VER ELİNİ ÖPEYİM BAŞBAKANIM: "ERMENİLERİ SINIR DIŞI EDELİM."
Eklenme: 22.03.2010 08:25
Ermenileri bir kere daha okuyun!. Bu milletin kara kitaplarından birini meydana getiren "Ermeni Mezalimi"ni okuyun, doğru kalemlerden, eserlerden bir daha okuyun!.
Ermeni, Ermeniler, "Ermeni Mezalimi", tehciri hakkında ciltler dolusu kitaplar yazıldı, konferanslar verildi, sempozyumlar yapıldı, sesli/görüntülü CD./DVD. ler, filmler çekildi, diziler ekranlara geldi. "Yalan söyleyen tarihin" açılmayan sayfaları açıldı, sayısız belgeler gün ışığına çıkarıldı. İktidar partisi tarafından SARIGELİN isimli 2 DVD. ücretsiz olarak dağıtıldı.
Netice ne oldu, uluslar arası siyaset arenasında bize hangi gözle baktılar, parlamentolarında hangi kararları aldılar, baskı aracı olarak neleri kullandılar, yorum yapmama gerek yok, biliyorsunuz. Nobel Ödülü olarak Orhan Pamuk isimli vatandaşa trilyonluk ödül bile verdiler. Ermeni'yi metheden satılmış kalemler rağbet görürken, doğruları yazanları da dokuz köyden kovmak istendiler.
Raflarda toz bağlamış, unutulmuş, veya unutturulmak istenen bir vesika düştü önüme.
Birinci Dünya Savaşında 150 bin askerimizin esir düştüğü İngiliz kampında yaşanan, tüyler ürperten bir olaydan bahsediyorum.16. tümen, 48. alaya bağlı Osmanlı askerlerinin mikrop kırma bahanesiyle, dezenfekte etme kılıfı ile tamamının gözlerinin kör edildiği bir vesikadan..
İşte birçok sitede yer alan vesika:
BU UNUTULUR MU?.. ( MAALESEF UNUTTUK!...)
"Birinci Dünya Savaşı'nda İngilizlere, 150 bin askerimiz esir düştü. Buaskerlerden bir kısmı da Mısır'ın İskenderiye şehri yakınlarında bulunan
Seydibeşir Usare Kampı'na hapsedildi.
Kampın adı, 'Seydibeşir Kuveysna Osmanlı Useray-i Harbiye Kampı' idi. Bu kampta, 1918'de Filistin cephesinde esir düşen 16. Tümen'in 48. Alayı'na
bağlı Osmanlı askerleri tutuluyordu.
12 Haziran 1920'ye kadar iki yıl boyunca her türlü işkence, eziyet, ağır
hakaret ve aşağılamaya maruz kaldılar.
Bu insanlık dışı muamelenin nedeni ise Ermeniler idi...
Kamptaki, Türkçe bilen Ermeni tercümanların yalan, yanlış çevirileri ve kışkırtmaları nedeniyle, kampların İngiliz komutanları, azılı Türk düşmanı kesilmişlerdi. Savaş bitmişti. Ancak, kamptaki ağır şartlar nedeniyle ölenler dışındaki askerleri teslim etmek, İngilizlerin işine gelmiyordu.Çünkü, olası yeni bir savaşta, bu askerlerin yeniden karşılarına çıkabilecekleri, Ermeniler tarafından, İngilizlerin beyinlerine işlenmişti.
Çözüm toplu katliamdı... Askerlerimiz, mikrop kırma bahanesiyle, süngü zoruyla dezenfekte havuzlarına sokuldu. Ancak suya normalin çok üzerinde maddesi katılmıştı. Mehmetçik, daha ayağını soktuğunda, aşırı krizol maddesi nedeniyle haşlanıyorlardı. Ancak İngiliz askerleri dipçik darbeleri ile askerlerimizin havuzdan çıkmalarına izin vermiyorlardı. Mehmetçikler, bele kadar gelen suya başlarını sokmak istemedi. Ancak bu kez İngilizler havaya ateş etmeye başladı. Askerlerimiz, ölmemek için çömelerek başlarını suya soktular. Ancak başını sudan kaldıran artık göremiyordu. Çünkü gözler yanmıştı, kör olmuştu.
