NÂRI NÛR EDEN AŞK, HAMURUMUZ VE ÇAMURUMUZDUR.
Eklenme: 05.11.2010 06:55
AŞK; bir nüve, çekirdek, rahmet-i Sonsuzun insanoğluna gelip ulaşan en güzel lütûflarından biridir.
AŞK; İlahi bir duygu olarak, göz/gönül/kulak menfezleriyle insanın iç alemlerine akar, bir baraj gibi büyür, alev gibi her yanı sarar, vuslatla noktalanınca, ateş söner, baraj boşalır, çığlar dağılır gider.
AŞK; İnsan-ı Kâmil ufkunun zerreden şemse yükselen iman merdiveninde; en keskin, en tesirli, kestirme ve sağlıklı nurani bir yoldur.
AŞK; yitirdiğimiz cenneti bulabilme yolunda, Cenab-ı Hakkın bizlere ihsan ettiği bir Burak'tır. Bu ata binenlerin, yolda kaldıkları görülmemiştir.
AŞK; insanı yakıp kül ettiğinden, onu ve dünyayı, Ukba'yı yakmaz, yakamaz.
İnsana kendi varlığını unutturup, onu sevdiğinin varlığıyla bütünleştiren aşk, kalbin sadece maşuku dileyip, onun arzu ve isteklerinde eriyip gitmenin unvanıdır. İnananlar için önemli ve büyük bir rütbedir. İnsan olarak en üstün yaratılmanın gerçek sırrını bu rütbede ve kaynakta aramak önemlidir.
AŞK; kalbin alakası, irâdenin meyli, duyguların ağyardan arınması ve mâna parıltısı değil midir? Kalp O'na olan iştiyakla atar, dil hep O'nu mırıldanır, gözler O'nun hayaliyle açılır/kapanır. Kulakların bu sesi duyması mümkün müdür?
AŞK; gerçek âşıkların en büyük silahıdır. Esen yelde, yağan yağmurda, çağlayan ırmaklarda, uğuldayan ormanda, ağaran sabah, kararan gecede hep O'nun kokusunu, sevgisini duyarak canlanır, yaşar, coşar ve O'nun sitemlerini duyarak inler.
AŞK bir haldir, sözle anlatılabilmesi mümkün değildir. O'nu beyan edebilecek dil, sadece âşığın kendisidir. Külünkle Amasya dağlarını Ferhat'a deldiren aşkın izahını yapmak mümkün değildir, güç yetmez.
AŞKI, fâsıkların şehvani sevgilerinden ibaret saymak, büyük bir yanlışlık ve hakiki aşkı bilememenin ifadesidir. Aşk humması bir yanardağ haline gelerek, fışkıran lavlar düştüğü her yerdi yakar/yıkar/yangınlar meydana getirir.
AŞK, Halil İbrahim'i ateşte yakmayan, Mansur'u dârâ takan, Leyla'yı yakan bir iksirdir.
Ölümsüzlük sırrına erdiren aşktır.
"ÂŞIK ÖLDÜ DEYU SELÂ VERİRLER,
ÖLEN HAYVAN İMİŞ, ÂŞIKLAR ÖLMEZ"
Diyen ehl-i diy aşkı anlatır.
Korkuyu korkutan, aşktır.
"Allah yolunda öldürülen (Şehid) lere ölüler demeyin. Aksine onlar diridirler. Fakat sizler (onların durumunu) idrak edemezsiniz" (Sure-i Bakara) GERÇEĞİ; DAVASINA Âşık, yolunda sâdık kullarını dile getirir.
AŞK olmazsa, bülbülün sevdâsı olmaz, yaralara derman bulunmaz, engeller aşılmaz.
AŞK köleyi sultan eder, Numan'ın sırtında delik açar, Ferhat'a dağları deldirir..
AŞK olmazsa insan gelir miydi cihana, peygamber ümmeti erer miydi ihsana.?
AŞK erir söner mumda, devâ olur âşıklara, hançerdir zalimlere, fâsıklara,.
AŞK ölmez, tükenmez, solmaz, hal olur sadıklara...
ÂŞIK: SEVDÂNIN ELİ, KUDRET DAMLASININ SELİDİR.
ÂŞIK: ZERREDEN ŞEMSE YÜKSELEN İMAN MERDİVENİNDE VELÎDİR.
ÂŞIK: O'NA PERVANEDİR, SEVDÂLARDA DİVÂNEDİR.
