:: YAZI

Eklenme: 24.01.2011 16:41 


Millî manevî değerlerden taviz vermeden, birilerine yallozluk/dalkavukluk yapılmadan yapılan gecelerin karın ağrılarını yakinen bilirim. Arada şehitler, âbide şahsiyetler, bizi biz yapan değerler, İslâmi ve insani tevhit akidesine bağlı kalınarak yapılan geceler;
etini/budunu/sesini/haysiyetini satan sözüm ona sanatkar bozuntuları kadar ilgi görmez, salonlar dolmaz. Ben de (....) diyen bir şarkıcının saç tellerini paylaşmak için kafa kıranlar, yorgan/döşek gişe kapılarında geceleyenler ve futbol sahalarını dolduran kuru kalabalıkların kaçta/kaçını, ihtiyacımız olan böyle bir şeyler veren gecelere, programlara, etkinliklere getirmek, akla/karayı seçmekten, iğneyle kuyu kazmaktan daha zordur.
Haklı ve yerinde bir kararla afiş ile görkemli davetiyelerle, Bursa Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi, 1650 kişilik Osmangazi Salonunu dolduran, KARS, ARDAHAN, IĞDIR DERNEKLERİ FEDERASYONU'NUN: SARIKAMIŞ HAREKÂTININ 96. YILINDA, 90.000 ŞEHİDİMİZİ ANIYORUZ programında ben de bulundum. 6. cısı yapılan etkinlik, çok güzel organize edilmiş. Federasyon ruhundaki birlik/beraberliği sağlayan hemşeri dernekleri tebrik etmek gerekir.
Erken saatte dolan salona geç gelen (Hep böyle yaparlar.) bazı milletvekili, başkan, sivil toplum teşkilatları temsilcileri ve bürokrasiye koltuk bulmakta zorluk çekilen bir programı ilgi ve gözyaşları ile izledik. Maziyi ve tarihi bir kere daha eledik. Bize bırakılan mukaddes emanetler ile Osmanlının son kalesi vatan üzerinde oynanmak istenen bin türlü oyun ve senaryoları, kurulan tuzaklar için yeniden hayıflandık, şer güçlere karşı kinimizi biraz daha ilerilere götürdük, cüce beyinlerin, akl-ı evvellerin ve aydın geçiren karanlık çanak yalayıcılarının emperyalist emellerinin neler olduklarını bir kere daha tefekkür ettik.
Saygı duruşu; nasıl icat oldu, içimize kim soktu, neden soktu bilinmez." Kur'an-ı Kerim ve Fatiha'nın olduğu yerde, saygı duruşu olmamalı. İstiklal Marşı topluca söylenmeli, salon inlemeli..." diyenlerden biri de benim.
SARIKAMIŞ HAREKÂTI, SAVAŞLARI; yalan söyleyen tarihin yalan sayfaları arasında; tıpkı ÇANAKKALE MUHAREBELERİ gibi gerçek manada yerini almamış, tarihi kimlerin yazdığı bir dönemde doğrular yazılmamış, birileri ön plana çıkarılmak istenilmiştir.
Çeşitli kaynak, eser, araştırma ve internet sitelerinde yer alan yazılara göre, Sarıkamış Muharebeleri üzerine alıntılara yer verelim. Vicdan muhasebesinde esas hesap, Mîzân başında olacaktır. Orada saklı/kapaklı bir şey olmayacak, hak yerini bulacaktır. Alıntı yazılardan bazıları aynen şöyle:
"Türk tarihinin eşsiz kahramanlıklarının sergilendiği bir savaş olmasına rağmen, büyük kayıplar verilmesi ve sonuç alınamaması sebebiyle çok tartışılan Sarıkamış Harekatının 96'ncı yılındayız. Türk tarihinin ve beraberinde dünya tarihinin akışını değiştiren bu harekat, geçen bir asra yakın zaman içinde bir türlü gerçek anlam ve önemiyle değerlendirilememiştir. Savaş yıllarında, Cumhuriyetin kuruluşunda ve sonrasında ve günümüzde, bir takım iç çekişmelerin, siyasi hesapların ve şahsi kinlerin malzemesi olmuştur. Buna bir de güdük ve anlamsız ideolojik saplantıları eklemek gerekiyor."
"Osmanlı Devleti harbe; 1878'den beri Rus işgalinde bulunan Kars, Sarıkamış, Ardahan gibi doğu illerimizi geri almak, Doğu Avrupa'da Ruslarla harp hâlinde olan Almanlara yardım etmek, kazanılacak bir zaferle Kafkaslar ve Orta-Asya'daki Türk illerinin kapısını açmak maksatlarıyla, başta Enver Paşa olmak üzere, iktidarda bulunan İttihatçılar tarafından sokuldu.