Dışarı çıkanların halini gören sıradaki
askerlerimizin direnişleri de fayda etmedi ve 15 bin askerimiz kör oldu.
Bu vahşet, 25 Mayıs 1921 tarihinde TBMM'de görüşüldü. Milletvekilleri Faik ve Şeref Beyler bir önerge vererek, Mısır'da esirlerin krizol banyosuna sokularak 15 bin vatan evladının gözlerinin kör edildiğini, bunun faili olan İngiliz tabip, garnizon komutanı ve askerlerinin cezalandırılması için TBMM'nin teşebbüse geçmesini istediler.
Yeni kurulan devletin bin türlü sorunu olmalı ki, hesap sorma işi unutuldu gitti.
Ama onlar unutmuyorlar...
Kendi ihanetlerini bile soykırım ambalajına sarıp, dünya kamuoyuna sunuyorlar. En üzücü olanı da malum birilerinin, bu karalama kampanyalarına çanak tutması..."(Mehmet Atar (ATAROĞLU) SİTESİNDEN)
İhanet ve oyunlara, tuzak ve senaryolara kulak vermeyenler, düşmanı bilmeyenler, gerçek dostu tanımayanların geleceği selamet ve aydınlık olamaz. Paslı kaşıkla bal yiyenler, takalarla ummanları aşmak isteyenlerin sonu hüsrandır.
Ermeni Megal-i İdeasında, kurulacak Ermeni Devletinin başkenti olarak düşünülen Van, önemli bir coğrafi özelliğe sahiptir. Üstad Bediüzzaman'ın burada bir üniversite kurması için ileriyi gördüğü ihtiyaç, çektiği acı ve gayretler tarihteki yerini almıştır. Yıllar sonra burada bulunan AKDAMAR adasındaki ermeni kilisesinde, ermenilerin ayin yapmalarına müsaade verilmesi, bir ihanet olarak tarihe geçecek büyük bir olaydır.Kültür ve Turizm Bakanı bu oyuna alet olmuş,belki de bilmeden kendini tuzağın içinde bulmuştur. Madem öyle: Ayasofya'yı da ibadete açalım ya... Veya isteyenerin bu ulu mabedde namaz kılmalarına müsaade edelim ya...
Dünün Ermeni'si, İngiliz ve emperyalist güçleri, bugün de aynıdır, kıyamete kadar hak ve bâtıl mücadelesi devam edecektir. Cennet kolay değil, hem Cehennem lüzumsuz değildir.
Zehiri altın kupalar içinde sunanlara aldanmamak, alaylı/kalaylı hümanist sözlerine karınlar ve beyinler tok olmalıdır. Dost ve düşman iki ayrı kutuptur, Kıyamete kadar hak ile batılın mücadelesi devam edecektir.
M.Demirel Babacanoğlu'nun yeni yayınlanan bir şiir kitabından alınan, serbest vezinli İNGİLİZLERİ PROTESTO isimli şiirine bakınız:
Koca pabuçlu İngiliz
8 Kasım 1908'de
Halep'te ki askerlerini doyurmak için
Çıktı İskenderun'a.
Ardından Fransız'lar
400 askerle
Çıktılar Dörtyol'a,
Karşılaştılar Kara Hasan'la,
Ateşşş..
İlk kurşunda
Yıkıldı yere bir Fransız.
Buna karşın durmadı düşman
Gözü vardı Çukurova'da
Evvelden bu yana
Zengindi Çukurova Pamuk Narenciye Fıstık Güneş deniz
Toroslar, yayla, ova, tarla ve bütün Çukurova onların olacaktı
Bu yüzden17 Aralık 1918'de;
Mısır'da konuşlanmış1050 Ermeni,
1500 askerini Çıkardı Mersin'den karaya.
Sonra Kafkaslardan gelen Beyrut'tan gelen150.000 Ermeni
Dağıtıldı Çukurova'ya70.000'i Adana'ya.
30.000'i Kozan, Hacin, Osmaniye, Dörtyol,
Haruniye, Ceyhan, Kadirli'ye verildi
50.000'i Maraş, Urfa, Antep'e gönderildi.
