İŞTE ÖZETİ BU....
Eklenme: 13.08.2016 15:20
Türkiye, hatta İslam âlemi, 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü, kalkışması ile sarsıldı, kara günler yaşadı, ağladı, sızladı, meydanlara döküldü, düşündü ve büyük bir bâdire atlattı.
Köprülerin altından çok sular geçti, bulanık, kirli, duru, çöplerle dolu... Müslüman Türk Milleti; imanı, irfanı, ahlakı, sevgisi, sevdası, Vatan, Millet, Bayrak, Ezan, Din, İman, temel değerleri, Millȋ hasletine düşkünlüğü ile büyük bir imtihan verdi, 235 şehit, binlerce gazi verdi.Büyük belâyı ters çevirerek şükür namazları kıldı, gözyaşları sel oldu aktı...
Bu bâdireden sıyrılmada, büyük tehlikeyi atlatmada Hakkın Rahim/Rahman/ Şafi/Selam/Müheymin/Mütekebbir/Kahhâr/Hakem/Hafiz/Mûcib/MuntekHalim/Muksit/ Mâni/ Raşid gibi sıfatları tezahür etmiş, melekler ordusu tepemize kadar inmiş, Peygamberimizin himmeti kendini göstermiş, zalim ve hainler başarılı olamamışlardır.
Temizlik başlamış, yılanlar inlerinden çıkarılmaya, layık oldukları cezaları almaya başlamışlardır.
Bir zamanlar malum kişinin hocanın arkasından giden,büyük miktarlarda maddi yardımlarda bulunan, eserlerini alan, vaazlarını dinleyen, özel sohbetlerinde bulunan cemaat ehli nice kişiler, kandırıldıklarını, aldatıldıklarını ikrar ederek, manevi mesuliyetten kurtuldular. Tutuklanan ve ceza evlerine konulan insanların kuru yanında yaşın yanması gibi mağdur olmaları adalet değildir, inşallah olmaz...
Diyanet İşleri Başkanlığı, Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan hutbeler, geçmiş yıllara nazaran bir Milat ve tebrik/tüaktir edilecek özellik ve güzelliktedir.
Bazı medya organları yanında, kara günün hemen ertesindeki hutbelerin önemli derecede etken olduğu, yaraları sardığı, yıkanan beyinlerin yeniden topluma kazandırılmasındaki büyük faydalarını görmemek mümkün değil.
İşte, işi noktalayan, bir hutbe ile gerçeği açıklayan bir Cuma hutbesi. SIRÂT-I MÜSTAKİM ismini taşıyan hutbeden, önemli cümleleri aynen buraya alıyorum:
“Peygamberimiz (s.a.s), bazı sahabileriyle birlikte bulunduğu bir esnada Kerim Kitabımızdan bir âyet okumuştu. Bu âyet, İslam’dan önceki din mensuplarının, Allah’ın dinini nasıl tahrif ettiklerini şöyle haber veriyordu: “Onlar, Allah’ı bırakıp, hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesîh’i rab edindiler. Oysa onlara sadece bir olan Allah’a kulluk etmeleri emredilmişti. Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. O, yüceler yücesidir; onların ortak koştuklarından münezzehtir.” 1 Efendimizin âyet-i okumasını müteakip daha önce Hıristiyan iken Müslüman olmuş bir sahabi, “Yâ Resûlellah! Biz onlara kulluk etmiyorduk ki!” dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz, “Onlar size istediklerini helâl, istediklerini haram kılıyorlardı. Siz de onlara uyuyordunuz öyle değil mi?” diye sordu. Sorusuna “Evet!” cevabını alınca da, “İşte âyette sözü edilen durum budur.” buyurdu.