Türk bayrağı çekilip, Yavuz ve Midilli adı verilen iki Alman zırhlısı, Karadeniz'deki Rus limanlarını bombardıman etti. Rusya da buna karşılık olarak 30 Ekim 1914 tarihinde Türkiye'ye taarruz etti. Rus-Kafkas ordusu, Karadeniz'den Ağrı Dağındaki hudut üzerinden yedi kol hâlindeki saldırısıyla Pasinler'e kadar ilerledi. Rus ordusunun taarruzu, Köprüköy'de durduruldu. Üçüncü ordu, 3-9 Kasım 1914 günlerinde meydana gelen Köprüköy Meydan Muharebesinde Rus ordusunu yendi. Üçüncü Ordu Komutanı, mevsim şartlarını dikkate alıp, ayrıca askerin kaput başta olmak üzere, giyim ve iaşesinin yetersizliğini, top ve süvari atlarının azlığını hesaba katarak, sıcağı sıcağına düşmanı takip etmedi. Köprüköy Meydan Muharebesinin raporlarını alan, yarbaylıktan paşalığa terfi ettirilen Harbiye Nazırı (Millî Savunma Bakanı) Enver Paşa, Alman kurmay ve generalleriyle Erzurum'a geldi. Enver Paşa, Erzurum ve Köprüköy'de birer taburu teftiş etmişti; ancak ordu birliklerinin tamamı hakkında yeterli bilgiye sahip değildi. Üstelik, ordu kumandanı Hasan İzzet Paşanın, bu mevsimde harekât yapılamayacağı, taarruzun bahara bırakılması tavsiyesine karşılık, onu vazifesinden azletti ve taarruza karar verdi. Üçüncü Ordu Komutanlığı vazifesini de üzerine alan Enver Paşa, 18 Aralık 1914 tarihinde, kıtalara, taarruz emrini verdi.
Taarruza iştirak eden birliklerin büyük bir kısmı, özellikle Arabistan'dan geri çekilen ve Güneydoğu Anadolu'dan sevk edilenler, sıcak iklime alışık olup, teçhizatları yönünden kış şartlarına hazırlıksızdı. Üçüncü Ordunun üç kolordusu (9, 10, 11. Kolordular), 24 Aralık 1914 günü -39 derece soğukta Büyük Sarıkamış Çevirme ve Kuşatma (İhâta) Harekâtına başladı. Ayrıca, gerilla harbi yapan yarı resmi Türk çeteleri de, Ardahan'a hareket etti. Üçüncü Ordudan bazı kıtalar, 24-25 Aralık gecesi, Sarıkamış'a ulaşmayı başardı. Ancak, Allahüekber Dağlarını aşarken çetin zorluklar ve kış şartları sebebiyle gerek miktar, gerekse mevcut silahları yönünden çok zayiat ve kayıp verdiler. Allahüekber Dağlarını aşan Mehmetçiklerden bir kol da, Sarıkamış'ın doğusundaki Selim İstasyonuna vararak demiryolunu tahrip edince, Sarıkamış'taki Rus kolorduları paniğe uğradı. Gayri resmî Türk çeteleri de, 1915 yılı başında Ardahan'a girdi. Rus Kafkas Ordusu Başkumandanı, Üçüncü Ordunun ilerleyişi üzerine; 2-3 Ocak 1915 günlerinde telsiz-telgraf ile müttefikleri Fransa ve İngiltere'ye, günde birkaç defa yalvarırcasına başvurarak: "Telefon konuşmalarını durduran soğuk ve kış, Türk ordusunu engelleyemiyor. İkinci bir cephe açarak, Türk ordularının ilerlemesi durdurulamaz ise, zengin Bakü petrolleri, Osmanlı-Alman ittifakının eline geçecek ve Hindistan yolu onlara açık bulunacaktır." haberini gönderiyordu.
Kış, 3-4 Ocak 1915 gecesi daha da şiddetlendi. Fırtına ile yağan kar, yolları tıkayıp, çadırları yıktı. Arkasından da dondurucu soğuklar bastırınca, 150 000 kişilik ordunun 90 000'i (veya 60 000'i) donma, dizanteri ve tifo gibi hastalıklarla mahvoldu. Sarıkamış İstasyonuna giren Enver Paşa, bu felaket karşısında, Üçüncü Orduyu yüzüstü bırakıp, İstanbul'a döndü. Bu harekâtta Ruslar, 32 000 kayıp verdiler.
Sarıkamış Harekâtı; kuşatma harekâtıyla düşman kuvvetlerinin arkasına düşmeyi hedef alan, başarılı bir plândı. Ancak, stratejinin faktörlerinden zaman iyi değerlendirilmediği, kuvvetler de böyle bir harekâtı yapacak şekilde teçhiz atlandırılmadığı için başarısızlıkla sonuçlandı.
Ordunun kış şartlarına hazır olmaması ve olumsuz iklim şartları sebebiyle ikmal ve iaşe hizmetlerinin yapılmayışı, kıtalarda açlığa, hayvanların telef olmasına, dolayısıyla birliklerin dağılmasına sebep oldu. Enver Paşanın şuursuzca verdiği gece taarruzu emirleri, kayıpları daha da arttırdı.
Sarıkamış Harekâtı sonunda, Doğu Anadolu kapıları, Ruslara açıldı. 13 Mayıs 1915'te Ermenilerin işbirliği yaptığı Rus kuvvetleri, önce Van'a, bilâhare Muş ve Bitlis'e girdi. Ermenilerin harp esnasında Ruslara yaptıkları büyük hizmetin karşılığı olarak, bu illerin valilikleri, Ermenilere verildi. Harpten sonra, Ermeni-Rus işbirliği sonunda, bölge halkına karşı müthiş bir soykırıma girişildi. Van Gölünün ortalarına kayıklarla taşınıp öldürülen, suya dökülen çocuk, kadın, genç ve ihtiyar Türklerin sayısı, kesin olarak tespit edilmemesine
rağmen, çok fazladır. Esasen, bu harp sırasında Ermeni Komitacıları, hemen her tarafta isyana hazırlanarak, birçok yerde depolar dolusu silah ve cephane biriktirdiler. Bu silah, teçhizat ve destekle katliam yapıp, Doğu Anadolu'yu harabeye çevirdiler."
