|
TARİH NEDEN DOĞRU YAZMAZ?
Eklenme: 20.10.2008 02:54
Sahi; tarih neden doğru yazmaz? Veya doğruyu yazmazlar. "yalan söyleyen tarih" neden utanmaz? Veya yalan söyleyenlerin yüzlerinin perdesi yok mudur, kalemleri hangi bataklıktan gelir?
Çıktığı günler mazide tatlı bir hatıra kalırken, bugün altı yüz bin tiraja ulaşan, ancak çok şeyini kaybeden bir İstanbul gazetesinde, doğruları yazmaktan çekinmeyen bir dost kalem, zaman zaman duygu ve düşüncelerimize,yolumuza ışık olur, bizi birazcık olsa bile rahatlatır.
Her yazısını keser, arşivlerim,okurum ve karanlık dehlizlerin sonunda,. Çıkmaz sokak ve kuyularda bekletilen gerçekleri yazar, tabûları yıkar, perdeleri aralar bu genç kardeşimiz.
12 Ekim 2008/Pazar günkü sütununda; Zübeyde Hanımın vasiyetinin uygulanmadığını vesikalarla yazmış bu dost.
Ömrü hayatında başını açmayan, tesettüre uyan, anlı secde ve seccadeden kalkmayan, hayırsever, merhametli bir anadır Zübeyde Hanım..
Günümüzün 'Devirimci' yobaz kalemleri ak pürçekli bu anayı başka türlü anlatır veya anlatmaz.
Hasan Rıza Soyak'ın anılarını okursanız,bu anayı daha iyi tanır, günümüze kadar gelmeyen acı gerçekleri bizzat görürsünüz.
Atatürk'ün süt anası olup/olmadığı konusunda da çeşitli kaynak ve kitaplarda yer almasına rağmen, Zübeyde hanımın vasiyetnamesi enteresandır. Osmanlıca yazılmıştır, fakat ölümünden sonra uygulanmamıştır.
Atatürk'ün eşi Latif Hanım ve Zübeyde hanım üzerine maalesef günümüze kadar doyurucu, bilimsel bir çalışma yapılmamış, veya böyle istenilmektedir.
Zübeyde Hanımın babasının "Molla Feyzullah", kendisinin de dindar olduğu için "Molla Zübeyde" olarak anıldığını kaçımız biliriz?
Halide Edip Adıvar'ın TÜRKÜN ATEŞLE İMTİHANI isimli eserinde; hasta yatağında yatan Zübeyde Hanım'ın, oğlunun Selanik'i kurtarmasını istemesini, Anadolu'nun kurtarılmasından önce olması gerektiğini kim bilir?
Zübeyde Hanım ölmeden on.bir ay önce, üç şahit çağırarak vasiyetini yazdırır. Önce mührünü, sonra da baş parmağını basar.
Uzun vasiyetnameyi: www.mustafaarmağan.com.tr internet sitesinden okumak mümkün olacağına göre, özet halinde ben de bazı notları yazayım:
1-Ölüm merasiminin dedegânlar tarafından yapılması, ( Mevlevi dervişleri-Şemşeddin Sami yazar) tekbirlerle kabre götürülmesini, definin üçüncü gününde hafızlar, hocalar ve akrabaları tarafından kur'an okunması, bunlara yemek verilmesini, 450 lira kâğıt para dağıtılmasını..
2- Beşiktaş'taki Yahya Efendi'nin yanına gömülmesini.
3- Yahudi iken Müslüman olan Hayriye Hanım'a, oğlunun ölümü halinde on lira verilmesi.
4-475 lira tahsis edilerek, daima akmak üzere şehrin münasip yerine bir çeşme yapılması.
5- Her Cuma günü, namazdan bir saat önce başlamak üzere camilerde iuki cüz kur'an okutulması için 490 lira bırakıp, 4. maddenin hükümleri için şeri mahkemelerde vcakfiyenin tescil ettirilmesi.
