:: YAZI

Eklenme: 08.04.2015 10:09 


ASRIN MÜSLÜMANLARININ EMZİĞİ: GIYBET KANSERİ

“Gıybet, insanın iyi âmellerini ateşin kuru odunu yaktığı gibi yakar.” (Hadis-i Şerif)
“Bozuluptur bu cihan sanma ki düzele/ İşbaşına geçti iki p…t, bir H…e. / Mehdi’yi Resul gele düzele” dizelerinde, bir feryadın gerçeği gizlidir, anlayanlar için..
Kaos asrında, Kıyametin kapısındayız. “İnsanlık hüsranda, İman/Takva/Âmel sahipleri ile sabrı tavsiye edenler haricinde Müslümanları Cehennem beklemektedir. 73 fırkanın, 72’sinin Cehennemlik olduğunu söyleyenler daha başka. Aslını Allah bilir, mutlak hakimiyet O’na aittir.
Fıtrat değerlerinden uzaklaştırılmış, kapital hakimiyeti menfaatinde ilimden uzak kalmış, okumayan, dinlemeyen, öğrendiklerini yaşamayan bir toplum haline getirildik.
Büyük günahlardan biri olan Gıybet, hayatımızda bir lokma ekmek gibi dillerde ve gönüllerde…Sadece alışkanlık değil, tedavisiz bir hastalık gibi, kanser gibi bizi sardı, kurtulmak mümkün değil. Yakamızda rozet, gönlümüzde taht, ağzımızda emzik…
“Beden, Neseb, Ahlak, Din, Dünyevi hususlarda gıybet etmek, iki kişi ile başlıyor, büyük topluluklara kadar uzanıyor. Dil, kalp, diğer azalar ile yapılan gıybet, “ma’siyyet, küfür, mübah, nifak” çeşitleri ile faizden daha tehlikeli gösteriliyor.
“Az ve lüzumlu konuşmak, zamanı hayırlı işlere sarf etmek, arkadaş seçimine dikkat etmek, iki kişinin sohbetinde üçüncü kişiden bahsetmemek, merhamet duygularını öne çıkarmak, gıybeti yapılanı savunmak, söz getirip götürenlere itibar etmemek, maddi rekabetlerden uzak durmak, kimsenin makamına göz dikmemek, uzlete (yalnızlık) çekilmek, konuşmalara haram sokmamak, kusurları araştırmamak, gıybete sürükleyen davranışlardan kaçınmak, gıybete sebep olan hastalıklardan arınmak, edep/hâyalı hareket etmek, bilmeyenleri bilgilendirmek” gibi hususlar gıybetten kurtarılmanın ana başlıklarıdır.
Her saniye binlerce insanın öldüğü günümüz manzaralarında, hastalıklar içinde en büyük olanı kanser diye tarif edilmektedir.
Aslında bana göre, asrın, özellikle Müslümanlar için en büyük hastalığı, yakalara takılan rozet misali gıybet hastalığıdır.
Çeşitli kaynak ve eserlerden sizin için gıybet bölümünü araştırdım ve yazıyorum.
“Sözlükte uzaklaşmak, gözden kaybolmak, gizli kalmak anlamlarına gelen gayb kökünden türeyen gıybet; dini kavram olarak, bir kimseden gıyabında hoşlanmadığı sözlerle bahsetmek demektir. Gıybetin en kısa tarifi; kişinin duyduğunda hoşuna gidilmeyen şeyle anılan sözüdür. Kişinin beden, soy, huy, iş, söz, dini hayat, dünyevi yaşantı, elbise, ev, binit, güzel ve çirkinliğe varıncaya kadar kişiyi hoş olmayan bir işle anma, anılan şekle göre gıybettir.