Bir noktada Enver Paşayı haklı çıkaran çok sayıda yazılar da ar. İşte bunlardan bir tanesi:
"1912 yılında yeni seçilen Amerika Başkanı Wilson'a, Türkiye'ye atanacak büyükelçinin kim olacağı sorulduğunda, "Türkiye yok ki, elçi göndermeye ihtiyaç olsun" demiştir.
Birinci Dünya Savaşı öncesinde, Osmanlı'ya bakış işte bu şekildeydi. Dolayısıyla, Birinci Dünya Savaşı'na niçin girdik, girmesek ne olurdu gibi tartışmalar, Wilson'un cümlesi karşısında anlam ve önemini yitiriyor.
Birinci Dünya Savaşı'nın bir parçası olan Sarıkamış Harekatı, millî bellekte silinmez izler bırakan ve ilk günkü tazeliği ile vicdanları bugün de kanatan bir mücadelenin adıdır.
Sarıkamış Harekâtı, Rus işgali altındaki Kars, Sarıkamış ve Ardahan'ı kurtarmak; baharda başlayacak Rus taarruzunu engellemek ve Kafkaslar ile Orta Asya'daki Türk illerinin kapısını açmak amacıyla başlatılmıştır. Bu harekâtın bir diğer amacı da, Birinci Dünya Savaşı'na parlak bir başlangıç yapmaktı. (Rusların, Kars ve Ardahan civarında tahrik ettikleri Ermeniler, otuz binden fazla Türk erkeğini işkencelerle öldürmüş, Müslüman kadınlara da yapmadıkları kötülük kalmamıştı. Ermenilerin ellerinden kaçabilen çoğu kadın ve çocuk binlerce insan karlı dağlarda perişan bir haldeydi. Ermeni askerlerinin muhafazasına verilen Türk esirler acımasızca işkencelere maruz kalarak öldürülüyordu. Artık buralardaki Müslümanların kurtarılması da vicdanı bir yükümlülük haline gelmişti.)
Neredeyse bütün askeri uzmanların ortak görüşü, Rus kuvvetlerinin arkasına sarkmayı hedef alan bu harekâtın, başarılı bir plan olduğu yönündedir. Burada, Enver Paşa'nın "acele ettiği" iddiasına da bir parantez açmak gerekiyor: Ziya Nur Aksun, Enver Paşa ve Sarıkamış Harekatı isimli eserinde şu tespiti yapmaktadır: "Diğerlerinin ayak sürümelerine rağmen, Enver'in harekatta ısrar etmesi, vukuata göre haklı ve çok isabetli görünmektedir. Çünkü, harekatta yapılacak her gecikme, Ruslar'ın Sarıkamış'taki vaziyetini kuvvetlendirecektir." Çünkü Rusların, sınırsız insan kaynakları vardı. Neredeyse her gün, yeni takviye birlikler geliyordu. Türk ordusu ise, dört bir cepheye dağılmış vaziyette olduğundan, sınırlı imkanlara sahipti.
İstanbul'dan Erzurum'a gelip Üçüncü Ordu Komutanlığı görevini de üzerine alan Enver Paşa, yayınladığı şu beyanname ile 18 aralık 1914 tarihinde, birliklere taarruz emri verdi: "Askerler! Hepinizi ziyaret ettim. Ayağınızda çarığınızın, sırtınızda paltonuzun olmadığını gördüm. Lakin, karşınızdaki düşman sizden korkuyor. Yakın zamanda taarruz ederek Kafkasya'ya gireceğiz. Siz orada her türlü nimete kavuşacaksınız. Alem-i İslam'ın bütün ümidi, sizin son bir himmetinize bakıyor."Şartlar zorludur. Enver Paşa, askerin sıkıntılarını bilmektedir. Fakat vatan, onlardan bir fedakârlık daha beklemektedir.
Liman Von Sanders, "Üçüncü Türk Ordusu'nun (Köprüköy'de) Rusları geri çekilmeye mecbur etmesi, Enver'in hırsını tahrik etti" diyerek; taarruz harekâtını, Enver Paşa'nın şahsi ve nefsi hırslarıyla yapılmış gibi göstermesi, pek kabul görmez. Nitekim, Enver Paşa'ya muhalif olan ve onu pek sevmeyen Miralay Şerif, "Bu düşünce yanlıştır. Enver, Hasan İzzet Paşa'nın Ruslara kati darbe vuramadığını düşündüğü için Üçüncü Ordu'ya geldi" demektedir.
Burada bir konunun daha altını çizmek gerekir: Anadolu'yu kasıp kavuran salgın hastalıklar yüzünden, her ay, Üçüncü Ordu mevcudunun % 18'i hastalanıyordu. Bir an önce harekâta geçilmezse, ordu, durduğu yerde eriyecek ve bir güç unsuru olma özelliğini yitirecekti.
