BAZI GİZLENEN GERÇEKLER
Eklenme: 06.12.2008 06:47
* Jakoben tabiri, 1789 Fransız İhtilalinden sonra popüler hale gelen bir deyim olmuş, katı rejim muhafızları tarafından, asıl olan rejim ve rejime ruh veren ideolojinin korunması için kullanılmış, her şey bunlar için mubah sayılmıştır.
Üzerinden 85 yıl geçmesine rağmen, Lozan Antlaşmasının karanlıkta kalan bazı noktaları vardır.
Misak-i Millî'nin masada iğdiş edilmesi, baş murahhas İsmet İnönü'nün yatağına konan Şadim isimli bir Fransız orospusunun tesiriyle mi oldu bilinmez, bazı isimlerin masa başında aktif rol oynaması, İstanbul Hahambaşısı şuurlu ve azgın Yahudi Haim Naum'un heyet içinde bulunması, alınan ve bugüne kadar açıklanmayan bazı gizli kararlar, her şeye rağmen bazı dürüst, cesur, yürekli kalemler tarafından açıklanan, yazılan, çizilen, açılan Lozan dosyalarını nereye koyacağız?
* 28 Kasım 1925'te resmen yürürlüğe giren "Şapka Kanunu" halen yürürlüktedir, kanun işlemez ve meriyetten kaldırılmamıştır.
Şapka kanunu ile ilgili bazı âlimler cami kürsülerinde hutbe okumuş, sayısı bilinemeyecek kadar vatandaşın canı yanmış, şapka örtmeyenlerin başına cami kapılarında katran sürülmüş, bir şapka alabilmek için vatandaş evindeki bir kiler buğdayı satarak Yahudi asıllı Vitali Hakko (Vakko) dan şapka almış, Atıf Efendi şapkaya muhalefetten idam edilmiş, daha nice vatan evladı perişan edilmiştir. Memurların şapka giyme mecburiyeti vardır, kanun günümüz içinde geçerlidir, uygulama yapılmamaktadır. Bu ciddi bir paradoks haline gelmiş değil midir?
* 1926 tarihinden itibaren bize ait ne varsa terk edilerek; batının çeşitli ülkelerinden kanunlar, modalar, kültürel unsurlar ithal edilmiş, adına medeniyet ve çağdaşlık denilmiş, yakın tarih mahkemesinde yargılanma olmamıştır.
* 1924'ten itibaren, "Dini eğitim-öğretim" tamamıyla kâğıt üzerinde kalmış, "Tevhid-i Tedrisat"ın yürürlüğe girmesiyle birlikte, din dışı, hatta din karşıtı bir eğitim politikası tatbik edilmeye başlanılmıştır.
1928'den itibaren; başta Kur'an olmak üzere, dini eserlerin basılması, yayınlanması, okutulması, matbuatta Allah ve din isminin kullanılması yasaklanmış, Kur'aen hattıyla yazılan bütün kitabeler, tablolar, levhalar, serlevhaların ya üzeri kapatılmış, ya silinmiş, beş maddelik özel bir kanunla Osmanlı tuğraları yerlerinden kazınmış, Osmanlı isimleri kaldırılmıştır.
* 1934'te kabul edilen "Soyadı Kanunu", bir yenilikten ziyade, fecâat halini almıştır. Geçmişten gelen ve kökü yaşanmış gerçeklere dayanan bilumum lâkap, unvan ve mahlaslara bir kalemde çizgi çekilerek, imtiyazlı azınlık dışında herkese masabaşı ve ezbere dayalı olarak hazırlanan soyadları dayatılmıştır. Kaynakları tetkik ettiğimiz zaman; verilen soy adlarının aşağılayıcı, argotik, itici, hayvan ve bitki isimleri görülecektir.
* Bir yazarımızın dediği gibi: "Atatürk, CHP'den gecekonducuya kadar herkesin kılıç veya kalkan olarak kullandığı bir 'marka' dır." "atatürk" soyadı kim tarafından verilmiştir? Mustafa ismine Kemal'in ( Kamal) nasıl eklendiğini bilir miyiz?