Mesela, huyu kötüdür, cimridir, kibirlidir, kavgacıdır, öfkelidir, korkaktır, acizdir, zayıftır, yüreksiz hiddetlinin biridir ve bu anlamda kişinin hoşuna gitmeyecek her söz ve davranış gıybettir. Hırsız, içkici, hain, zalim, namaz yok, oruç yok, pislikleri önemsemeyen, ebeveynine saygısız, art niyetli bütün kötü lakırdılar birer gıybettirler. Aynı şekilde terbiyesi kıt, hakkı, halkı önemsemez, hep kendini düşünür, başkalarını düşünmez, çok konuşur, gevezenin teki, uyku tolumu, obur, ne yaptığını bilmeyen serserinin teki gibi söz ve davranışlar gıybet, bühtan ve iftira kapsamına girerler. Bu üç şekli şöyle tarif edelim. Gıybet: kişinin taşıdığı sıfatlarla anma. Bühtan: kişiyi taşımadığı sıfatlarla diline dolama. İftira: kulağına gelen her şeyi mahiyetini araştırmadan söylemektir.
Gıybet; yalnız dile özgü bir olay değildir. İşaret, ima, göz kırpma, kaş oynatma, yazı, hareket hülasa her hangi bir anlam taşıyan her hal ve tutum gıybettir ve haramdır. Gıybet çirkin bir hastalıktır. Bu hastalığın tedavisi, hastalıktaki mikropların büyüklüğünü bilip önlemekle mümkündür. İmanı kuvvetli olan Salih İnsanın dili, şüphesiz gıybetten uzak kalır. Ey hal ve dilleriyle kendilerine yazık eden Müslüman toplulukları, sizin işiniz gıybet etmek değil, siz en güzele layık insanlarsınız. İnsanları arkalarından çekiştirmeyiniz. Birbirinizin gizli yönlerini araştırmayınız. Şüphesiz kişinin kapalı bir yönünü araştırmanın, kapalı tarafını da, Allah araştırır. Allah kimin gizli halini araştırır ise evin içerisinde olsa bile onu rezil ve perişan eder. “Kiminiz kiminizin gıybetini yapıp arkasından çekiştirmesin. Sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi?” (Hucurat 12) Müslüman’ın gıybet ve benzeri hastalıklara ayıracak ne zamanı, ne de düşüncesi olmamalıdır.
İslam toplumunda bir Müslüman’ın yanında, başka bir Müslüman’ın gıybetinin yapılmasına ve yalan yere töhmet altında bırakılmasını sessizce dinlemek, doğru değildir. Onu derhal ret etmek gerekir. Hiçbir şer-i mecburiyet olmadığı halde birinin mevcut kusurlarının ortaya dökülmesinin günah olduğunu ve bu hareketi yapanların Allah’tan korkarak bu günahlara karşı durmaları gerekir. Bir kimse bir Müslüman aşağılandığı ve onun şeref ve haysiyetine saldırıldığı sırada onu korumuyor ise Allah, o yardıma muhtaç olduğu zamanda onu himaye etmez. Bir kimse bir Müslüman’ın şeref ve haysiyeti saldırıya uğradığında, o Müslüman’ın şeref ve haysiyetine saldırıda bulunanlara karşı bir dik duruş sergilerse, Allah’ta o Müslüman’a yardıma en muhtaç olduğu bir zamanda yardım eder.
Asrın manevi tabiplerinden Bediüzzaman’ın önemli risalelerinden biri olan Sözler eserinin yirmi beşinci sözün Birinci Şulesinin Birinci Şuâ’sının Beşinci Noktasının, Makam-ı Zem ve zecrin misallerinden olan bir tek ayetin, mu'cizane altı tarzda gıybetten tenfir etmesi, Kur'an'ın nazarında gıybet ne kadar şeni bir şey olduğunu tamamıyla gösterdiğinden, başka beyana ihtiyaç bırakmamış. Evet, Kur'an'ın beyanından sonra beyan olamaz; ihtiyaç da yoktur.
İşte “Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?” Hucurat Suresi, 49:12. ayetinde altı derece zemmi zemmeder, gıybetten altı mertebe şiddetle zecreder. Şu ayet bilfiil gıybet edenlere müteveccih olduğu vakit, manası gelecek tarzda oluyor.