Ermeni Tehciri ve Nusret Bey'in İdamı başlıklı önemli bir araştırmamı okudunuz mu? İbretle ve sabırla okuyunuz:
Nusret Bey 19 Nisan 1914'de Bayburt kaymakamlığına atandı. Onun Bayburt Kaymakamı olarak göreve başlamasından kısa bir süre sonra Avrupa'da I.Dünya Savaşı çıktı.Bunun üzerine Bayburt Bölgesinin de içinde bulunduğu Doğu Anadolu Bölgesi'nde yaşayan Ermeniler, Rusların bağımsız bir Ermenistan Devleti kurmalarına yardımcı olacağı şeklindeki kışkırtmaları sonucu gönüllü silahlı Ermeni grupları teşkil ederek Türk mahalle,köy,kasaba ve şehirlerinde katliamlara başladılar.Doğu Anadolu Bölgesi'nde bu olaylar cereyan ederken Osmanlı idaresi,1 Haziran 1915'de savaş mıntıkasında oturan Ermeniler'in savaş alanı dışı olan Suriye dolaylarına gönderilmesini içeren"Ermeni Tehciri"Kanunu'nu çıkardı.[5]
Haziran 1915'de Erzurum'daki 3.Ordu Komutanı Mahmut Kamil Paşanın emriyle,Bayburt harp sahası içinde olduğu için bölgedeki Ermeniler de Nusret Bey'in idaresi altında bulunun bölgedeki jandarma güçleri vasıtasıyla salimen Erzincan'a sevk edildiler.Tehcir sırasında gayri kanuni hiçbir vukuat olmadı.Tehcire tabii tutulan Ermenilerin emval-i metruk eleri de oluşturulan bir komisyon tarafından satılarak bedelleri kendilerine verildi.[6]
Ermeniler Bayburt'tan göç ettikten sonra da bölgede Ermenilerin çetecilik faaliyetleri devam etti ve bu konuda değişik tarihlerde Erzurum Vilayeti'nden Dahiliye Nezareti'ne şifreler gönderildi.[7]
Nusret Bey I.Dünya Savaşı'nın en buhranlı günlerinde bir yandan Bayburt Ermenilerinin salimen tehciri için çaba sarf ederken diğer yandan da 3.Ordu'ya erzak temini için çalıştı.Nusret Bey 3.Ordu'ya yaptığı bu hizmetlerinden dolayı değişik tarihlerde Erzurum Valiliği ve 3.Ordu Kumandanlığı tarafından mükafatlandırıldı.[8]
Nusret Bey 14 Haziran 1917'de,o sırada Yıldırım Orduları 2.Grup Kumandanı olan Mustafa Kemal Paşa'nın isteği ile Urfa Mutasarrıflığına tayin edildi. Nusret Bey,Urfa'da görev yaparken Mondros Mütarekesi imzalandı.Bunun üzerine Urfa'da işgallere karşı Müdafaa-yı Hukuk Teşkilatı'nın kurulmasında Nusret Bey'in büyük emeği geçti.[9]
Nusret Bey Urfa Mutasarrıflığı görevinde bulunurken I.Damat Ferit Paşa Hükümeti tarafından 6 Nisan 1919'da Ermeni tehciri meselesinden dolayı azledildi ve İstanbul'a çağrıldı.[10]
Nusret Bey İstanbul'a geldikten sonra Bayburt ve Ergani-Madeni Ermeni tehciri ve taktilinden dolayı Mustafa Nazım Paşa başkanlığındaki Divan-i Harp-i Örfi'de yargılandı ve suçsuz bulundu.Ancak yine de Nusret Bey askeri hapishanede alıkonuldu. 15 Mayıs 1919'da İzmir'in Yunanlılar tarafından işgali üzerine tüm Anadolu'da olduğu gibi İstanbul'da da hava elektriklendi. Bunun üzerine hükümet ortamı yatıştırmak için aralarında Nusret Bey'in de bulunduğu 40 tutukluyu serbest bıraktı.[11]