ÂŞIK:DAĞGÜLÜ, ZİRVEDE LÂLE, YAYLADA ÇOBAN, SEMÂDA TURNADIR.
ÂŞIK: İNİLEYEN SAZIN TELİ, HALKIN GÖZÜ/KULAĞI/ DİLİDİR,
Âşıkların Hak sevgisini mezhep edinip ömrünü hayret/hayranlık ve sevdiğinde takdir hisleriyle donatmış öyle bir sermesttir ki, ancak Kıyamet Suruyla kendine gelebilecektir.
Yıllardan beri bütün dertlerimize, çilelerimize, onulmaz zannettiğimiz hastalıklarımıza, korku ve endişelerimize, kargaşa ve buhranlarımıza yegâne çare ve biricik devâ AŞK değil midir_ Düştüğümüz hallerin/yolların çaresinin aşk olduğunu bilebilseydik, bu hallere düşer miydik?
Cismanilikleri ve maddeyi ikinci plana atmak, yenmek, yok etmek gerçek bir aşkla mümkün olur. Esmâ-ül Hüsnâ'dan biri olan "EL –VEDÛD İsm-i Şerifi, hayırlı kullarını seven, dostluğu kazanılmaya layık olan biricik sevgili manasındadır. Paraya/pula/kadına/şöhrete/mala/mülke/makama ve bütün dünyevi metalara sevgilerde fikir ve muhakemeye ihtiyaç vardır. Fıtrî ve tabiî olan sevgi ve aşk, ebedi alemin saadetini O'na taşır, tefekkür O'nda birleşir, Cenab-ı Hakkın bütün sıfatlarında kul için saadet pınarı olur, inanan gönüllerde pırıl pırıl akar, akar, akar...
Aşk yolunda ilk kan akıtan Hüseyin Mansûr Hallac: "Aşk nedir?" diye soran dervişe şöyle cevap verir: "Üç güne kadar göresin; birinci günü öldürdüklerini, ikinci gün ateşte yaktıklarını, üçüncü gün külünü göğe savurduklarını" ... Mansûr asılmaya giderken gülüyordu. Haline hayret edenlere "Kurban yerine gidiyorum." Dedi.
"Son sözün nedir?" dediklerinde: "Sevgili Muhammed'im beni davet etti. İftarı onunla açacağım" diyen Atıf Efendilerin korkuyu korkutan aşkı ilâhi aşk değil midir?
İki defa zehirlenen Hazreti Mevlâna, ölümü gerdek gecesi kabul eden asrın kutbu, aşkın şehidi Erbili, Peygamber Efendimizin methiyelerine mazhar olmuş Zinnun Mısrî "Korkuyu korkutan âşıklar" değil midir?
Gerçek aşk, nârı nûr eder. İlahi aşka ermenin yolu tevbeden geçer. Günahlardan arınma, samimi olarak Allah'a yönelme, hayatın mutlaka geçici olduğunu bilerek, uhrevi yolculuğa hazırlanma, sebeplere sarıldıktan sonra Allah'a tevekkül etme, gönülden teslim olma, halk ile olan muamelelerde Hakk ile olmak, "Lâ" lafzıyla nefsin fena arzularını defedip, "İllallah" kelimesiyle güzel ahlak elde ederek, O'na can-ı gönülden teslim olarak "Lâilahe İllallah" kelime-i tayyibesini devam etmek, kanaat şerbeti ile başkalarının haklarına göz dikmemek, devamlı şükretmek, nefsiyle, ruhuyla, malıyla ve her şeyiyle "Allah'a" dönmek, sabır kökü ile belâ musibetlerinden, günah ve isyanlardan her zaman uzak durmak, ibadete devamı sağlamak, Allah tarafından gözetlendiğimize inanmak, "Murakabe"den Uzak kalmamak, "Rızâ" hali ile kâinat sarayında her yaratılanın en mükemmel vücut bulduğuna inanmak ve inandığı gibi yaşayarak rahmete kavuşmak buraya alabileceğim, çeşitli altın damlalarıdır.
"BU MENZİL UZAKTIR,
MENZİLİ ÇOKTUR,
GEÇİDİ YOKTUR,
DERİN SULAR VAR."
Diyen bizim Yunus, Hak yoluna düşen âşıkları anlatır.
Râbia el-Adeviyye'ye sordular:
-Hakkı sever misin?
-Evet
- Şeytanı düşman tutar mısın?
