TEKZİP DE UCUZLADI…
Eklenme: 02.07.2014 12:33
Her önüne gelen yazıya tekzip gönderilirse, bu işin suyu çıktı derler. Öyle tekzipler, Cahilâne ve Cahil-i Hane tekzipleri gönderen hakimlere ne demeli?
“Adalet, hak, hukuk, fikir, gerçek” bu kadar ucuz mu, ucuzladı mı?..
Bütün İnternet sitelerinde, internet gazetelerinde yer alan, kiloluk gazetelerde bile yayınlanan, bilimsel gerçekleri belirten bir meseleyi, başka bir yazar kaleme alıyor, peşinden gelsin tekzip.. Yok böyle bir “Yağma Hasanın Böreği”… Yok böyle bir kanun ve adalet..
Zararlarını sağır sultanın bile duyduğu, duymayan kalmayan DANONE YOĞURTLARI hakkında bir yazı yazdık, (Aslı var veya yok..) peşinden jet hızıyla tekzip geldi..
Önce 27 Haziran 2014/Cuma tarihli Yeni Marmara Gazetesinde, “Cuma”lık başlığı ile yayınlanan yazıyı buraya alalım:
“Danone markasını Türkiye'de bilmeyen yok. Sabancı holding ortaklığı ile ve sağladığı güven ile Danone Türkiye'ye girmiş oldu. Bu gün sabancı ile ortaklıklarının bitmiş olmasına rağmen çoğu insan sabancı holding ile ortak olduğunu zannederek bu ürünleri almakta. Peki, Fransızlara ait olan Danone Türkiye'de neden bu kadar çok çocuklar üzerine ürün çıkartmakta ve ucuza satmakta hiç düşündünüz mü? Aklınıza bir marka düşmanı hatta yabancı düşmanı Profesör yazmış bu mesajı şeklinde bir fikir gelebilir. Söz konusu olayın geleceğimiz üzerinde oynanan çirkin bir oyun olduğunu laboratuar sonuçlarını aldığım zaman ortaya çıktı. Sizde eğer bilimle özellikle fen bilimleri ile ilgileniyorsanız söz konusu üründen alın ve bir fen laboratuarında içerik testi yaptırın (ücreti en fazla 40$) sonra bu sonucu bir nörologla paylaşın bakın neler olacak. Gelişim ve düşünme üzerinde etkili hormonal dengelerin, özellikle muhakeme kabiliyetinin nasıl engellendiğini bir nörolog anlatsın size o zaman benim gibi tatmin olursunuz. Danone'nin Türkiye için üretilen ürünlerinin içerisine çocukların zihinsel ve bedensel gelişimini etkileyecek madde olduğu ne yazık ki bir gerçek ve şu an Daninolar sadece 2 ve 12 yaş arası çocuklara yedirilmekte. Yani tam gelişim zamanında. Gelecek nesillerimizin zeki olmasını engellemek için şimdiden yoğun çaba içerisinde oldukları anlaşılıyor ve tüm pazarlama şirketleri şuan Danone ile anlaşmalı.Kapı kapı dolaşıp piyasa fiyatının altında ürünlerini satmaktadırlar. Ayrıca şirketlere ve dağıtım elemanlarına çok iyi ücret ödenerek daha fazla surum yapılmakta, daha fazla insana ulaşmaktadırlar. Lütfen Danone ürünlerini kullanmayalım ve bu konuda bizler duyarlı olabiliriz.Ama bu yetmiyor. Marka düşkünü bir gençlik olduğu sürece bu firmaların Türkiye'de ekmeklerine yağ sürülecektir. Lütfen uyanalım ve uyaralım.
(Prof. Dr. Turan Karadeniz-Karadeniz Teknik Üniversitesi-Ordu Ziraat Fakültesi
Bahçe Bitkileri Bölüm Başkanı.)
Sitelerde ve basında yer alan, sağır sultanların bile duyduğu bu yazının iftira/montaj/yalan/düzmece olduğunu, Bölüm Başkanının imzalı yazısını tekzibe ekleyen kapital ağaları, bu kadar kısa süre içinde tekzip kararını nasıl çıkardılar ve yazı yazdığım gazeteye gönderdiler, bu da şaşılacak ve garabet bir husus değil mi? Kapitalizm; dünyada ve Türkiye’de nelere kadir değil ki?...
