dikersin,
Gam yaparsan, tez çökersin.
GÜL YÜZÜNE, GÜLMEZSEN NE?
BAK SÖZÜNE, SÖYLEDİN DE.

Yıkmak kolay, yapmak zordur,
Olsa olay, sebep sordur,
Bundan dolay, yap ta kondur,
Etme alay, olan sondur.
ZOR OLANLARI BAŞARMAK,
HAK MÜCADELE YAŞAMAK.

Ağaç yaş iken eğilir,
Hak olana, hak verilir,
Hatalar öne serilir,
Sinirler boşa gerilir.
DEMİR TÂVINDA DÖVÜLÜR,
DOĞRU YOLDA, İZ SÜRÜLÜR.

KEMÂLİ’ler sayısı çok,
Hak yolundan başkası yok,
Fakir zenginden daha tok,
Kalem dondu, dahası şok.
YERİ GELDİKÇE HARCEYLE,
GÜZEL OLANI DERCEYLE.

  Yorum gönder
 
Diğer yazılar

* ASRIMIZIN BÜYÜK HASTALIĞI ÇIPLAKLIK...
* HASTALAR RİSALESİ HASTALIKLA BARIŞMAYA VE BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ GÜÇLENDİRİR
* BİR DAMLA VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
* ŞİKÂYET VE KARAMSARLIK SONSUZU...
* ŞİKAYET!..
* AK PARTİ NEREYE GİDİYOR?...
* ANARŞİ VE TERÖRDEN KURTULMAMIZ “HUCURAT SURESİ” İLKELERİNDE YER ALIYOR
* ERMENİ CEMAATİ VE KÜRT BİLİNEN ERMENİLER
* İBRETLİK BİR HİKÂYE
* ERMENİ CEMAATİ VE KÜRT BİLİNEN ERMENİLER


Tüm Yazılar

 
© 2006 - 2024 İlhan YARDIMCI
Tasarım & Yazılım Sinan Eldem