Şöyle ki:
Malumdur, ayetin başındaki hemze, sormak, “aya” manasındadır.
O sormak manası, su gibi, ayetin bütün kelimelerine girer. Her kelimede bir Hükm-ü Zımni var.
İşte, birincisi, hemze ile der:
aya, sual ve cevap mahalli olan aklınız yok mu ki, bu derece çirkin bir şeyi anlamıyor?
İkincisi “Hoşlanır mı?” lafzıyla der:
aya, sevmek ve nefret etmek mahalli olan kalbiniz bozulmuş mu ki, en menfur bir işi sever?
üçüncüsü “Sizden biri.” kelimesiyle der:
Cemaatten hayatını alan hayat-ı içtimaiye ve medeniyetiniz ne olmuş ki, böyle hayatınızı zehirleyen bir ameli kabul eder?
Dördüncüsü: “Etini yemek.” kelamıyla der:
İnsaniyetiniz ne olmuş ki, böyle canavarcasına arkadaşınızı dişle parçalamayı yapıyorsunuz?
Beşincisi “Kardeşinin.” kelimesiyle der:
Hiç Rikkat-i Cinsiyeniz, hiç sıla-i rahminiz yok mu ki, böyle çok cihetlerle kardeşiniz olan bir mazlumun Şahs-ı Manevisini insafsızca dişliyorsunuz? Ve hiç aklınız yok mu ki, kendi azanızı kendi dişinizle divane gibi ısırıyorsunuz?
Altıncısı: “ölü halde.” kelamıyla der:
Vicdanınız nerede? Fıtratınız bozulmuş mu ki, en muhterem bir halde bir kardeşinize karşı, etini yemek gibi en müstekreh bir işi yapıyorsunuz?
Demek, şu ayetin ifadesiyle ve kelimelerin ayrı ayrı delaletiyle, zem ve gıybet, aklen ve kalben ve insaniyeten ve vicdanen ve fıtraten ve milliyeten mezmumdur.
İşte, bak, nasıl şu ayet icazkarane altı mertebe zemmi zemmetmekle, i'cazkarane altı derece o cürümden zecreder.
Gıybet, ehl-i adavet ve haset ve inadın en çok istimal ettikleri alçak bir silahtır. İzzet-i nefis sahibi, bu pis silaha tenezzül edip istimal etmez.
Nasıl meşhur bir zat demiş:
Yani, “Düşmanıma gıybetle ceza vermekten nefsimi yüksek tutuyorum ve tenezzül etmiyorum. çünkü gıybet, zayıf ve zelil ve aşağıların silahıdır.”
Gıybetin Tarifi ;
Gıybet odur ki, gıybet edilen adam hazır olsaydı ve işitseydi, kerahet edip darılacaktı. Eğer doğru dese, zaten gıybettir. Eğer yalan dese, hem gıybet, hem iftiradır; iki katlı çirkin bir günahtır.
Gıybet, mahsus birkaç maddede caiz olabilir:
Birisi: Şekva suretinde bir vazifedar adama der, ta yardım edip o münkeri, o kabahati ondan izale etsin ve hakkını ondan alsın.
Birisi de: Bir adam onunla teşrik-i mesai etmek ister, seninle meşveret eder. Sen de, sırf maslahat için, garazsız olarak, meşveretin hakkını eda etmek için desen: “Onunla teşrik-i mesai etme. çünkü zarar göreceksin.”
Birisi de: Maksadı tahkir ve teşhir değil, belki maksadı tarif ve tanıttırmak için dese: “O topal ve serseri adam filan yere gitti.”
Birisi de: O gıybet edilen adam Fasık-ı Mütecahirdir. Yani fenalıktan sıkılmıyor, belki işlediği seyyiatla iftihar ediyor, zulmüyle telezzüz ediyor, sıkılmayarak aşikare bir surette işliyor.”( Çeşitli internet sitelerinden alınmıştır. Cüneyt Gezer tarafından hazırlanmış, GIYBETİ BIRAKTIRAN KİTAP. Gelenek Yayıncılık. Nisan 2012.İstanbul.240 sahife. Tavsiye ederim.)