Benim kalemim kiralık kalemlerden olmadığı gibi, kimselere çamur/iftira atan, tetikçi, yalaka bir kalem hiç değildir. 64 yıllık yazı hayatımda, bütün makale ve araştırmalarım, eserlerdim meydandadır, anlım açık, gönlüm ak/pak ve cesaretim yıkılmaz bir kale gibidir, bu kaleden bir taş almaya kimsenin gücü yetmez.
Özellikle Sabah Gazetesinin verdiği haber, uydurmaca, yalan, filan/falan ise, yazı hâla bütün sitelerde mevcut, neden kaldırılmıyor? Böyle bir yoğurdu, bir yazar “Çocuklarınıza Yedirmeyin” demişse, haklı değil midir?
Kapitalizm p..çinin geldiği menfaat noktasında hele bakın halimize.. Bütün dünyanın ve Müslüman Türkün kanını emen, canını ve parasını alan Yahudi Firmalarına karşı boykot başlatan vatanseverler suçlu mu, haklı mı, siz söyleyin.
Ben bu acayip gülünecek tekzibe yeni bir alıntı yazısıyla cevap vermek istiyorum:
DANONE YOĞURTLARINA DİKKAT!
Amerika’da faaliyet gösteren bir Web sayfasında Kanada’da üretilen DANONE yoğurtlarında haram olan jelatinin katkı maddesi olarak kullanıldığı ifade edilmektedir. Aynı patentle ülkemizde faaliyet gösteren DANONE ürünlerini üreten firma acaba, kendi ürünleri için ne diyecek? Açıklama yaparsa biz de sitemizde yayınlarız.
Haberin İngilizce aslı: Gelatin in most Danone yogurts
A routine check of select products at supermarkets has found that most Danone yogurts in Canada contain gelatin. Gelatin is an odorless and tasteless protein substance like glue or jelly, and is obtained by boiling the bones, hoofs, and other waste parts of animals. It dissolves easily in hot water and is used in making foods such as jellied salads and desserts.”
Bu haberimiz 13.09.2003’te yayına girmiş ve haber arşivimizde de halen mevcut bulunmaktadır. Haberimizde de belirttiğimiz gibi aynı patentle üretim yapan Türkiye’deki DANONE firmasından bir açıklama bekledik. Fakat 18 ay geçmesine rağmen bir cevap alamadık. Ancak 19.Haziran 2005 tarihli SABAH Gazetesi ekinde DANONE Yoğurtlarının tarihi geçmişi ile ilgili ilginç bir yazı yayınlandı. Kısaltarak alıntıladığımız bu yazıyı dikkatlerinize sunuyoruz.
DANONE YOĞURTLARI
Selanik'ten 1912'de İspanya'ya göç eden ünlü Karasu ailesinden Dr. İzak Karasu, adını Isaac, soyadını da Carasso olarak değiştirdi. 1. Dünya Savaşı'nda bağırsak enfeksiyonundan ölen çocuklara çare ararken çocukluğunda kendilerine yoğurt satan Selanik’liyi hatırladı. Evinin bodrumunu mandıra yaptı ve 1919'da yoğurdu ilaç olarak geliştirip eczanelerde sattı. İlacın adını oğlunun isminden esinlenerek Danone koydu. Bir sanayi devi işte böyle doğdu.