Sarıkamış Harekâtı'na 83. Alay Komutanı olarak katılan Tuğgeneral Ziya Yergök, anılarında bu gerçeği tüm açıklığı ile ortaya koyuyor: "Orduyu hareketsiz, boşu boşuna durdurmak, tatbikatla uğraştırılsa bile iyi bir şey olmazdı. Muharebeye giren ordu, sonuna kadar muharebe ile uğraşmalıdır. Ordu uygun olmayan şartlar altında bekletilirse, her türlü bulaşıcı hastalıktan erir, mahvolurdu. Düşmanlarımızın yiyecek, içecek, giyecek, yakacak ve cephane kaynakları bitmez tükenmez derecede bol olduğu için, muharebeyi uzatarak kazanmak istiyorlardı. Bu kaynaklar bizde ve müttefiklerimizde az olduğu için, istiyorduk ki bir an önce zafer kazanalım. Bu yüzden taarruz yaza bırakılamaz, sınırlı kaynaklarla muharebe uzatılamazdı." Sayfa 12. Ve Sarıkamış Harekatı Üçüncü ordunun üç kolordusu, 24 Aralık 1914 günü, eksi kırk derece soğukta, Büyük Sarıkamış Çevirme ve Kuşatma Harekâtı'na başladı. Ayrıca, gerilla harbi yapan yarı resmi Türk çeteleri de Ardahan'a hareket etti. Üçüncü ordunun bazı kıtaları, 24-25 aralık gecesi Sarıkamış'a ulaşmayı başardı. Ancak, AllahüEkber dağlarını aşarken çetin zorluklar ve kış şartları sebebiyle çok zayiat verildi.
Türk Ordusunun ne kadar zorlu bir işe giriştiği, Rus Kafkas Ordusu Başkumandanının, Fransa ve İngiltere'ye çektiği şu telgraftan bellidir: "Telefon konuşmalarını bile durduran soğuk ve kış, Türk ordusunu engellemiyor. İkinci bir cephe açarak, Türk ordusunun ilerlemesi durdurulamaz ise, Bakü petrolleri Osmanlı-Alman ittifakının eline geçecek ve Hindistan yolu onlara açık bulunacak."
Kış, bu sırada daha da şiddetlendi. Fırtına ile yağan kar yolları kapatıp çadırları yıktı. Arkasından da dondurucu soğuklar bastırınca, kayıplar artmaya başladı. 25/26 Aralık gecesi, 10. Kolordu Sarıkamış'ı kısmen işgal etmeyi başarsa da, savaş sonunda bu kolordu da erimiştir.
Sarıkamış Harekatı sonucunda ağır bir bedel ödendiği doğrudur. Fakat, bazılarının iddia ettiği gibi, bu bedel, "düşmana tek kurşun sıkmadan" gerçekleşmiş değildir.
Vatani görevimi, 3. Ordu'da taarruz piyadesi olarak yaptım. Bize öğretilen ve askeri kitaplarda yer alan, taarruz ile savunma oranının ikiye bir olduğudur. Yani, savunan taraftan bir asker ölürse, taarruz eden taraftan iki askerin ölmesi kaçınılmaz gibidir.150 bin kişilik 3. Ordu'nun (Harekâta katılan: 75 bin) kaybı, harp tarihi arşivine göre 23 bin şehit, 7 bin esir ve 10 bin yaralıdır. Liman Paşa'nın kitabında, asker kaybımız 42 bin olarak ifade edilir. Birçok tarihçi de, toplam olarak 50 bin rakamını doğru kabul eder. Rus ordusunun kaybı ise, kendi resmi rakamlarına göre 32 bindir. Resmi kaynakların dışına çıkıldığında, Rusların kaybı da artmaktadır.
Sarıkamış Harekatı'nda 90 bin zayiat verdiğimiz, sadece Rus kaynaklarında yazılıdır. Bu rakam, propaganda amaçlı olduğundan abartılıdır. Ve resmi ideolojinin sözcülüğünü yapan bazı tarihçiler, Rusların verdiği bu rakamı doğru kabul edip kullanmıştır.
Rus ordusunun da 32 bin kayıp verdiğini hesaba katarsak, ortada, yoktan yere şehit olan askerler yoktur. Mesela Mustafa Müftüoğlu "Enver Paşa'nın hataları yüzünden, 100 bin kişilik 3. Ordu'dan 10 bin asker sağ kaldı" diye yazmıştır. Geride 10 bin asker kalmış olsaydı, bu kadar küçük bir kuvvetle ancak bir il veya ilçe savunulabilir ve Ruslar, İç Anadolu'ya kadar rahatlıkla ilerleyebilirdi. Yine, "90 bin askerin yoktan yere öldüğü"nü söyleyen yazarlar bulunmaktadır. Böyle bir cümleyi dile getirmek, Sarıkamış'ta şehit düşen askerlere yapılacak en büyük haksızlıktır, diye düşünüyorum.
"Sarıkamış Harekatı'nda yaşananların bir benzeri de, İngilizlerin başına gelmiştir. Somme Savaşı, Birinci Dünya Savaşı'nın en kanlı çarpışmalarından biridir. Somme'de, Alman savunma hatlarını yarmak için taarruz eden İngiliz ordusu, akıl almaz hatalar ve bazı talihsizlikler yüzünden, ilk gün, 58.000 asker kaybetmişlerdir. İlerleyen günlerde, bu sayı hızla artmıştır. Ve Somme Savaşı, Britanya İmparatorluğu ordusunun bir tek günde en çok kaybı verdiği savaş olarak tarihe geçmiştir.Sarıkamış ile Somme arasındaki tek fark ise, İngilizlerin, bu ağır kayıplar ve sonuçsuz taarruzlara rağmen, hiçbir komutanlarını suçlamamasıdır."
Sonuç olarak, 75 bin askerin katıldığı bir savaşta 90 bin kayıp vermek, bazı askerlerin iki kere ölmesi anlamına gelir ki, bu da tıbben mümkün değildir. Ayrıca, Trablusgarp'ta kendisine hediye edilen bir ceylanın hastalanması üzerine, başucuna oturup ağlayacak kadar duygusal olan Enver Paşa'nın, binlerce vatan evladını "gözünü kırpmadan ölüme göndermesi" düşünülemez.