6- Oruç, namaz ve günahlar için ve Kurban bayramının ilk günü beş adet kurban kesilerek, etlerinin talebelere yedirilmesi, bir defaya mahsus olmak üzere DÂRÜ'L EYTÂM'a- Çocuk Esirgeme Kurumu) 200 lira bağışlanması.
Parasını Selanik Başşehbenderi Kâmil Beyefendiye teslim ettiğini belirten Zübeyde hanım, 7. maddede, parasının Osmanlı Bankasında muhafaza edileceğini, hesaba tın Mustafa Kemal'e verileceğini belirtiyor.
Bir cenazenin dini muamele ve geleneklerinin ayrıntılı olarak belirtildiği vâsiyetnâmede yer alan; Kanuni Sultan Süleyman'ın süt kardeşi Yahya Efendi'nin yanına defnedilmesini, çeşme yapmak üzere bir vakfın kurulmasını, kazaya kalmış oruç ve namazlarının telafisi için kurban kestirilmesini istemesi, günümüz insanına, analara ve Atatürk'ü başka noktalara çekmek isteyenlere güzel bir cevap ve üzerinde araştırma yapılması gereken bir önemli tarihi olaydır.
Zübeyde hanımın 14 Ocak 1923'teki ölümü de enteresandır. Mustafa Kemal Paşa'nın İzmir'den ayrıldığı günün akşamı vefat etmiş, ertesi günü Eskişehir'de iken Atatürk'e haber verilmişti.
Cenazeye gidemeyen Atatürk, başyaveri Salih Bozok'a çektiği telgrafta: "Merhumenin münasip bir tarzda merâsim-i tedfiniyesini (defin törenini) ifa ettiriniz" demişti.
Atatürk; İzmit mülakatının ardından, 27 Ocak günü İzmir'e ve anasının kabrini ziyarete geldi, kabir başında etkili bir konuşma yaptı.
Cenazenin defin işini, o tarihte henüz Atatürk'le evlenmemiş bulunan Lâtife Hanım yaptı. Cenazeye gelenlere yüzlerce gümüş mecidiye dağıttı. Otuzüç kişi tarafından sabaha kadar hatim indirildi, üç gün dua, Kur'an kıraatı yapıldı, 52. gecede de fakirlere aşure dağıtıldı.
Zübeyde Hanım'ın İzmir/Karşıyaka'daki mezarını kimin yaptırdığı hakkında çeşitli bilgi ve belgeler var.1940 tarihinde, Kâzım Karabekir ve Latife Hanım tarafından yaptırıldığını söyleyenler çoğunlukta. Bugünkü mezar ile ilk yapılan mezar arasında hiçbir ilgi ve benzerlik yok. İlk yapılan mermer kitabenin üzerinde: " Hüve'l –Bâki.Türkiye Reis-i Cumhuru Gazi Mustafa Kemal Paşa hazretlerinin Valide-i Muhteremeleri Zübeyde Hanım'ın ruhuna rızâen lillâhi'l –Fâtiha sene 1338 (1923)" yazılı iken, bir kenara atılarak, bir kaya parçası üzerine: "Atatürk'ün anası Zübeyde burada gömülüdür." yazısı konulur. Aslı depoda ve kaya parçası üzerinde Zübeyde Hanımın kabartma bir büstü yer alıyor. (Mezar taşının İzmir Arkeoloji müzesi depolarında saklı olduğu meydana çıktı. Bakınız: Zaman, Mustafa Armağan, 19 Ekim 2008 Pazar ekinde )
Tarihi gerçeklerde olay gösteriyor ki, Zübeyde Ananın vasiyetinde yer alan mezarına bile uyulmamış, günümüz anlayışında geçiştirilmiştir. Daha önemlisi, mezarın 1940 tarihinde İsmet İnönü'nün Cumhurbaşkanlığı döneminde yaptırılmış olması, esas mezar taşının kaldırılıp atılmasıdır.
Hey koca tarih,sen neylere kadirsin?... Daha neler okuyacağız senden; adam olursak eğer!...
EVET; acaba tarih neden doğru yazmaz, doğruları yazmayız?...
|