30 Eylül 1919'da Damat Ferit Paşa Hükümeti istifa etti ve yerine 2 Ekim 1919'da Ali Rıza Paşa Hükümeti kuruldu.Bu dönem öyle bir dönemdi ki kendi halinde sükun içinde yaşayanlar bile beklenmedik bir kazaya uğrayıp her an tutuklanması mümkündü. Nitekim Nusret Bey'de daha önce yargılanıp serbest kalmasına rağmen 6 Kasım 1919'da Ermeni tehciri meselesinden dolayı tekrar tutuklanıp cezaevine kondu.[12]
Nusret Bey hapishanedeyken 18 Aralık 1919'da Divan-i Harp-i Örfi ve Dahiliye Nezareti arasındaki yazışmada,halen cezaevinde bulunan Urfa eski Mutasarrıfı Nusret Bey hakkında Şura-yı Devletçe verilen men'i muhakeme kararının mazbata suretinin mumaileyhe tebliğ ettirildiği açıklandı.[13]
Esad Paşa'nın başkanlığındaki I.Divan-ı Harp-i Örfi 11 Mart 1920'de Nusret bey hakkında Bayburt Müddeiumumiliğine bir telgraf çekerek;Bayburt Ermeni tehciri sırasında Nusret Bey'in tutumu ile ilgili bilgi verilmesini istedi.[14]
15 Mart 1920'da Esad Paşa'nın başkanlığındaki I.Divan-ı Harp-i Örfi Nusret Bey'in sorgusuna başladı.Bayburt ve Ergani-Madeni Ermenilerinin tehciri dolayısıyla suçlanan Nusret Bey bu suçlamalara karşılık Bayburt ve Ergani-Madeni Ermenilerinin jandarma muhafazası altında salimen tehcir edildiğini,mallarının da oluşturulan bir komisyon tarafından satılıp parasının sahiplerine verildiğini,belirtti.Daha sonra mahkeme heyeti Bayburt'ta bazı kişilerin ifadelerine başvurulmasını talep etti. Ancak Anadolu ile telgraf haberleşmesinin kesilmesi üzerine Bayburt ile irtibat kurulamadı.Bunun üzerine 20 Mart 1920'deki Nusret Bey'in duruşması bir başka tarihe ertelendi.[15]
Ali Rıza Paşa Hükümeti'nin istifası ile yerine 8 Mart 1920'de Salih Paşa Hükümeti kuruldu.Ancak bu hükümet fazla sürmedi ve yerine 5 Nisan 1920'de 4.Damat Ferit Paşa Hükümeti kuruldu.Bu hükümetin en önemli meselesi Ermeni tehciri davalarını hızlandırmaktı.İşte bu amaçla;hükümet 17 Nisan 1920'de I.Divan-ı Harp-i Örfi Başkanlığına(Nemrut)Mustafa Paşa'yı atadı.26 Nisan 1920'de de"I.Divan-ı Harp-i Örfi Mahkemesi'nin Teşkilat ve Vazifeleri "hakkında bir genelge yayınlayarak;tehcir davalarının öncelikli görüleceğini,yargılamaların gizli yapılacağını ve sanıkların avukat bulunduramayacağını,açıkladı.[16]
İşte bu nedenle Nusret Bey'in yargılanması sırasındaki tüm duruşmalar gizli yapıldı ve onu avukat bulundurma hakkı dahi tanınmadı.Bu nedenle Nusret Bey'in duruşmalarını günü gününe takip edemedik.Mustafa Paşa başkanlığındaki I.Divan-ı Harp-i Örfi Nusret Bey'in mahkemesine 28 Nisan 1920'de tekrar başladı.Mahkeme heyeti Nusret Bey evraklarını inceledikten sonra 29 Nisan 1920'de bazı gazetelere ilanlar vererek;"Bayburt ve Ergani-Madeni taktil ve tehciri meselesine dair malumatı olanların Divan-i Harp-i Örfi'ye gelerek şahitlik yapmalarını istedi".[17]
Bu ilanlardan sonra Nusret Bey'in duruşması tekrar başladı.İddia makamı önce suçlamaları okuyarak;Bayburt ve Ergani-Madeni tehciri sırasında Ermenilerin ölmesine,mallarının gasp edilmesine,Bayburt Mal Müdürü Ovakim Efendi'nin intiharına, Trabzon'dan tehcir edilen Filoman Nuryan Binti Manu ile 12 yaşındaki hemşiresi Naime Tesmiye'nin ırzlarına geçmesine sebebiyetten dolayı Nusret Bey'in yargılandığını belirtti.
