:: YAZI

Eklenme: 25.09.2008 04:10 


Tarihte "Üç Beyinsiz" olarak geçen, özellikle rahmetli tarihçi Mustafa Müftüoğlu'nun sık sık bu tâbiri kullanmasına vesile olan Enver Paşa, Talat Paşa ve Cemal Paşa hakkında tarihimizde çok çeşitli iddia ve görüşler ortaya atılmaktadır. Ergenekon Kemalistlerinin toz kondurmadığı Enver paşa'nın kaprisi ve beceriksizliği yüzünden Sarıkamış Dağlarında 93 bin vatan evladı donarak karlara gömülmedi mi? Osmanlı'yı Almanyaya satarak Birinci cihan harbine girmemime vesile olup, bizi perişan eden, 31 Mart tezgâhını hazırlayan, İttihat ve Tirakki Fırkası denen bugündü Ergenekon çetelerinden daha cıfıt teşkilatı kuran, Atatürkün ömrü hayatında bu adamdan nefret eden Enver değil midir?Tarihin aralanan perdeleri ve yıkılan tabûları altında gerçekler teker teker meydana çıkmıyor mu? Son Ergenekon olaylarını tarih acaba nasıl yazacak?
Tarihin araladığı gerçekleri ellibeş yıldan beri yazar, söyler, eserlerimde yer veririm.
21.09.2008/Pazar tarihli, turşu ile perhizi bir arada sunan, magazin ve parti gazetesi STAR'da Yağmur Atsız imzalı bir yazı yayınlandı.
ENVER PAŞA YÂHUT DOST ACI SÖYLER başlıklı yazı, benim birimle "çerçevelik" bir yazı.
Gazete elinize gezmeye bilir. Yazıyı aynen buraya alıyor, yorumu size bırakıyorum.
"Enver daha binbaşı rütbesiyle Selanik' deki Üçüncü Ordu-yu¬ Hümayun Erkân-ı Harb Riyaseti'nde (Üçüncü Emperyal Ordu Kurmay Başkanlığı) görevliyken eniştesi, yani kızkardeşinin kocası, Erkân-ı Harb Miralay (Kurmay Albay) Nazım Bey'i vurdurtup öldürtdü. Bu alçakça iş için emir verdiği Jandarma Mülazimi (Teğmeni) İsmail Canbulat adlı rezili de sonra Dahiliye Nazırı (İçişleri Bakanı) nasbetdirdi. İkinci Meşrutiyet' den sonra Berlin'e askeri ataşe tayin edilip orada tam bir Alman oyuncağı, bir ağzı açık Alman budalası haline geldi. 31 Mart Vak'ası denilen o iğrenç olayda görevini izinsiz terkederek dili bir karış dışarıda soluğu İstanbul' da aldı ve Yıldız Sarayı'nın yağmasına bizzat katıldı. İttihadcıların inanılmaz hamakati yüzünden çıkan Balkan Harbi sırası batı sınırı Adriya Denizi olan Türkiye neredeyse İstanbul'u kaybetme tehlikesiyle yüzyüzeyken "Bâb-ı Âlî Baskını" denilen namussuzca eylemi planladı. Sadaret (Başbakanlık) Binası (bugünki Vilayet Konağı) merdivenlerinde Harbiye Nazırı (Savunma Bakanı) ve Padişah yerine Başkumandan Vekili olan Müşir (Orgeneral) Nazım Paşa, kendisine şöyle haykırdı;
"Pezevenk, sen bana artık siyasetle uğraşmayacağına askerî nâmûsun üzerine yemin etmedin mi?"