ne olmuş ki, böyle hayatınızı zehirleyen bir ameli kabul eder?
Dördüncüsü: “Etini yemek.” kelamıyla der:
İnsaniyetiniz ne olmuş ki, böyle canavarcasına arkadaşınızı dişle parçalamayı yapıyorsunuz?
Beşincisi “Kardeşinin.” kelimesiyle der:
Hiç Rikkat-i Cinsiyeniz, hiç sıla-i rahminiz yok mu ki, böyle çok cihetlerle kardeşiniz olan bir mazlumun Şahs-ı Manevisini insafsızca dişliyorsunuz? Ve hiç aklınız yok mu ki, kendi azanızı kendi dişinizle divane gibi ısırıyorsunuz?
Altıncısı: “ölü halde.” kelamıyla der:
Vicdanınız nerede? Fıtratınız bozulmuş mu ki, en muhterem bir halde bir kardeşinize karşı, etini yemek gibi en müstekreh bir işi yapıyorsunuz?
Demek, şu ayetin ifadesiyle ve kelimelerin ayrı ayrı delaletiyle, zem ve gıybet, aklen ve kalben ve insaniyeten ve vicdanen ve fıtraten ve milliyeten mezmumdur.
İşte, bak, nasıl şu ayet icazkarane altı mertebe zemmi zemmetmekle, i'cazkarane altı derece o cürümden zecreder.
Gıybet, ehl-i adavet ve haset ve inadın en çok istimal ettikleri alçak bir silahtır. İzzet-i nefis sahibi, bu pis silaha tenezzül edip istimal etmez.
Nasıl meşhur bir zat demiş:
Yani, “Düşmanıma gıybetle ceza vermekten nefsimi yüksek tutuyorum ve tenezzül etmiyorum. çünkü gıybet, zayıf ve zelil ve aşağıların silahıdır.”
Gıybetin Tarifi ;
Gıybet odur ki, gıybet edilen adam hazır olsaydı ve işitseydi, kerahet edip darılacaktı. Eğer doğru dese, zaten gıybettir. Eğer yalan dese, hem gıybet, hem iftiradır; iki katlı çirkin bir günahtır.
Gıybet, mahsus birkaç maddede caiz olabilir:
Birisi: Şekva suretinde bir vazifedar adama der, ta yardım edip o münkeri, o kabahati ondan izale etsin ve hakkını ondan alsın.
Birisi de: Bir adam onunla teşrik-i mesai etmek ister, seninle meşveret eder. Sen de, sırf maslahat için, garazsız olarak, meşveretin hakkını eda etmek için desen: “Onunla teşrik-i mesai etme. çünkü zarar göreceksin.”
Birisi de: Maksadı tahkir ve teşhir değil, belki maksadı tarif ve tanıttırmak için dese: “O topal ve serseri adam filan yere gitti.”
Birisi de: O gıybet edilen adam Fasık-ı Mütecahirdir. Yani fenalıktan sıkılmıyor, belki işlediği seyyiatla iftihar ediyor, zulmüyle telezzüz ediyor, sıkılmayarak aşikare bir surette işliyor.”( Çeşitli internet sitelerinden alınmıştır. Cüneyt Gezer tarafından hazırlanmış, GIYBETİ BIRAKTIRAN KİTAP. Gelenek Yayıncılık. Nisan 2012.İstanbul.240 sahife. Tavsiye ederim.)

  Yorum gönder
 
Diğer yazılar

* ASRIMIZIN BÜYÜK HASTALIĞI ÇIPLAKLIK...
* HASTALAR RİSALESİ HASTALIKLA BARIŞMAYA VE BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ GÜÇLENDİRİR
* BİR DAMLA VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
* ŞİKÂYET VE KARAMSARLIK SONSUZU...
* ŞİKAYET!..
* AK PARTİ NEREYE GİDİYOR?...
* ANARŞİ VE TERÖRDEN KURTULMAMIZ “HUCURAT SURESİ” İLKELERİNDE YER ALIYOR
* ERMENİ CEMAATİ VE KÜRT BİLİNEN ERMENİLER
* İBRETLİK BİR HİKÂYE
* ERMENİ CEMAATİ VE KÜRT BİLİNEN ERMENİLER


Tüm Yazılar

 
© 2006 - 2024 İlhan YARDIMCI
Tasarım & Yazılım Sinan Eldem