Soğuk, açlık ve hastalık Sarıkamış Harekatı'nda soğuktan ve açlıktan ölmelerin başlıca iki nedeni var:
1- Taarruza katılan birliklerin hatırı sayılır bir kısmı, özellikle Arabistan'dan geri çekilen ve Güneydoğu Anadolu'ya sevk edilenlerdir. Bu askerler, sıcak iklime alışık olup teçhizatları yönünden de kış şartlarına hazırlıksızdır.
2- Harekât başlayacağı zaman, Üçüncü Ordu'nun mevcudu 190 bin insan ve 60 bin hayvan idi. Bu mevcudun altı aylık iaşesi için takriben 88 milyon kilogram buğday, çavdar ve arpaya ihtiyaç varken, ordu ambarında yalnız 1 milyon 250 bin kilogram erzak ve zahire mevcuttur. [Kaymakam Şerif Bey'in Sarıkamış Anıları, sayfa 56]
Yine, 5. Kolordu'ya bağlı 31. ve 32. fırkalar, feci bir yanlışlık eseri olarak, havanın da sisli olması yüzünden, birbirlerine ateş etmişler ve 2 bin asker zayiat vermişlerdir. [Buna benzer bir yanlışlığın Kıbrıs Barış Harekâtı'nda da yaşandığını hatırlatmakta fayda var.]
Ayrıca, 3. Ordu'ya en büyük darbeyi Rusların değil, tifüs, çiçek, humma, dizanteri, kolera, sıtma gibi salgın hastalıkların vurduğu, birçok tarihçinin ortak görüşüdür. Sözgelimi, Mart 1915'te 3. Ordu'nun % 45'i hastalanmış, % 11'e yakın kısmı da hastalıktan vefat etmiştir. (Kaynak: Tarihin Sarıkamış Duruşması, Dr. Ramazan Balcı, sayfa 103) Sarıkamış Harekatı'na katılan askerlerin, "bizi Ruslar değil, bitler yendi" sözü, hiçbir zaman yabana atılmamalıdır.
O feci gece ve geri çekilme o feci geceyi yaşayanlardan biri olan Kaymakam Şerif Bey, hatıratına şunları yazar: "Hava soğuk idi. Saatler pek uzun olarak geçiyordu. Gece oldu. Keskin bir soğuk ve şiddetli tipi başladı. efrat, ayağındaki çarıkla diz boyu karlı orman yamaçlarında, zabitinin gözünden kaybolmuş ve şurada burada istirahata koyulmuştu. Bunların içinde ateş yakmaya muvaffak olan vardı. Fakat birçokları da orada ebedi bir uykuya dalmıştı. Yol boyunca perakende olarak kıtasından geri kalıp da donan efrat ile ormanlar içinde kalan bedbahtlar, gündüz olduktan sonra anlaşıldı ki, fırkaların mevcutlarından daha fazla idi." Ve son gece... 3-4 Ocak gecesi."Karanlık bastı. Asker düşmanla karşı karşıya, karlar içinde ve avcı halinde sabahladı. Bu askerler bu gece ne yedi? Bilmiyorum."
Ve geri çekilme...Sarıkamış Harekâtı'nın son anına kadar, her iki tarafın da kaybetme ve kazanma ihtimali vardı. Ruslar, kesin hücuma 4 Ocak 1915'de geçmişlerdir. 9. ve 10. Kolorduların mevcutlarının çok azalması, bir avuç insanı, çok geniş bir cepheyi müdafaa etmek zorunda bırakmıştır. Kendilerinden sekiz kat üstün bir düşmana karşı dayanmışlar; fakat 11. Kolordu'dan beklenen yardımı alamamışlardır.
Enver Paşa, en ön saflardayken, vasiyetini şu şekilde yazmıştır: "Ruslara taarruz edildi, fakat mağlup edilemedi. Şimdi, 11. Kolordu ve süvari fırkasını bekliyorum. Gelir ve yetişirse, düşmanı bozacağım. Fakat gelmeden düşman, zayıflamış kıtalarımıza taarruz eder ve taarruzda muvaffak olursa, o vakit ordu mahvolmuş demektir. Şimdiye kadar asker ve zabitler, hiç kusursuz harp ettiler. Her manevrayı yaptılar. Bu halde vasiyetim: Ben vazifemi yaptığımı sanıyor ve öyle ölüyorum. Düşmana, sonuna kadar karşı koyunuz. Her halde sonunda muvaffak olacağız. Ben, kalben müsterih olarak ölüyorum. Yaşasın dinim, vatanım, padişahım!"