27 Nisan 1909 Salı günü öğleden sonra Yıldız Sarayı'nın ardına kadar açılmış büyük demir kapısından içeri yağız atların çektiği peş peşe dört kupe fayton girdi. Serin, zaman zaman yağmurun çiselediği bir gündü. Mabeynciler dört faytondan inen Meclis-i Milli heyetini saygıyla selamladıktan sonra önlerine düşüp sarayın arz salonuna yönlendirdiler. Osmanlı İmparatorluğu'nu 33 yıldır yönetmekte olan 34'üncü padişah II. Abdülhamit geniş pencerelerden Boğaz'ı seyrediyordu. Dalgın ve hüzünlü.çökmüş ve kamburu çıkmış. Başmabeyinci konukları haber verdi. Ağır adımlarla koltuğa oturdu. Tahtlar çoktan, kendisinden çok önce Topkapı Sarayı'nın hazine dairesine kaldırılmıştı. Dört kişilik heyet içeri girdi. Biri başkan olduğunu vurgulamak için diğerlerinden bir adım önde. Başlarını hafifçe öne eğerek II. Abdülhamit'i selamladılar. Padişah gelişmeleri biliyordu, heyetin kimlerden oluştuğunu da mabeyn başkâtibi Cevat Bey'den öğrenmişti. Kısa bir sessizlikten sonra heyetin başkanı ya da sözcüsü sebeb-i ziyaretlerini anlatmaya başladı. O sözcünün adı Emanuel Karasu'ydu. Selanik Mebusu Karasu özetle Meclis-i Milli'nin Abdülhamit'in hal'ine karar verdiğini, kendilerinin bunu tebliğle görevlendirildiklerini söyledi ve hükmü üç sözcükle özetledi: "Millet sizi istemiyor." Abdülhamit'in gizlemeye çalıştığı acıyı ela gözlerinden bir anlığına gelip geçen keder bulutları ele verdi. Gözlerini heyet üyelerinin üstünde gezdirdi. Sırayla. Sonra tane tane konuştu: "Bir Türk padişahına ve İslam halifesine hal' kararını bildirmek için bir Yahudi, bir Ermeni, bir Arnavut ve bir nankörden başkasını bulamadılar mı?" Emanuel Karasu (Yahudi), Aram Efendi (Ermeni), Esat Toptani (Arnavut) ve Ahmet Hikmet Paşa (Abdülhamit'in uzun süre yaverliğini yaptıktan sonra muhalefet saflarına geçen Gürcü) hiç tepki vermediler.
Abdülhamit ve yakınları hemen o gece Sirkeci'den trene bindirilip Selanik'e gönderildi. Selanikli Emanuel Karasu da yıllarca düşlediği bu "son"u görmenin mutluluğuyla, hayatının en unutulmaz gecelerinden birini yaşadı. Emanuel Karasu, Selanik'te doğup büyümüş bir Yahudi'ydi. 400 yıl önce, 1492'de İspanya'dan sürülmüş ve Sultan II. Beyazıt'ın izniyle Selanik'e yerleşmiş Sefarad'lardan idi. Hukuk öğrenimi görmüştü. Avukatlık yapıyordu ve meslektaşlarının cesaret edemediği garip davaları alıp müvekkillerine kazandırmasıyla ün yapmıştı. Bir ayağı İtalya'daydı o sıralar. İtalyan vatandaşlığına geçtiği çok yıllar sonra ortaya çıktı. Roma ama özellikle Venedik'te kurduğu dostluklar onun bir "ilk"e imza atarak tarihe girmesini sağladı. Osmanlı İmparatorluğu'nda ilk mason localarını o örgütledi. Önce Selanik'te, ardından İzmir'de, Bursa'da, İstanbul'da; hatta Osmanlı'nın artık pek hükmünün geçmediği Kahire'de şubeler açtı. Locaların ortak genel kurulunda, Türkiye Süprem (Yüksek) Konseyi şöyle oluştu: Prens Aziz Hasan Paşa (general), Cavit Bey (İttihat ve Terakki döneminde Maliye Nazırı oldu, Lozan'daki Türk heyetinde görev aldı, Atatürk'e İzmir'deki suikast girişiminin ardından İttihatçılar'ı temizleme operasyonunda idam edildi), Jozef Sakakini Bey (Kahire locasından), Süleyman Faik Paşa (ordu komutanı), Mehmet Talat Paşa (eski Başvekil), David