Kıymetli Kardeşlerim! Bu âyet-i kerime bizlere göstermektedir ki; insanoğlu, tarih boyunca din anlayışı ve tasavvurunda zaman zaman sapmalar ve savrulmalar yaşamıştır. İşte bu sapma ve savrulmalara karşı Yüce Rabbimiz Âdem (a.s.)’den Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.s)’e kadar kutlu elçileri vasıtasıyla insanlığı tevhid inancına çağırmıştır. Tevhid inancı, sırat-ı müstakimdir, dosdoğru yoldur. Bu yolda sadece bir olan Allah’a itaat, teslimiyet ve kulluk vardır. Bu yolda şirk, küfür, nifak, ikiyüzlülük değil; özüyle sözüyle bir olmak, olduğu gibi görünüp, göründüğü gibi olmak vardır. Bu yolda ahlak, erdem ve samimiyet vardır. Bu yolda eğrilik değil, doğruluk; ihanet değil, sadakat vardır. Bu yolda sapkınlık, azgınlık, haddi aşma ve zalimlik değil; istikamet, adalet ve hakka tabi olmak vardır. Bu mübarek yolun son davetçisi Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.s.) olmuştur. Yüce Allah, din-i mübin-i İslam’ı Kerim Kitabımızla ve Peygamber Efendimizle kemale erdirmiştir.3 O gün bugündür insanlığı bu bereketli yola çağıran hakiki ilim ve irfan ehli nice bahtiyar kimseler olmuştur. Ancak, suret-i haktan görünerek insanları sırât-ı müstakimden saptıran, onları batıla davet eden nice bedbahtlar da olmuştur.
Kardeşlerim! Sırât-ı Müstakimde, Allah ve Resûlü’nün, Kur’an ve sünnetin önüne hiçbir anlayışı geçirmek yoktur. Sırât-ı müstakimde dinin sabitelerini değiştirmeye kalkışmak yoktur. Sırât-ı müstakimde hiç kimsenin, arzu ve isteklerine, çıkarlarına göre helal ve haram koyma yetkisi yoktur. Zira böyle bir durum, dini mübin-i İslam’ı tahrif etmektir. Dinin içini boşaltmaktır. Dini tahrip etmektir. Yeni bir din ihdas etmektir. Bilinmelidir ki; kendisini Kur’an ve sünnetin önüne geçirerek yeni bir din ihdas etmeye yeltenenler de, körü körüne böylelerinin peşi sıra gidenler de beyhude bir yolun yolcularıdırlar. Aksine sırât-ı müstakimde Kur’an ve sünnetin ebedi rehberliğinde, İslâm kültür ve medeniyetinin zengin bilgi mirası eşliğinde nezih bir hayat yaşamak vardır.
Kıymetli Kardeşlerim! Yüce Allah’ın dosdoğru yolunda, Peygamberler dışında ismet sıfatına sahip “masum ve tartışılmaz” herhangi bir şahsiyet yoktur. Sırât-ı müstakimde Peygamberler dışında hiç kimsenin özel, seçilmiş ve yanılmaz olduğu düşünülemez. Herhangi bir kimsenin sözlerine, eserlerine ve davranışlarına mahza hikmetli olduğu düşüncesiyle kutsiyet atfedilemez. Sırât-ı müstakimde Allah’a isyan hususunda hiçbir varlığa itaat edilemez. Hâsılı, mutlak itaat ve bağlılık, çerçevesi Kur’an ve sünnet tarafından belirlenen ilkeleredir.
Unutmayalım ki; herkes, Âhiretteki âkıbetini bu dünyada yapıp ettikleriyle kendisi belirleyecektir. Hiç kimse sorumluluğunu ve hesabını bir başkasına asla yükleyemeyecektir.4 O büyük günde tek umudumuz sadık imanımız, samimi niyetimiz, sahih bilgimiz, salih amellerimiz, selim kalbimiz olacaktır. Tek sığınağımız, Rabbimizin engin merhameti olacaktır. Yüce Rabbimiz, bizleri her daim sorumluluk bilinciyle, hesap şuuruyla yaşayan ve merhametine nail olan kullarından eylesin. Yüce Rabbimiz, bizleri bir an olsun sırât-ı müstakiminden ayırmasın, mahrum bırakmasın. Yüce Rabbimiz, dini değerlerimizi, imanımızı, İslam’ımızı tahrif ve istismar etmek isteyenlere fırsat vermesin.”