5 Ocak'taki Rus taarruzunda, düşman, bir kaç yerden girme yapmasına rağmen; Enver Paşa çekilme emri vermemiş, kendisi de yerinden ayrılmamıştır. Miralay Şerif, Enver Paşa'nın yanına gelerek, "9. ve 10. Kolordulardan hayır kalmadığını, neticenin esaret olduğunu" söylemiş ve "Burada kalmakla hiçbir fayda temin edemezsiniz, fakat 11.Kolordu'nun olduğu Kötek'e gider ve bu birliği harekete geçirirsiniz, durumumuzu
düzeltebilirsiniz" isteğinde bulunmuştur. Yani Enver, İstanbul'a kaçmak için değil, 11. Kolordu'yu harekete geçirmek için cepheden ayrılmıştır. Bardız'a yaklaştığında ise, bir düşman keşif kolunun ateşine maruz kalmış, kurmaylarından biri de kolundan yaralanmıştır.Enver Paşa, 9. ve 10. Kolordulara Hafız Paşa'yı komutan olarak atar. Yeni kumandan durumu anlamak için 9. Kolordu karargâhına gider ve orada, "şereften başka her şeyin bittiğini" söyleyerek geri çekilme emrini verir. Türk ordusunun başarılı çekilme harekâtı, Rus Başkomutan Vekilini kızdırınca, Kafkasya Genel Valisi'nin oluru ile Sarıkamış Grubu Komutanı Berhman'ı görevden alarak, yerine 2. Türkistan Kolordusu Komutanı Yudeniç'i tayin etti.
Büyük Rus baskısı ve ciddi kayıplara rağmen, Üçüncü Ordu, oldukça zor şartlar altında; Narman, Yeniköy, Kaleboğazı, Tortum hattında tutunmayı başardı. Enver Paşa ise, 11. Kolordu ile yardıma koşmak istemiş, felaket haberini yolda almıştır. Artık yapacak bir şey yoktur. Ve aşağıdaki beyannameyi yayınlayarak, 10 Ocak 1915'te İstanbul'a dönmeye karar verir."Askerler! Hemen bir ay oluyor ki, içinizde bulunarak günlerce devam eden
muharebelerde, düşmana nasıl saldırdığınızı gördüm. Bu uğurda sarf ettiğiniz gayretler, hiçbir vakit kaybolmayacaktır. Bundan dolayı sizi, Padişahınız ve Halifeniz başta olduğu halde, bütün millet tebrik ediyor. Ben yine İstanbul'a dönüyorum. İnşallah, bundan sonra da büyük muvaffakiyetler kazanarak, düşmanı bir daha baş kaldırmayacak derecede kahreder ve şehitlerimizin ruhunu şad edersiniz. Sizi Allah'ın birliğine havale ederim. Unutmayınız ki, Allah her an yardımcınızdır."
Bu beyannâme, Enver Paşa'nın bir an bile olsun ümidini yitirmediğini, çok derin bir iman ile dolu olduğunu göstermesi açısından da önemlidir. Yine, Miralay Şerif, "Sarıkamış, tarihimizin şerefli sayfalarından biridir. Türk ordusu, kara kışın tipisiyle, düşmanın kurşun ve güllesiyle uğraşa cenkleşe mahvoldu da, bir neferi arka çevirmedi" demektedir.
General Wavel de, Sarıkamış'tan sonra, şu sözleri söylemiştir: "Türk ordusu, hiçbir dünya ordusunun yerinden kıpırdayamayacağı şartlar altında muharebe eden bir ordudur."
Bir bozgun söz konusu değildir. Fakat yine de, Sarıkamış'ın Türk milletine verdiği zaaf, senelerce sürmüştür. Irak ve Filistin orduları bile, Sarıkamış'ın sonuçlarından etkilenmiştir. Devletin en güzide ordusu, bir iki gün içinde sarsılmış, ağır bir darbe almıştır.
Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Ordusu isimli önemli bir kitaba imza atan Edward J. Erickson ise, daha iyimserdir. Sarıkamış Harekatı'nı onun kaleminden okuduğumuzda, içimiz pek kararmaz. O halde okuyalım:
"Sarıkamış Harekatı, 22 Aralık sabahı kar ve sisin az olduğu, umut veren ılımlı bir havayla başladı. 10. Kolordu sabah saat 4'te Oltu istikametinde harekata başladı. 9. Kolordunun tümenleri sabah saat 6 ile 8 arasında hücum ederken, 11. Kolordu sabah saat 9'da hücuma geçti. Enver Paşa sabah saat 8'de harekatı izlemek üzere ileri hatlara gitti ve öğleden sonra saat 3 sularında Hahor'a geldi. Başarılı bir gündü ve 3. Ordunun akşam raporları son derece ümit vericiydi. Ertesi gün de işler iyi gitti ve 24 Aralık tarihinde Türk sol kanadı Oltu'yu geçmiş ve hâlâ ilerlemeyi sürdürüyordu. 11 Kolordu ile 2. Süvari Tümeni de ilerliyordu. 24 Aralık'ta 9. Kolordu Sarıkamış'ın dış mahallelerine ulaşmış, 10. Kolordu da güneydoğuya dönerek Sarıkamış'ın kuşatılacağı noktaya varmıştı. Bu ana kadar taarruz büyük bir başarı kazanmış, 10. Kolordu sadece üç gün içinde 75 kilometrelik çok zor bir yürüyüş yapmıştı. 25 ve 26 Aralık tarihinde yapılan bir gece hücumunda 29. Piyade Tümeni Eski Sarıkamış'a girdi. 28 Aralık günü 10. Kolordu Sarıkamış-Kars yolu üzerinde tıkama mevzilerini ele geçirdi. Şimdi hava koşulları kötüleşmekteydi ve 10. Kolordu 1 buçuk metre karın bulunduğu ve ısının - 26 derece olduğunu bildiriyordu.