Türk Dil Kurumu Başkanı Agop Martayan'ın keşfi olan Atatürk soyadının hikâyesini bilir miyiz? Ermeni asıllı Agop Efendi'ye "Dilaçar" soyadını kimin verdiğini açıklar mıyız?
* 1935 yılında, Atatürk'ün emriyle Mason Locaları kapatılarak, bütün mal varlıkları hükümete ve halkevlerine intikal etmiştir.
14 Ekim 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde yer alan bir habere göre, Mason localarının kapatılmasının açıklaması, kendisi de bir mason olan İçişleri Bkanı Şükrü Kaya tarafından yapılmıştı.
Çeşitli kaynak, bilgi ve belgelerde; Mason literatüründe Atatürk'ün ismi "Sarı adam, Sarı Efe" olarak geçer. Bazı kaynaklarda da, Atatürk'ün son günlerinde, içerisinde siyanür bulunan bir iğnenin masonlar tarafından Atatürk'e vurulduğu, bu yüzden öldüğü de söylenir.
Mason locaları kapatıldı,bugün masonluk ve masonlar ne halde, hiç düşündünüz mü? Lions, Liones, Rotari isimleri altında teşkilatları bulunan mason localarının dünyadaki faaliyetleri, güçleri bellidir.
* 1924 tarihinden sonra, muhalif isimleri bertaraf eden Halk Partisi üst düzey idarecileri, çeyrek asır baskıcı bir uygulama yaptılar. 1925 ve 1930'da kurulan iki muhalefet partisine bir tek seçim yüzü göstermeden boğdular. 1946 yılında, BM.'yi kurmak isteyen demokratik ülkelerin talepleri karşısında çok partili hayata mecbur kaldılar. Aynı yılın 21 Temmuzunda yapılan seçimlere de; "Açık oya, gizli sayım" lekesini, kara kitaba yazdılar.
Halkı dışlayan, halka sormayan zihniyet, 1950'den sonraki demokratik seçimlerde mağlup olup, silinince, her on yılda bir darbe, yahut muhtıra yoluna saptılar.
* Tarihteki yerini alan Ali Şükrü Bey, 1923 yılının Mart ayında yeni meclisin ilk kurbanı olarak katledilen Trabzon mebusudur. Çankaya muhafız komutanı, Topal Osman'a meclis koridorunda boğdurulmuştu.
"Men-i Müskirat Kanunu'nu (Sarhoşluk veren maddelerin yasaklanması) 14 Eylül 1923 tarihinde, muarızların gürültü/patırtı kopardıkları, Anadolu'da bütün içki ve benzeri maddelerin kullanılmasının yasaklandığı kanunu meclisten çıkaran, Lozan görüşmeleri esnasında mecliste yaptığı hamiyetli konuşmada Mehmetçiğin kanıyla kazanılan zaferin, Lozan'da ucuza satılmasına isyan eden, Musul, Kerkük, Kıbrıs ve 12 adaların peşkeş çekilmesini kabul etmeyen, isyan eden ve Ankara'da yayınlanan Tan Gazetesinde , Said-i Nursi'ye ait on maddelik "Beyanname" yi basıp, dağıtan büyük cürüm (!) sahibi bir insandır Ali Şükrü Bey...
Gizli kalan bu cinayetten sonra, komitacılar tarafından Topal Osman'da vurularak öldürülmüş, canlı delil ortadan kaldırılmış, hesaplar Mizan'a kalmıştır.
Ocak 1925'te meclis binasında işlenen Deli Halit Paşa cinayeti, Şubat 1925 Şeyh Said hadisesi, Haziren 1926 sonu idamla biten İzmir Suikastı, Aralık 1930 nice masum insanın canına malolan Menemen'deki Kubilay Olayı, Rum asıllı vatandaşları büyük çapta mağdur eden 1995'teki 6-7 Eylül Olayları, Cumhuriyet tarihinin ilk döneminde yaşanan ve on binlerce insanın hayatına mal olan Reşkotan, Raman, Ağrı, Mutki, Zilan, Sason ve Dersim hadiseleri yakın tarih mahkemesinin gizli tutanakları arasında yer alır.