J. Kohen, Mişel A. Noradungyan, Osman Talat Bey (avukat), Emanuel Karasu (avukat), Dr. Rıza Tevfik Bey (senatör, filozof), Mehmet Arif (avukat), Galip Paşa (general, Emniyet Genel Müdürü), Mehmet Fuat Hulusi Bey (milletvekili, avukat), Sarim Kibar (tüccar), Mithat Şükrü Bey (milletvekili), Rahmi Bey (milletvekili, vali), Katipzade Sabri Bey (tüccar). Bir de loca yönetiminde olmayan perde arkasındaki güçlü isimler vardı Karasu'nun çevresinde. Örneğin Talat Paşa. O yıllarda gizli bir örgüt olan İttihat ve Terakki'ye toplantıları için Selanik'teki mason locasının (Bir İtalyan'ın mülkü olduğu için kapitülasyonlar uyarınca polis, mahkemeden özel izin almadan giremiyordu) kapılarını açtı. O da katıldı örgüte. Çabuk parladı. Uzatmayalım. Emanuel Karasu, 1912 ve 1914 seçimlerinde de İstanbul temsilcisi olarak Meclis-i Mebusan'da yer aldı. İttihat Terakki iktidarında çok zengin oldu. Denildiğine göre, devletin alım ve satımlarında aracılık yaparak komisyon alıyordu. İttihat ve Terakki'nin çöküşünden ve tüm liderlerinin yurtdışına kaçmalarından sonra o nedense İstanbul'da kaldı. Servetinin önemli bir bölümüne el konuldu. İşgal yıllarında İtalya'ya gitti. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra 1930'larda döndü. 1934'te son nefesini verdi. Arnavutköy'deki Sefarat Mezarlığı'nda gömülü. Adının çift m ile yazıldığı mezar taşında şöyle deniyor: "İkinci Meşrutiyet'in ileri simalarından İstanbul Mebusu Emmanuel Karasu. Ölüm tarihi: 1934." Mezarlığın kayıtlarına göre 1 Haziran 1934'te toprağa verildi.
O dönemde 80 bin Yahudi ve 20 bin kadar Sabetaycı'nın yaşadığı Selanik'te Karasu'lar önde gelen ailelerden biriydi. Emanuel Efendi'nin hukuk okuduğu yıllarda amcasının oğlu İzak Karasu tıp öğrenimini tercih etti. Muayenehane açtı. Evlendi. Bir oğlu oldu. Adını Daniel koydu. Sonra iki de kızı dünyaya gelecekti. Balkan Savaşları'nda Selanik düşünce, yani Yunanistan tarafından işgal edilince, Yahudi toplulukta büyük bir panik patlak verdi. Çoğu Avrupa yollarına düştü. Yunanlıların Selanik'e girmelerinden kısa bir süre sonra İzak Karasu, eşi ve oğluyla birlikte İspanya'ya göç etti. Tam 420 yıl sonra, kovuldukları topraklara geri dönüyorlardı. İlginç ayrıntı; İspanya 1492'de Yahudileri topluca sürmüş ama vatandaşlıktan çıkarmamıştı. Karasu ailesi Barselona'ya yerleşti. Yıl: 1912. Önce adını Latin alfabesine uyarladı. İzak oldu Isaac, Karasu ise Carasso. Sonra bir muayenehane açtı. Çok az hastası vardı, ailesini geçindirmek için zeytinyağı ticaretine de girişti. Tam da o günlerde Barselona'da çocuklar arasında salgın halinde bağırsak hastalıkları patlak vermesin mi! bir ses yankılandı belleğinde: "Yoğurtçu geldi. Kaymaklı yoğurtlarım var." İrkildi. Selanik'te gün aşırı evlerine bir tepsi kaymaklı yoğurt bırakan Türk satıcının sesiydi bu. "Tabii ya" dedi, "Tabii ya." Selanik'te bağırsak hastalıklarının tedavisinde yoğurt kullanıldığını anımsamıştı. Günde üç öğün birer kâse yoğurt yediriyorlardı hastaya ve birkaç günde sağlığına kavuşuyordu. Yoğurdun nasıl yapıldığını biliyordu. Hemen ertesi gün, evinin bodrumunu hazırlamaya koyuldu. Orası artık mandıraydı. Birkaç çiftlikten topladığı sütle yoğurt imalatına girişti. Yıl:1919.