Bu suçlamalar karşısında Nusret Bey;Bayburt'un harp sahası içinde olması nedeniyle buradaki Ermeniler'in kendisinin idaresi altında ancak jandarma tarafından tehcir edildiğini,bu sırada bölgede herhangi bir vukuatın olmadığını,tehcir edilenlerin mallarının bir komisyon tarafından satılıp parasının da sahiplerine verildiğini,bunun da kayıtlarının sabit olduğunu, belirtti.
Bir başka gün mahkeme heyeti Nusret Bey aleyhine Hampartsun adlı 12 yaşında bir Ermeni çocuğunu şahit olarak dinleyeceğini belirtti.Nusret Bey bu duruma itiraz ederek olay anında 7 yaşında olan ve şimdi 12 yaşındaki bir çocuğun şahit olarak dinlenemeyeceğini belirtti.Buna rağmen mahkeme heyeti bu çocuğu Nusret Bey'in aleyhinde şahit olarak dinledi.Çocuk olayı yer ve saatine kadar ince ayrıntıları ile anlattı ve Nusret Bey için de Mehmet Nusret ismini kullandı.Bunun üzerine Nusret Bey; bir çocuğun böyle bir olayı teferruatıyla bilemeyeceğini ve kendisinin Mehmet ön isminin sadece nüfuz kağıdında olduğunu ve bu ismi nüfus memurları ve ailesi dışında kimsenin bilmediğini,ancak nüfus memurları vasıtasıyla öğrenilebileceğini,söyledi.
Bir başka duruşmada Haçator Seferyan adlı bir başka Ermeni aleyhte şahit olarak dinlendi.Bu Ermeni;Nusret Bey'in asker olduğunu ve onun emriyle Ermeniler'in öldürüldüğünü söyledi.
Nusret Bey ise; kendisinin sivil bir idareci olduğunu bu nedenle de şahitin yalan beyanda bulunduğunu belirtti.
Bir başka gün mahkeme heyeti Bayburt ahalisinden Agoni Markayan,Varsenik Arisyan Arakel ve Erfahi Arakel adlı kadınları şahit olarak dinledi.Bu duruşma başlarken mahkeme başkanı yukarıda belirtilen kadınlara;
-"Nusret Bey burada mı?Kendisini tanıyor musunuz?"diye sordu.Kadınlar
-"Tanıyoruz.Ama burada değil"cevabını verdiler.
Dışarıya çıkarılıp kendilerine gereken telkinler verildikten 10 dakika sonra kadınlar tekrar mahkeme heyetinin huzuruna çıkarıldı.Bu defa kadınlar;"Nusret Bey evet burada",cevabını verdiler.
Daha sonra ismi geçen kadınlar;Nusret Bey'i,Bayburt Ermenilerinin tehciri,Bayburt Mal Müdürü Ovakim Efendi'nin intiharı ve Trabzonlu Filomen adlı kadının ırzına geçmesi suçlarıyla Nusret Bey'i suçladılar.
Nusret Bey yine;Bayburt Ermenilerinin tehcirinin Erzurum'daki 3.Ordu Komutanı Mahmut Kamil Paşa'nın emriyle jandarma tarafından salimen yapıldığını, Ovakim Efendi'nin Mahmut Kamil Paşa'nın tehcirle ilgili emrinin gelmesi üzerine intihar ettiğini ve Trabzonlu Filomen adlı kadına da herhangi bir kötü muamele yapmadığını,bunu da geçmiş memuriyet hayatındaki namuslu yaşamından çıkarabileceklerini,belirtti.