Ne yazık ki 11. Kolordunun hücumları yeterince etkili olamamıştı ve kolordu Rusları ileri mevzilerinde tespit etme görevini yerine getiremedi. Ruslar derhal bundan yararlandılar ve Erzurum önündeki hatlarından bir kaç piyade ve süvari alayı çekip Türkler gelmeden önce Sarıkamış'a geri gönderdiler. Bu kuvvetler son anda yetiştiler ve art arda gelen Türk hücumlarına karşı şehri elde tutmayı başardılar. Rus ordu ve kolordu karargahları, gelişmeler cesaret kırıcı olmasına rağmen duruma iyice hakim oldular ve kuvvetleri üzerindeki etkin komuta ve kontrolü yitirmediler. Ayrıca 10. Kolordunun daha fazla ilerlemesini engellemek için Rus takviyeleri hızla Benliahmet'e gelmekteydiler.
29 Aralık, 3. Ordunun başarılarının son noktasına eriştiği gün oldu. Enver Paşa ordunun ileri harekatına katılmış ve operasyonun doğrudan komutasını üstlenmişti. Kuşatmanın tamamlanması için Çerkezköyü'nün kuzeyindeki sahra karargahından topyekun bir gayret gösterilmesini emretti. Ne yazık ki Türk hücumları bir sonuca ulaşacak gibi görünmüyordu ve Ruslar, çöküşün eşiğinde görünmüyorlardı. Ertesi gün Rusların Kars ve güneydoğudan taze takviye kuvvetleri getirmekte oldukları apaçık görüldü. Ayrıca yıpranma ve kayıplar Türk tümenlerini zayıflatmakta, askerler tükenmiş durumdayken hava da giderek kötüleşmekteydi.
Kuvvetlerin yeni yılı karşıladıkları ve 1915 yılının başladığı sırada harekata ilişkin taktik inisiyatifler karşı tarafın eline geçti. 10. Kolordunun kanatlarına ve 11. Kolordunun karşısına büyük Rus kuvvetleri getirilmişti. 2 Ocak 1915 günü Ruslar kendi taarruzlarını başlattılar. Bu tuzak içinde bir tuzaktı ve kuşatma yapan 9. ve 10. Kolordular şimdi ezici bir Rus kuşatmasının hedefi oldular. Türklerin durumu bir gecede değişti ve umutsuz hale geldi.
4 Ocak günü Rus hücumları 9. ve 10. Kolorduları giderek daha küçük bir bölgeye sıkıştırırken, Türkler felâketin eşiğine gelmişlerdi. Türklerin ya ricat ya da imha ile karşı karşıya oldukları açıktı ve Enver Paşa çekilmeyi onayladı." (Sayfa 84, 85, 86)
Bazı tarihçiler, Enver Paşa'nın "başarısızlığını gizlemek için" sansür uygulattığını ve Sarıkamış Harekatı'nın sonuçlarını halktan sakladığını söyler.Böyle feci bir haberin yurdun her yerine yayılması, hem cephelerden güzel haberler bekleyen halkı, hem de cephelerde savaşan Türk ordularını olumsuz etkileyecekti. Yine, o dönemin koşulları böyle bir haberin duyurulmasına müsait değildi. Sansürün nedeni bunlar olsa gerek.Şimdi bile, Doğu illerindeki terör olayları ve asker kayıplarının önemli bir kısmından haberdar olmuyoruz."
Çok çeşitli görüş ve iddiaları okumak mümkün. Bazı tarihçiler tarafından üç beyinsiz olarak vasıflandırılan Talat Paşa/ Enver Paşa /Cemal Paşa'ların akıbetleri tarihi birer ibret numunesi olarak dikkatleri çekmekte, doğru ve gerçek hesap Mizan'a kalmaktadır.
Kalp Cerrahı ve Sarıkamış doğumlu Prof. Dr. Bingör Sönmez'in slaytlarla verdiği, 1914 Sarıkamış Harekatı konferansında, tıpkı yaraların kaşındığı gibi... Güzel ve doğru görüş ve tespitler yanında, söylenmesi gerekenlerin söylenmediği gibi...Bazı tarihçi ve araştırmacılar tarafından kaprisinin, tecrübesizliğinin, gençliğinin,belki de aldığı rüşvet karşılığında binlerce vatan evladını Sarıkamış savaşlarında ölüme terk eden Enver Paşa hakkında, bu iddialara yer verilmediği gibi..
Programın çoğu, salona teşrif eden siyasi kişilerin anons edilmesi ile geçti. Ön tarafta ayrılan koltuklar dolunca, sonradan gelenlere yer bulmakta zorluk/sıkıntılar çekildi. Kur'an-ı Kerim tilavetinden sonra; ruhları sıkılmış olacak ki, başta CHP. İl başkanı olmak üzere, bazıları salonu terk etti.
Böyle gecelerde protokol ayırımı olmamalı, geç gelenler, kalanlar, geç gelmeyi adet haline getirenler boş bulduğu yerde oturmalı. Şehitler anılıyor, ruhlara aramızda dolaşıyor. Adaylar seçilmiyor, rant dağıtılmıyor, gövde gösterisi yapılmıyor...
Yıllardan beri çeşitli kalıplara dökülen, siyasi ve ideolojik gayelere/emellere alet edilmek istenen Çanakkale Savaşları gibi, Sarıkamış Muharebeleri de vatan uğruna yapılmıştır. Orada donan, ölen, esir edilen, kamplarda zulüm ve işkence gören, taş ocaklarında öldükleri zaman bir mezar bile nasip olmayan şehitler, bizim şehitlerimiz. Mehmed, bu vatanın evladıdır. Bu günleri gelecek nesillere aktarmak isteyen, çeşitli bölgelerde şehitlikler yaparak, kitabeler diken, eserler meydana getiren, belgeseller yayınlayan ve şühedayı anan her kim olursa olsun, hürmet ve sevgi beslenilecek, rahmetle anılacak iz bırakan kişilerdir, bağrımıza basar, ellerini öperiz.