- Hayır.
- Niçin?
"Rahman sevgisi içimi öyle kapladı ki, Şeytana buğza yer kalmadı." Diye cevap verdi.
Hazreti Ömer iki cihan sultanını izah ederken, Üveys: "Meğer cübbesini görmüşsünüz" der. "Siz Peygamber sever misiniz?" sorusuna: "Severiz" cevabını veren sahabelere şöyle seslenir: 2Bana dişlerinizi gösterin. Eğer siz Peygamberi sevseydiniz, muvafakat ederdiniz. Uhud Harbinde mübarek diş-i saadetleri şehit olunca; şu dişlerimi, bu dişleri mi diye diye otuz iki dişimi birden çıkardım der, Allah ve peygamber âşığı ÜVEYS (K.S.)
Süleyman Dâreni Hazretleri sohbet ederlerken, Ahmed Havvar kendilerini yanan bir tandırın içine attılar, bir kılı bile yanmadı.
Esad Erbili halkasında bulunan Kel Hıdır isimli bir âşık, yanan ocağa girdi, başını açtı: "OH! Elhamdülillah biraz serinledim" deyince, o cematta bulunan küçük bir yavrunun babasına:
"Baba kol kılları da yanmıyor" dediğini, Şeyh Mustafa Hulusi hatıraları arasında nakleder.
Cennet ve Cehennem aşktan şikâyetçidir. Cennet gerçek âşıkların değil midir?
CENNET CENNET DEDİKLERİ,
BİR KÖŞK İLE BİRKAÇ HÛRİ,
İSTEYENE VER ONLARI,
BANA SENİ GEİREK SENİ."
Mısraları yanında:
"AŞK U HEVÂDAN VER HABER DERD-İ SER-İ KAVGAYI KO,
PÎR-İ MUGANE BENDE OL İSKENDER Ü KO,
MAHBUBU TUT AĞYARI KO A'LAYI TUT EDNAYI KO,
DÜNYA İLE UKBAYI KO ÛLÂ UHRAYI KO,
VAR OL KURU SEVDÂYI KO MUTLAB YETER SÜBHAN SANA."
niyaz ve yakarışları; Cennet'e değil, cemâle olan aşklarını ve isteklerini bildirir.
Aşk ehlinden Cehennem'de şikayet eder. Sırattın geçerken, âşık olan mü'mine Sırat: "Tez geç ya mümin, senin nurun, benim nârımı söndürecek" diye feryat eder.
"ETME VÂIZ NÂR-I DÜZAHTAN HİKÂYET DİNLEMEM,
OLDUĞU İÇÜN MAZHAR-I ESRÂRI ESMÂ GÖNLÜMÜ."
Dizelerinde Divan-ı Esad: "Vaiz Cehennem ateşinden bahsetme. Gönlüm Allah'ın isimlerinin sırlarına nail olduğu için seni dinlemem" demektedir.
Dünyanın temeli aşk ile doludur. Hayat unsuru ana ve baba, ilk insan Hazreti Adem ile Havva aşkın eseridir.
İbn-i Merzuk tarafından; Hazreti Adem'in insanın yaratılışından on dört bin yıl önce bir nur olduğunu rivayet eder. Allah hazreti Adem'in sol kaburga kemiğinden havayı yarattı. Adem (a.s.) uykudaydı. Uyanıp Havayı yanında görünce, ona kalbi ile aktı (sevdi) ve elini uzattı. Cenab-ı Hak "mihrini eda et" deyince; "Ya Rab mihri nedir?" dedi. Adem "Üç defa Habibime Salat-ü Selam buyurdu."
Hamurumuz, çamurumuz aşk değil mi? Aşk olmazsa, güneş toprağa güler mi?..Toprak müşfik bir ana gibi bağrını açarak, her türlü nebatat biter mi?
"Sevelim sevilelim, Dünya kimseye kalmaz" diyen Yunus, aşkı ve gerçek sevgiyi dile getirmez mi?
"SEV SENİ SEVENİ,HÂK İLE YEKSÂN İSE,
SEVME SENİE SEVMEYENİ,MISIR'A SULTAN İSE"
dizelerinde, ezeli aşkla yaratılanı yaratandan ötürü sevmek oya gibi işlenmiştir.