Ancak duruşma sırasında mahkeme heyeti Nusret Bey'in hiçbir savunmasını kayda değer almadı.Ona bir avukat bulundurma hakkı dahi tanımayarak kaderiyle baş başa bıraktı.Nusret Bey'in geleceği mahkeme heyetinin inisiyatifine bırakılmış oldu.[18]
Nusret Bey mahkeme sırasında değişik tarihlerde eşi ve kardeşine birkaç mektup yazdı.O bu mektuplarda kendisinin suçsuz olduğunu ancak mahkeme heyetinin kendisine mutlaka ceza vereceğini belirtti.[19]
Nusret Bey'in duruşması bittikten sonra mahkeme heyetinden Ferhat Bey Nusret Bey'in vazifeyi suiistimalden üç sene cezalandırılmasını istedi.Bunun üzerine mahkeme başkanı Mustafa Paşa ve diğer üyeler Nusret Bey'in idamını istediler.Uzun tartışmalardan sonra mahkeme heyeti Nusret Bey'i 15 ay kürek cezasına çarptırdı ve mazbatayı hükmiye de bu suretle tanzim edilerek 4 Temmuz 1920'de mahkeme heyetince imzalandı.Ancak hemen ardından Mustafa Paşa başkanlığındaki I.Divan-ı Harp-i Örfi azalarından Ferhat Bey'in dışında tekrar toplanarak Nusret Bey'in idamına karar verdi.Bu kararın geçerli olabilmesi için azadan Ferhat Bey'in de imzalaması gerekiyordu.Bunun için de Ferhat Bey'in ya ikna edilmesi gerekiyordu ya da istifa ettirilerek yerine bir başkasının tayin edilip onun imzalaması gerekiyordu.İşte bu amaçla 27 temmuz 1920'de Ferhat Bey III.Divan-ı Harp-i Örfi azalığına tayin edilip yerine Mirliva Niyazi bey atandı.Bunun üzerine 27 temmuz 1920'de Nusret Bey'in idam kararı mahkeme heyetince imzalandı.Bu karar 4 Ağustos 1920'de padişah tarafından onaylandı ve 5 Ağustos 1920'de de İstanbul Beyazıt'ta infaz edildi.[20]
[5]Akça,a.g.t,ss.38-39
[6]Müslim Akalın,Şehit Nusret Bey'in Savunması,Ankara,1992,s.35
[7]ATASE Arş,No.4-3671,Dol.No.231,Göz No.4,Kl.No.127,Fh.No.4 ve No.4-3671,Dol.No.231,Göz No.2,Kl.No.2835,Fh.No.127
[8]Süreyya Sami Berkem, Unutulmuş Yıllar,İstanbul,1960,ss.62-64
[9]Akça,a.g.t,ss.44-49
[10]Başbakanlık Osmanlı Arşivi,DH.ŞFR,Dos.No.38,Ves.No.369,Ves.Ad.1
[11]Akça,a.g.t,s.53
[12]Akça,a.g.t,s.54
[13]ATASE Arş, İst.Har.Kat.1,Kl.No.210, Dos.No.(25).218,F.No.42
[14]ATASE Arş,İst.Har.Kat.1,Kl.No.211, Dos.No.(31).227,F.No.15
[15]Akça,a.g.t,ss.55-57
[16]Akça,a.g.t,ss.60-63
[17]Serbesti Gazetesi,29 Nisan 1920,İkdam Gazetesi,30 Nisan 1920,Akça,a.g.t,s.63
[18]ATASE Ar.I.Divan-ı Harp-i Örfi Kara Defteri,İstiklal Harbi Arşiv at.Arş.No.1/58,Dol.No.4/48, Göz.No.5/23,Kl.No.214,Dos.No.39/240,Fh.No.39,ss.66-68, Berkem,a.g.e, ss.51-61
[19]Akça,a.g.t,ss.75-79
[20]Akça,a.g.t,ss.79-84
Başbakan Erdoğan'ın Türkiye'de 70.000 Ermeni Türk Vatandaşı bulunduğunu, 100.000'den fazla Ermeni'nin ise kaçak olarak Türkiye'de çalıştığını BBC'de açıkladıktan sonra bir açıklama yapan Ermenistan Başbakanı Tigran Sarkisyan ''Bu tür siyasi açıklamalar, iki ülke arasındaki ilişkilerin düzelmesine yardımcı olmayacaktır. Türk Başbakan bu tür açıklamalar yaparak, insanların aklına 1915 yılında yaşanan olayların gelmesine neden oluyor.'' Dediğini güdümlü medya ve ayni kök ve zihniyetten gelen bir avuç zavallının günlerden beri yaygara ve gargaraları devam ediyor. Bir kaşık suda, fırtına koparmak işte buna derler. "Hem suçlu, hem güçlü olmak" buna denir.
Ermeni'ye, Rus'a, Yunan'a, Bulgar'a Yahudi'ye, mason'a, kâfire, Hıristiyan'a, putpereste, bilmem daha nicelerine dost gözüyle bakan, düşman gözle baktırmayan bir millet, toplum, devlet iflah olur mu?....