1- Tevbe, 9/31. 2- Tirmizî, Tefsiru’l-Kur’ân, 9- Beyhakî, Sünenü'l Kübrâ, X,196. 3 Muvattâ, Kader, 3. 4 İsrâ, 17/13-14.
EVET: Dini değerlerimizi, İmanımızı, İslamımızı, Kitabımızı, Peygamber Sünnetimizi tahrif ve istismar etmek isteyenler her zaman olmuş, gelecekte de olacaktır.
Uyanık, bilgi sahibi olmalı, tahrif ve istismarlara meydan vermemeliyiz.
80 milyon kardeşiz, Şeytan, cehalet, tevhitten uzaklaşma ve fitne en büyük düşmanımızdır. Vahdet, bizim için kurtuluş reçetesidir.
Yazımı yine bir şiirimle bitireyim:
SEKSEN MİLYON GARDAŞIZ!
Edirne Kars’a kadar, tek Bayrak Ülke toprak,
Bu Vatan hepimizin, Tevhit yolunda biriz.
Düşmanı bekler radar, çekil aradan korkak,
Netice bu o kadar, seksen milyon geliriz.
SEKSEN MİLYON GARDAŞIZ, ŞER AYIRMASIN BİZİ,
GAYELERDE YOLDAŞIZ, SECDELERDE Kİ DİZİ.
İman dolu vicdanda, olmalı Ahlak/Edep,
Cennet Vatan her yanda, bâtıl rahatsız elbet,
Miras Yunuslar Handa, gelecek bizim ebet,
Asâlet âsîl kanda, Bayburt, Erzurum, Antep.
TRABZON, ADANA, VAN, SEKSEN BİR İL BİZİMDİR,
UYAN EY GAFİL UYAN, PEYGAMBER İZ İZİMDİR.
İstiklal Harbi verdik, şanlı Destanı yazdık,
Hilâli öne serdik, Gâvura mezar kazdık,
Hak katına yükseldik, Ordu ile ikazdık,
Şehit olduk yüceldik, Millet Dua, Niyazdık.
SİPERE DİKİLDİ TAŞ, EYLEDİK MİLLÎ SAVAŞ,
VERDİK MİLYONLARCA BAŞ, HEP BÖYLEYİZ BİZ GARDAŞ!
Vahdette birlik olduk, onun için diriyiz,
Şeytanı serden kovduk, meydanların eriyiz,
Helal lokmayla doyduk, haramlardan beriyiz.
Ağyâr gözünü oyduk, otuz tekmil seriyiz.
RESUL ÜMMETLERİYİZ, HAKKIN KAPISINDA KUL,
MÂNA KÜMBETLERİYİZ, KANAAT MAKAMDA ÇUL.
Her evde şehidimiz, hayatta binler gazi,
Kelime Tevhidimiz, örnek alırız mazi,
İhlâslı niyetimiz, kaldırırız enkazı,
Tarihte diyetimiz, kitaplar dolu yazı.
TÜRKÜ/KÜRDÜ/ACEM’İ, BOŞNAK/LAZ’I/ÇERKEZİ,
BUNU BİLMEZ ACEMİ, ANKARA CAN MERKEZİ.
KEMÂLİ taviz vermez, Haçlı Ehl-i Sâlibe,
Falanca, filan demez, hakkı verir galibe,
Boş kelâmlar söylemez, acır daim mağlûba(e)
Boşa hayal düylemez, Selam Cumhur Talibe.
ÇATLASIN/PATLASINLAR, SEKSEN MİLYON GARDAŞIZ,
“FETÖ”YÜ HAKLASINLAR, MÜSLÜMANLAR SIRDAŞIZ.
|