Hamurumuz ve çamurumuz aşk ve onun meyvesi sevgi ile meydana geldiğine göre; insanlar gerçek manada sevse, âşık olsa, kavgalar olur mu? Saadet Asrı yeniden yaşanmaz mı? Dünyada akan kan güle, dert ile sızlayan nâmeler bülbüle dönmez mi? Anarşi, terör, harksızlık, zulüm, işkence, acı, feryat, sefâlet, sefahat, nemelazımcılık, adaletsizlik dünyada kol gezebilir mi? Kurtla kuzu yan yana otlamaz mı? Adalet saraylarına, binlerce hakim ve savcıya ihtiyaç kalır mı? Dünya, bugünkü yaşadığımız dünya olur m?
Hakkın yoluna düşen âşıklar; tâlip, sâlik ve vâsıl olarak üç bölüme ayrılır. Aşka talip olmak, murad etmek, ibadette mesrûr olmak demektir. "Durmadan yol alan, tecelliden tecelliye geçen, Allah'ın efal, esma ve sıfatlarının nurlarıyla gönlünü açanlara sâlik denir. Vâsıl ise; allah'a eren, ezâ ve cefâsında şikâyet etmeyen, her halinde rıza hali müşahede edilen kişidir. Hak yoluna düşen böyle âşıklara ne mutlu..
Bütün yollar Allah'a gider. Nefsani arzuları terk ederek mevlaya yönelmeye "Seyr İllallah" denir. Hak ile olmak. Hakkı tanımak. Güzel ahlak sahibi olarak Allah'a yürümeye "Seyr fillah" adı verilir. İkilikten, benlikten kurtulup tevhide erenlerin haline: "Seyr Maallah", Haktan halka dönen, Miracda Mahbub-u hakikinin cemali ilahisini gören, bu nimete erenlere "Seyr Anillah" denilir. Bu makamlara eren mü'minlere ne mutlu...
Hâce Muhammed Musum Hazretleri: "Fenâ-fiş-şeyh olmayan, fenâ fîr Resûl, fenâ fîr Resül olmayan da fena fillah olamaz" diye buyurmaktadır.
"Yok olma, nefsani arzu ve isteklerden kurtulup, gönül zenginliğine ererek, güzel ahlak ile ahlaklaşmaya "FENÂ" denilir. Maddi varlıktan kurtulup, hakka ulaşma, Leylâ'dan Mevlâ'ya geçme azim ve gayretidir fenâ makamı.
"EY ÂŞIK-I DİDÂR, ULU YEZDÂN'A GÖNÜL VER,
AĞYARA DEĞİL, CANDAKİ CANANA GÖNÜL VER."
Diyen ehl-i dil yanında:
"DÜŞÜNÜN BEN NE BÜYÜK RÜTBEYE TUTKULUYUM,
ÇÜNKÜ ONUN KULUNUN, KÖLESİNİN KULUYUM."
Diyen üstad Necip fazıl Kısakürek ilahi aşkı anlatırlar.
"Fenâ fi'ş-şeyh" ile "Fenâ fi'r Resül" iki önemli fenâ makamıdır. Mürşid-i kâmilin emir ve tavsiyelerinin, kendi arzu ve isteklerine tercih etme ve Allah Resulünün aşkıyla yanıp/yakılma. O'nun ahlak-ı Muhammed iyesiyle ahlaklaşma:
"YANAN KALBE DEVASIN SEN,
BULUNMAZ BİR ŞİFASIN SEN,
MUAZZAM BİR SEHASIN SEN,
DİLERSEN RÛ-NÜMASIN SEN,
HABİB-İ KİBRİYASIN SEN,
MUHAMMED MUSTAFASIN SEN,
CEMALİNLE FERAHNAK ET-Kİ YANDIM YA RASÜLULLAH"
Duygu selinde ilahi aşkı görmek,yaşamak ve gelecek nesillere yaşatmak mesuliyeti ve vebali vardır. "Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım" Hadis-i Kutsisinin muhatabı; kâinatın hülasası Muhammed Mustafa, Peygamber Efendimiz, Nebiler Nebisi, sonsuz Nur, alemlerin rahmet müjdecisi, sevgililer sevgilisi, aşkın ve âşıkların efendisi değil midir? Bu sevgi ve aşktan mahrum olan gönüller, insanlar ne ola ki?...