"Yalan söyleyen tarih" utanmazsa, gerçekler Mizan'a taşınacaktır. "Hainlere" "kahraman", kahramanlara hain diyen bir tarihin ebedi olması mümkün değildir. Doğrular ve Hak, elbet bir gün tecelli eder. Hakkın ve aklın yolu birdir. Bayburt için uydurma bir senaryo olan "Hart İsyanı" (Şeyh Eşref Olayı), Menemen Hadisesi, Lozan Zaferi hezimeti, İstiklal Mahkemeleri, Ermeni meselesi, Şapka İnkılabı, Megale İdea'lar ve Çanakkale Destanının gerçek yüzü; yıllardan beri aziz milletimize başka türlü anlatılmakta, yalan ve iftiralar iz bırakmaktadır.
Bayburt saat kulesi etrafında kurulan idam sehpalarında sallananlar ile Nusret Bey gibi bihakkın idam edilenlerin sayısı az değildir.
Elbet bir gün Arasat Meydanında Mizan terazisi kurulur, hesap sorulur, gerçek adalet tecelli eder. Bundan kimsenin şüphesi olmasın!.
Yazımızı Kemali'nin ERMENİ KENDİNE GEL! isimli bir ile noktalayalım:
"ERMENİ TASARISI" NE OLACAK?
TARİHİ KARARI KİMLER ALACAK?
"SOYKIRIM" LEKESİ KİMDE KALACAK?
"DESPORA"NIN DÖLLERİ KENDİNE GEL!
İSPAT İÇİN VESİKALARLA GELİN,
ÖNÜNE GEÇEMEZSİNİZ Kİ SELİN,
SARHOŞA HOŞ GELİR; DAVULLA, TELİN,
ERMENİ TOHUMUSUN, BAŞIN DA KEL!
ERMENİLER ÇOK İYİ BİLİR BİZİ,
"SARIGELİN TÜRKÜSÜ" OLDU DİZİ,
ÇUVALDIZI DEĞİL, SOKARIZ BİZİ,
"DESPORA" BEDENİNDE KIRILIR BEL!
TARİHTEKİ ERMENİYİ SOR BİZE,
BELGELERİ ANLATAYIM BEN SİZE,
BU MİLLET, ZALİMİ GETİRMİŞ DİZE,
"DESPORA" KENDİNE GEL, HADDİNİ BİL!
BAYBURT, ERZURUM, KARS, VAN'DA ERMENİ,
BİTLİS, TRABZON, MARAŞ'DA, ERMENİ,
KAYSERİ, MALATYA, MUŞ'DA, ERMENİ,
"DESPORA" YÜZ KARAN YALANLARI SİL!
KİTAPLAR RAFTA, MESAJLAR KAP KARA,
AYARLAR BOZULDU, ALINMAZ DARA,
ZİHİNDE AÇILDI ONULMAZ YARA,
"DESPORA" ŞOM AĞIZDAN UZATMA DİL!
DEDEM BAYBURT'TA DEDENLE SAVAŞMIŞ,
AÇ/SUSUZ/ÇIPLAK KOPDAĞI'NI AŞMIŞ,
DAYIMIN CİHADINA CİHAN ŞAŞMIŞ,
"DESPORA" UNUTMA EZER SENİ FİL!
YALAN GERÇEĞE GEBE,YAZMAZ KALEM,
SEVDÂYA HASRET, AÇMAZ OLDU LÂLEM,
DOĞRUYU BİLİYOR ELBET; ÊL, ÂLEM,
"DESPORA" GÖZLERİNE ÇEKERLER MİL!
YAZILIR, YENİDEN DESTAN YAZILIR,
KAZILIR, DÜŞMANA MEZAR KAZILIR,
BİNLERCE MAKBERE ŞEHİT YAZILIR,
"DESPORA" HAVRADA; ÇAN SESİ, ZİL!
"YEDİ DÜVEL" BİLİR TÜRKÜN GÜCÜNÜ,
ZAMANA BIRAKMAZ ALIR ÖCÜNÜ,
KEMÂLİ KALDIRIR TARİH GÖÇÜNÜ,
"DESPORA" ZIRILTIDIR, TÜKENDİ PİL!
(NOT:
" DİESPORASI-DESPORA": 300 bin kadar, Ermenistan dışında yaşayan, Yahudilere benzeyen, Amerika ve taşeronlarının beslediği, desteklediği Ermeniler.)
|