Fakat "yemin" Enver için önem taşımazdı. Harbiye'den mezun olurken Padişah'a sadık kalacağına dair; Sancak, kılıç ve Kur'an üzerine de yemin etmiş, sonra aynı yemini "İttihad ve Terakki Cemiyeti" için de tekrarlamışdı. Nazım Paşa'nın bu hakareti üzerine tabancasını çekerek bu şerefli askerin üzerine ateş etdi. Aynı anda bir başka kaatil, Yakub Cemil de ateş etmişdi. Gerçi Nazım Paşa'nın kalbine isabet eden onun mermisi oldu ama o sadece bir tetikçiydi. Asıl kaatil Enver'dir.İşte bu cânî, binbaşı rütbesinden kendini orgeneralliğe "terfi" etdirerek kanına girdiği Nazım Paşa'nın yerine Genelkurmay Başkanı oldu. Tıpkı uzatmalı başçavuşlukdan kendini mareşalliğe "terfi" etdiren Uganda Kasabı İdi Amin gibi.
Henüz yine binbaşı rütbesinde olan babasını da generalliğe "terfi" etdirdi.
Hem Padişah'dan hem Sadrazam'dan hem Bakanlar Kurulu ve Parlamento'dan gizli olarak Fransız asıllı Alman Amirali Souchon' a (Suşon) yazılı emir vererek, Türk Bandırası toka edilmiş "Goeben" (sonra "Yavuz" ) zırhlısıyla Karadeniz'deki Rus limanlarına taarruz eden ve Birinci Cihan Harbi'ne girip mahvolmamıza sebeb olan da Enver'dir.
Esasen kindar bir adam olmayan ve nisbeten kolay atfeden Atatürk Enver' den ömrü boyunca nefret etdi.
Ne tuhaf! Bizzat kanına girdiği iki şahsın adı da Nazım'dır. 20. Yy.'da Türk Milleti'nin başına en büyük iki belâyı açan iki şahsın adları da hemen aynı: Enver ve Evren!!!
Harfleri tamamen tutuyor. "Hurûfi Tariqi"nden olsaydım bunlara bakarak kimbilir ne derin mânalar çıkarırdım!
Peki, bunları neden anlatdım? Bugünki mezbeleliğin ucu nerelere kadar uzanıyor bilinsin diye anlatdım. Aslı aranırsa 1622"Genç Osman Trajedisi"nden bile başlayabilirdim ama çok uzardı.Benim bu bahsetdiklerimi 'hasmane" bir davranış olarak algılayan beyni şartlanmış bazı subay yurddaşlarıma iki çift lafım daha var:
Ben ve benim gibi konuşanlar sizin "düşmanınız" değildir! "Dostunuz" da değildir! Hele en iyi dostunuz" hiç değildir!
"Yegane dostunuz"uz!!!
Ve dost acı söyler!!!"
Evet, yazı aynen böyle. Enver'e paşa bile demeyen yazarımız, bunca olup/bitenlerden sonra haksız mı?
"Üç beyinsiz"lerin akibetlerinin ne olduğunu biliyorsunuz? Feci ölümlerle biten acı bir son...
Hey koca tarih!... Sen nelere kadirsin, neleri yazdın, neleri yazarsın, daha neler yazacaksın!..
SİZ NE DERSİNİZ?...
NOT: MÜBAREK KADİR GECENİZ İLE RAMAZAN BAYRAMINIZI İÇTEN TEBRİK EDER, HAYIRLARA VESİLE OLMASINI NİYAZ EDERİM.İLHAN YARDIMCI. 0535 477 73 90 /BURSA

  Yorum gönder
 
Diğer yazılar

* ASRIMIZIN BÜYÜK HASTALIĞI ÇIPLAKLIK...
* HASTALAR RİSALESİ HASTALIKLA BARIŞMAYA VE BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ GÜÇLENDİRİR
* BİR DAMLA VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
* ŞİKÂYET VE KARAMSARLIK SONSUZU...
* ŞİKAYET!..
* AK PARTİ NEREYE GİDİYOR?...
* ANARŞİ VE TERÖRDEN KURTULMAMIZ “HUCURAT SURESİ” İLKELERİNDE YER ALIYOR
* ERMENİ CEMAATİ VE KÜRT BİLİNEN ERMENİLER
* İBRETLİK BİR HİKÂYE
* ERMENİ CEMAATİ VE KÜRT BİLİNEN ERMENİLER


Tüm Yazılar

 
© 2006 - 2024 İlhan YARDIMCI
Tasarım & Yazılım Sinan Eldem