Ancak bir sorun vardı. Avrupa'da yoğurt bilinmiyordu. Evet, 1500'lerin ortalarına doğru Kanuni Sultan Süleyman bağırsak enfeksiyonuna yakalanan dostu Fransa Kralı I. François'ya bir yoğurtçu göndermişti. Ne var ki, kral iyileşince yoğurtçu sırlarıyla birlikte İstanbul'a dönmüştü. Kayıtlarda öyle yazıyordu. Isaac Carasso, ürettiği şeyin Balkanlar'da ve Anadolu'da yaygın bir tüketim maddesi olduğunu nasıl anlatabilirdi? Çareyi yoğurdunu ilaç olarak kabul ettirmekte buldu. Ve Carasso'nun yoğurdu eczanelerde satılmaya başladı! Hasta çocuklarda etkisi çok çabuk ortaya çıktı Ama Isaac Carasso bu buluşun önemini pek kavrayamayacaktı. "İlaç" tutunca, Isaac özel ambalajlar yapmayı akıl etti. Kapakları porselen, cam kaseler yaptırdı. Sıra artık ilaca patent almaya gelmişti. Onun için de bir ad koymaya. Bir ışık çaktı; neden oğlunun adı olmasın? Yani minik Daniel'in? Yaşadıkları Barselona'nın yaygın dili Katalanca'da küçük Daniel'in ya da "Daniel'cik"in karşılığı çok hoştu doğrusu: "Danon!" Ancak bu özel ad olduğu ve marka namıyla tescil edemeyeceği için sonuna bir "e" ekledi. Hoşgeldin "Danone" yoğurtları! Yoğurtçuluk çok kısa sürede Isaac'ın asıl mesleği haline gelince oğlu Daniel'i onun "tahsili" ni yapmaya gönderdi Fransa'ya. Daniel öğreniminden sonra Fransa'da kaldı, çünkü babası, Isaac Carasso dünyadan göçmüştü. 6 Şubat 1929'da, Paris'te 18'inci bölgedeki bir dükkanda "Danone Yoğurtları Paris Şirketi" kapılarını açtı. Onu 1932'de Levallois-Perret'te ilk fabrika izledi. Danone İmparatorluğu işte böyle doğdu. Bugün öyle bir imparatorluk ki, o 5 kıtada at koşturuyor. Cirosu 15 milyar euro'nun üstünde. 100 bin kişi çalıştırıyor.
- Sütlü ürünlerde dünya birincisi: 18 ülkede (Türkiye dahil) 48 fabrikası var.
- Şişe suyunda dünya ikincisi: 13 ülkede (Türkiye dahil) 97 fabrikası var. - Bisküvi ve tahıllı kahvaltı ürünlerinde dünya ikincisi: 21 ülkede 53 fabrikası var.
İmparatorluğa -babasının sayesinde- adını verilen Daniel Carasso, Daniel'cik, Danone hala hayatta. 99 yaşında. Barselona'da yaşıyor. Uzun yaşamasının sırrı mı? Herhalde söylemeye gerek yok; her gün birkaç kase yoğurt!
Ve Daniel'in kulaklarında -babasının anlattığı- Selanikli yoğurtçunun evlerinin kapısını çalarken seslenişi yankılanıyor: "Yoğurtçu geldi. Kaymaklı yoğurtlarım var..."
Vay halimiz, vah benim memleketim, hey koca tarih!...”
Dünyanın, İslam’ın, İslam Ülkelerinin, Türk Milletinin amansız düşmanları arasında bulunan SİYONİZM (YAHUDİLİK) le ilgili daha neler neler.. (BAKINIZ: Asrın Belası “..izimler ve Gizlenen Gerçekler-İlhan yardımcı-)
Sade bir yoğurt mu yediklerimiz, içtiklerimiz, giydiklerimiz, kullandıklarımız, gezdiklerimiz, ilaçlarımız,birçok kurumlarımız, bazı medya organları, Cıfıt Yahudi’nin malları değil mi?
Biz bu kafalarla çok daha dayak yeriz, boynumuzda boza pişirtiriz. Allah uyandırsın, utandırmasın..
İşimiz Allah’a kaldı ya..
|