:: YAZI

Eklenme: 23.03.2016 17:54 


DİBÂCE
GÜL DİKENİ
“Ne günlere kaldık ey Gazi Hünkar,
Katır mühürdar oldu, eşek defterdar.”
(Ziya Paşa)

“EŞEKTEN DEFTERDAR, KATIRDAN MÜHÜRDAR” OLURSA..

“Ziya Paşa, Namık Kemal ve Şinasi’yle birlikte, Tanzimat’la başlayan “Batılılaşma” hareketinin etkisinde gelişen Batılılaşma Dönemi Türk edebiyatının ilk aşamasını oluşturan üç yazardan biridir. Ziya Paşa Türk edebiyatının kendi geleneğine sahip çıkmasını istemiş, şiir ve yazı dilinin halkın dili olması gerektiğini savunmuştur. Fransız İhtilali’nin getirdiği düşüncelerden etkilenmiş ve şiirlerinde Divan şiir biçimleriyle hak, adalet, uygarlık, hürriyet gibi temaları işlemiştir.
Düşünceleriyle yenilikçi, yapıtları ve yaşantısıyla eskiye bağlı bir sanatçı olan Ziya Paşa’daki tezat ve ikilik hem yaşantısına hem de yapıtlarına yansımıştır.
Hem biçim hem de hayalleri ve duyuş tarzı bakımından divan şiirine bağlıdır.
Divan şiiri nazım biçimlerini kullanan sanatçının lirik sayılabilecek gazelleri vardır.
Sade bir dili savunmuş, beğenmiş; ancak Arapça, Farsça tamlamalarla yüklü bir dil kullanmıştır.
Hece ölçüsüyle yazdığı birkaç türküsü dışında bütün şiirlerini aruz ölçüsüyle yazmıştır.
Tanzimat Edebiyatının bütün özelliklerini taşır. Tanzimat Edebiyatını oluşturan dört önemli etki (divan şiiri, mahallileşme etkisi, Batı etkisi, âşık tarzı) onun şiirlerinde ve düz yazılarında görülür.” Şeklinde yazanlar, Ziya Paşa’yı anlatır.
1825’te İstanbul’da doğdu. Beyazıt Lisesi’ni bitirdi. Özel derslerle Arapça ve Farsça öğrendi. Bir süre Sadaret Mektub-i Kalemi’nde çalıştı. 1855’te Mustafa Reşit Paşa aracılığıyla sarayda Mabeyin Kâtipliği’ne atandı. Bu sırada Fransızca öğrendi. Ali Paşa sadrazam olunca saraydan uzaklaştırıldı. 1867’de Namık Kemal ile birlikte Londra’ya kaçtı. Birlikte Yeni Osmanlılar’ın yayın organı olan Hürriyet gazetesini yayınladılar. 1871’de İstanbul’a döndü. 1877’de vezir rütbesiyle önce Suriye Valiliği’ne ardından Adana Valiliği’ne atandı. 17 Mayıs 1880’de Adana’da hayatını yitirdi.
Bazı yazarlar tarafından ;“ÜÇ BEYİNSİZLER” olarak tanımlanan Ziya Paşa için “hem nalına/hem mığına vuran” bir kişi sıfatını taşır demek te mümkündür.
Türkiye'deki bir nesli bu hale getiren zihniyetlerle bir olması, Londraya kaçması, batılılaşma gayretlerinde bulunmasğı Allah katında ‘affedilir mi/affedilmez mi?’, bilinmez. Hesâbı Mȋzân’a kalmıştır.