Gerçek manada aşk, verdikçe çoğalır. Atom çekirdeğinin etrafında dönen elektron ve nötronlar, ateş yığınlarında pervane olan ateşböcekleri, zerreden şemse kadar yükselen ve yücelen âşıklar, gönül goncası üzerinde günlerce bekleyerek ölümü göze alan bülbül verdikçe çoğalan aşkın sadece birer örnekleri değil midir? Yüzlerce, binlerce metre yükseklerden üzerimize düşen rahmet damlaları verdikçe çoğalan aşka bir örnek daha değil midir? Kâinatın en üstün varlığı olarak yaratılan insan, verdikçe çoğalan gerçek aşka bir örnek değil midir?
Aşk ve Âşık ve sevda bitmez/tükenmez bir derya, ifadenin mümkün olamayacağı bir hazinedir. Âşık olmak için yanmak gerekir. Kemâli bir şiirinde şöyle seslenir:
HAYATIN ÇİLESİNDEN, TEN BÜZÜLE BÜZÜLE,
HALLERİN BİRDENBİRE DEĞİŞMESİDİR YANMAK.
DERGÂH-I İZZETİNDE, AŞK SÜZÜLE SÜZELE,
DÜZENBAZ YALANLARIN, SEZİLMESİDİR YANMAK.
ALEV DÜŞEN GÖNÜLÜN, GÜLÜ BİLMESİ GİBİ,
"BEN"İ BENDEN İÇERİ, BENİ SİLMESİ GİBİ,
SEVDÂ ÇÖLÜ FERHATIN, DAĞI DELMESİ GİBİ,
CEPHELERDE MEHMEDİN, ŞEHİT ÖLMESİ GİBİ,
MİRAC-I MERDİVENİN, GEZİLMESİDİR YANMAK.
KARANLIK GECELERDE, IŞIK NURU GÖREREK,
KIRK ÖRÜK HECELERDE, ZÜLÜFLERİ ÖREREK,
SEMÂLARIN ÜSTÜNDE KÜHEYLANLAR SÜREREK,
GÜNAH YÜKÜ ÇOK AĞIR, DEFTERLERİ DÜREREK,
ŞEYTANİ ARZULARIN, ÇİZİLMESİDİR YANMAK.
KİN, KASAVET, ADÂVET, İMANLARA DOLMADAN,
KARA TOPRAK ALTINDA, SORGU/SUAL OLMADAN,
BÜLBÜLÜN BAHÇESİNDE, BAĞ-I MERÂM SOLMADAN,
SİDRE'YE GİDEN BURAK, YOLDA YAYAN KALMADAN,
İNCİ GİBİ AŞKLARIN, DİZİLMESİDİR YANMAK.
İMAN-I KEMÂLATTA, UMMANLARI YARARAK,
İSTİKLAL-İ HÜRRİYET, KELEPÇELER KIRARAK,
ȂSIM'IN NESLİ İÇİN, YENİ DÜNYA KURARAK,
KÜFÜR OYUNLARININ, KARŞISINDA DURARAK,
KÂİNAT-I ÂLEMİN, GEÇİLMESİDİR YANMAK.
KANAAT HAZİNESİ SİZDE YETECEK KADAR,
GÜLİSTANIN GÜLLERİ, BİZDE BİTECEK KADAR,
HASRET KIVILCIMLARI, KÖZDE TÜTECEK KADAR,
LÂLEZÂR BAHÇESİNDE, BÜLBÜL ÖTECEK KADAR,
MAHŞER ATINA YOLCU, YAZILMASIDIR YANMAK.
NEDÂMET TOKMAĞINDA, HAKKI BULANA KADAR,
İSTASYON BU DÜNYADA, ÖMÜR KALANA KADAR,
"BALLAR BALI"NI ALIP, ONU TALANA KADAR,
ZAMAN GELİR UTANIR, TARİH YALANA KADAR,
SEVGİ İKSİRİ BÂDE, İÇİLMESİDİR YANMAK.
KEMÂLİ KALEMİNDEN, TASAVVUFA GEÇEREK,
VAR OLUŞ ÂLEMİNDEN, GERÇEKLERİ SEÇEREK,
ŞÜHEDA SELÂMINDA, KANLI KEFEN BİÇEREK,
ERENLER KELÂMINDAN, ÂB-I HAYAT İÇEREK,
CEVHER-İ ÂMELLERE, KAZILMASIDIR YANMAK.
Böyle bir aşk, âşık; insanı yüceler yücesine götürür, mekânı Cennet olur.
(BU DUYGULARLA KURBAN BAYRAMINIZI TEBRİK EDER, İKİ CİHAN SAADETİ DİLERİM)
|