Tarihini, Millî Benliğini, dinini, kültür ve manevi değerlerini bilmeyen, unutan, hainlere 'kahraman', kahramanlara 'hain' diyen bir neslin geleceğinde ümit yoktur. Şehidine, ecdadına ve Vatanına sahip çıkan "ASIM'IN NESLİ" ni bekliyoruz. Gün doğmadan neler doğar... Analar nice şehitler doğurur..
Bir şiirimizi şehitlerimize armağan ederek, Fatihalar gönderelim:


BİR BAŞ DÜŞTÜ!
YEMENDEN GELİYOR ÇARIKLI DEDEM,
KARAKIŞ DONDURUR ACEP BEN NEDEM,
ALLAHÛEKBER'DEN NEREYE GİDEM,
YAZILDI KADERİM, TASA MI GÜDEM,
MATARADA SU DONDU, KAR ÜSTÜNE BİR BAŞ DÜŞTÜ!
SEMÂDA YILDIZ YOK, BULUTLAR İNDİ,
VATAN SEVDÂSINDA ACILAR DİNDİ,
MEMLEKET HASRETİ YÜREĞE SİNDİ,
MOSKOFU BEKLEYEN MİLLET-İ KİNDİ,
AYAKLAR ÇIPLAK, KAR ÜSTÜNE SANKİ BİR TAŞ DÜŞTÜ!
SARIKAMIŞ'TAN YÜZBİNLER SESLENİR,
KARDELEN ÇİÇEKLERİ CANLA BESLENİR,
MAZİ DİLE GELİR, DESTAN HİSLENİR,
NÖBETTE BEKLEYEN BAYRAK SÜSLENİR,
ALLAHÛEKBER DAĞLARINA HİLÂL BİR KAŞ DÜŞTÜ.
ELLERİ BUZ TUTMUŞ, YATAR AYAZDA,
GÖZLERİ AÇIK, DİLLER OL NİYAZDA,
ALINLAR SECDEDE, GÖNÜLLER HÂZDA,
KARANFİL AÇAR MI, KARAKIŞ YAZDA,
KAZILAN ÇUKURA BAK, AĞLA, BİR DAMLA YAŞ DÜŞTÜ.
YİĞİDİN KEFENİ BEMBEYAZ KARDAN,
MEKTUBU CEBİNDE, SILADAN YÂRDAN,
FERYÂD-I FİGANLAR, BÜLBÜL-Ü ZÂRDAN,
CÜMLELER YETERSİZ, HASRET DİYARDAN,
DİLLERDE TEKBİR, "ALLAH BİR!", TOPRAĞA BİR AŞK DÜŞTÜ.
DAĞLARI KAZIN, ŞEHİTLER HER YERDE,
TARİHİ KARIŞTIR, AÇILIR PERDE,
ŞEHİTLER ÖLMEDİ, DİRİLER NERDE?
CENNET YOLCULARI ÇAREDİR DERDE,
ONLARA ÖLÜ DEMEYİN, CENNETE ŞEHİT DÜŞTÜ!
GÖKLERDE GÜNEŞ YOK, BU NE DUMANDIR?
MOSKOFLA SAVAŞMAK, NE DE YAMANDIR,
ANAMI ÖZLEDİM, DERD-İ AMANDIR,
BİR HİLÂL UĞRUNA GÖZLER YUMANDIR,
VATAN İÇİN KANLARLA YAZILAN, BİR DESTAN DÜŞTÜ!
GİDENLER GELMEDİ, ACEP NE VARMIŞ,
ZEYNEBİN, FATMANIN GÜLÜ SARARMIŞ,
ASKERİN TÜRBESİ BEYAZDAN KARMIŞ,
ŞEHİDİN EVİNDE OCAK KARARMIŞ,
KARDAN KEFEN, BUZDAN KABİRLERE BİN MEHMET DÜŞTÜ!
ŞÜHEDÂ KADRİNİ NEDEN BİLMEDİK?
YAŞ DOLU GÖZLERİ, NEDEN SİLMEDİK/
ASIRLARDAN BERİ NEDEN GÜLMEDİK?
VATAN SARIKAMIŞ'TA BİZ ÖLMEDİK,
KEMÂLİ KALEMİNDE ŞÜHEDÂYA ŞİİR DÜŞTÜ!

  Yorum gönder
 
Diğer yazılar

* ASRIMIZIN BÜYÜK HASTALIĞI ÇIPLAKLIK...
* HASTALAR RİSALESİ HASTALIKLA BARIŞMAYA VE BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ GÜÇLENDİRİR
* BİR DAMLA VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
* ŞİKÂYET VE KARAMSARLIK SONSUZU...
* ŞİKAYET!..
* AK PARTİ NEREYE GİDİYOR?...
* ANARŞİ VE TERÖRDEN KURTULMAMIZ “HUCURAT SURESİ” İLKELERİNDE YER ALIYOR
* ERMENİ CEMAATİ VE KÜRT BİLİNEN ERMENİLER
* İBRETLİK BİR HİKÂYE
* ERMENİ CEMAATİ VE KÜRT BİLİNEN ERMENİLER


Tüm Yazılar

 
© 2006 - 2024 İlhan YARDIMCI
Tasarım & Yazılım Sinan Eldem