1936-37 yılları arasında yaşanmış ve resmi beyanlarda "Sason İsyanı" olarak geçen hadisenin cereyan ettiği bölgede yapılan araştırma ve bilgi/belgelere göre "Kürt İsyanı" olarak gösterilmekte, aslında kürt kökenli tek bir vatandaşın olaylarda bulunmadığı iddia edilmektedir. Hadisenin çıkış sebebi, namus davası olup, sonradan bambaşka bir renk ve şekil verilmiştir. (Bakınız. Korg. Cemal Madanoğlu, Anılar isimli eseri.- Zabıt Ceridesinin, 1923 yılı başlarına ait "Gizli celseler" bölümü.)
* Ünlü Alman fizikçi Albert Einstein'in, kırk bilim adımı için Türkiye'ye sığınma ve iş talebinde bulunduğunu bilir miyiz?
Dâhi fizikçi, 1933 yılında, bir mektupla Başbakan İsmet İnönü'ye talepte bulunan fizikçinin mektubunu, 04.Aralık.2008 Perşembe tarihli bazı gazeteler yayınladı.
Nazi rejimi yüzünden (1933-1945) Almanya'dan Türkiye'ye göç eden Musevilerin hayat hikâyelerini konu alan Münih'teki bir sergide, bu vesika ortaya çıktı.
Münih Başkonsolos'u Ali Rıfat Köksal, ilgili mektubu göstererek, belgenin 17 Eylül 1933 tarihli Cumhuriyet arşivinde yer aldığını anlattı.
Nazi zulmünden kaçan yediyüz'ü Musevi, toplam bin Alman'ın Türkiye'ye sığındığını sözlerine ilave etti. Çoğunluğu akademisyenlerden oluşan bu insanların Ankara ve İstanbul'daki üniversitelerde istihdam edildiklerini de anlattı.
1492 yılında Osmanlı Padişahı II.Bayezıd'ın ülke topraklarını Musevilere açtığını vurgulayan Köksal, Türkiye'nin "Sığınma Cenneti" olduğunu, ayrıca kırk bilim adamının da Türkiye'den iş istediği, Einstein ve bilim adamlarının isteklerini İsmet İnönü sakıncalı görmüş, cumhurbaşkanı Atatürk'ün olaya müdahale etmesiyle, istekler kabul edilerek, üniversitelerde görev verilmiş.
* Normal bir başörtüsüne tahammül edemeyen, başörtüsü yasağını kaldıran kanunu Anayasa Mahkemesine götürerek iptal ettiren CHP'nin çarşafa dolanan rozet takma merasimleri sizi yanıltmasın. Türbanlı kadınların ev ziyaretlerinde çay ikramları, genel başkan Baykal'ın beyanatları, İslami mesajları sizi kandırmasın. CHP. zihniyeti kurulduğu günden beri aynıdır, değişmez.
Seksen yıl boyunca çarığından, poturundan, şalından, şalvarından, çarşafından, ehramından dolayı itilmiş, kakılmış, horlanıp dışlanmış, İnönü'nün Bayburt ziyaretinde ehramlı kadınların polis tarafından başları meydanlarda zorla açılmış, 1937-38 yıllarında Dersim'de (Tunceli) insanlar topluca katledilmiş, 14 Ağustos 1938 Tunceli, Halvari Köyü, Kutu Deresinde kurbanlık koyun gibi zavallı insanların mitralyözlerle taranması resmini bugünkü Cumhuriyet gazetesinin arşivleri arasında görmek mümkündür.
KURBAN
KURBAN İÇİN KURBAN OLMAK,
SAADETİN BAL PETEĞİ.
TEFEKKÜRLE HAK'KI BULMAK,
ANANIN ÖPÜN ETEĞİ.
KEMÂLİ (İlhanYARDIMCI)
BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN.08.12.2008 )
|