“Ne günlere kaldık ey Gazi Hünkar,
Katır mühürdar oldu, eşek defterdar.”
.............................................
“Bi-baht olanın bağına bi katresi düşmez
Baran yerine dürri güher yağsa semadan”
............................................................
“Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir
Tekdirle uslanmayanın hakkı kötektir”
Şeklindeki beyitleri, günümüzde hala dillerde dolaşmaktadır. Cumhurbaşkanımız dahi bir konuşmasında:
Ne günlere kaldık ey Gazi Hünkar,
Katır mühürdar oldu, eşek defterdar.”
beytini okumuş, anlayanlar için taşı gediğine koymuştur.
Bu hiciv, günümüzdeki bazı manzaraları, görünen köyleri anlatır. Eşek defterdar, katırda mühürdar olursa, düşünün o toplumun halini. Ayakların baş, başların ayak olduğu bir zaman dilimini düşünün... Değersizlerin elde tertemiz gezdiği, değerlilerin bir kenarda yalnız bırakıldığı, buğday pazarında saman satılan bir kaos asrını düşünün...
En üstün varlık olarak yaratılan, emanetleri sırtına yüklenen, “Kul” sıfatiyle onurlandırılan İNSAN; insan olmalı, ADAM olmalı, KUL olmalıdır. Cesetten ibaret bir bedenin hayvanlardan farkı yoktur.
Yazımı yine bir şiirimle bitireyim:
İNSAN OLMAKLA YETER...
İnsanı ye’s kaplar, Şeytan girse nefsine,
Bazen kendin ayıplar, güvenmez nefesine,
Zaman zaman kayıplar, hem verir efesine,
Karamsardır zayıflar, bir kuş konsa fesine,
Tükenmeyen zââflar, elâlemin nesine?
İŞTE O ZAMAN DİKKAT, İMTİHANDASIN BELKİ,
İNSAN ARARDA RİKKAT, HERKES OLURSA TİLKİ.

Başa rehâvet çökse, doğrul yeni seferber,
Dolu kaşığı dökse, bahane gökle ve yer,
Çiviyi yerden sökse, hakikat bunu sever,
Umuda tohum ekse, koşuver sende elver,
Toprağa fidan dikse, bekliyor seni selver.
BU DA ELBET İMTİHAN, İLAHİ BİR YÖNÜ VAR,
ETME SAKIN KİMSE ZAN, BULAMAZSIN SÂDIK YÂR.

İnsan olmakla yeter, en üstün varlıksın “sen”,
Beterden daha beter, saklanan gizli bir “ben”,
Nefis daima ister, kötülüğü etmeli “men”,
Yaptığın eser göster, zirvelerdeki bir “en”,
İmanı sabır besler, çile/gam çeken bir “ten”.
MEVLÂ İNSAN YARATTI, KÂİNATA BAŞ KOYDU,
GECELERİ KARARTTI, MERMER TAŞLARI OYDU.

Hayvan, kuş, börtü böcek, binler sırlarla dolu,
Bunu anlamaz köçek, haramda ise kolu,
Hikmet âleme göçek, bırakın sağı/solu,
Helâl tarlayı biçek, soğutma sıcak folu,
İksȋr-i Bâde içek, tarikat Hakkın Yolu.
ÂHENKLERE BAKSANA, YERDEN SEMÂYA KADAR,
BİR MUMDA SEN YAKSANA, GÜNAH GÖSTERMEZ RADAR.

KEMÂLİ kalem ağlar, Mızrâb-ı Kırık telde,
Hâzan Mevsimi bağlar, ne kaldı şimdi elde,
Mazide ‘Altın Çağlar’, vebâli bükük belde,
Geçit vermeyen dağlar, Ferhat’ın aşkı dilde,
Tarihteki Otağlar, bülbül bekliyor gülde.
ŞAİR/YAZAR DOĞRU YAZ, HESÂBI BÜYÜK OLUR,
MEVLÂ’YA DUA/NİYAZ, YÂR OLAN DOSTU BULUR.

  Yorum gönder
 
Diğer yazılar

* ASRIMIZIN BÜYÜK HASTALIĞI ÇIPLAKLIK...
* HASTALAR RİSALESİ HASTALIKLA BARIŞMAYA VE BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ GÜÇLENDİRİR
* BİR DAMLA VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
* ŞİKÂYET VE KARAMSARLIK SONSUZU...
* ŞİKAYET!..
* AK PARTİ NEREYE GİDİYOR?...
* ANARŞİ VE TERÖRDEN KURTULMAMIZ “HUCURAT SURESİ” İLKELERİNDE YER ALIYOR
* ERMENİ CEMAATİ VE KÜRT BİLİNEN ERMENİLER
* İBRETLİK BİR HİKÂYE
* ERMENİ CEMAATİ VE KÜRT BİLİNEN ERMENİLER


Tüm Yazılar

 
© 2006 - 2024 İlhan YARDIMCI
Tasarım & Yazılım Sinan Eldem