YALAN SÖYLEYEN TARİH UTANIR MI?..
Eklenme: 23.07.2008 05:12
"Hainlere" kahraman, "Kahramanlara" hain diyen;yalan söyleyen tarih utanır mı, utanmaz mı bilemem.. En güzel şahit zaman ve Mizan terazisidir, gerisi angarya, fasa/fiso..
Tarihin mazlumlarından Bayburt Kaymakamı Nusret Bey'i bilir misiniz? Halen Bayburt'ta "Şehit Nusret Bahçesi" isminin verildiği bir Evlâd-ı Fatihan, mazlum vatan evladı.
Damat Ferit hükümetinin; işgal kuvvetlerini ve İngilizleri memnun etmek için, idam ettirdiği Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey gibi, bir tek Türk'ün görevlendirilmediği Nemrut Mustafa Divanı'nın mahkûm ettiği bir "Millî Mazlum" adı verilen tarihi şahsiyet.
Nusret Bey, ayni zamanda Urfa Mutasarrıfıdır. Okumuş, ilim erbabı ve davasının adamı, "adam" gibi bir adam..
O tarihlerde Urfa Mutasarrıfı olarak görev yapan Nusret Bey, damat Ferit tarafından İstanbul'a çağrılarak, mahkemeye verilir. Hurşit Paşa'nın başında bulunduğu mahkeme beraat kararı verince, işler karışır. Bu vatan evladı mutlaka mahkum edilmek istenildiği için, Türk aleyhtarı bir şebekeden oluşan Nemrut Mustafa Divan-ı Harbi'ne elleri kelepçeli olarak gönderilir. İngilizlerin bilahare "Kürdistan Valisi" olarak tayin ettikleri vatan haini ile birlikte İngiliz Muhipleri Cemiyeti'nin kurucu üyesi Sait Molla'nın da görev yaptığı bu mahkemede bir Türk yoktur. Dolayısıyla Nusret bey aleyhinde ifade verecek şahit de yoktur. Ermeni patriği Zaven Efendi devreye girerek, gazetelere ilan verilir ve yalancı şahitler aranır.
Mahkemeye çıkarılan yalancı şahit, İstanbul'dan bir adım dışarı çıkmamış bir yalancı ve sahtekârdır. Nusret Bey hazırlanan oyun ve tuzağı görünce; kiralık şahide itiraz eder. Nemrut Mustafa; sanık sandalyesine oturtulan Nusret Bey'i azarlar, mahkemenin her şeyi iyi (!) bildiğini beyan eder.
Kiralık şahitlerden bir diğeri de, Patrikhane tarafından ayarlanmış olup, ezberletilenler mahkemede aynen tekrar ettirilir. Beş yıl önce Bayburt'ta cereyan eden ermeni kıyımı olaylarının şahitleri İstanbul'da gazete ilanı ve patrikhanenin eli ile tutulmuştu. İlk şahidin belirttiği olay yeri ile ikincinin zikrettiği olay mahalli arasında elli kilometre mesafe vardı, yalancı şahitlik göze batıyordu.
Nusret Bey'in itirazları ve çırpınışı kâr etmez. Bir başka celsede, on iki yaşında bir çocuk getirilir. Nusret Bey'e isnat edilen suç, dört yıl önceye aittir. Adalete dayanmayan kuvvetin zalim olduğu gerçeğinde, Nusret bey'in itirazları kabul olmaz, Nemrut Mustafa'nın öfkesi ağzından akan salyalara kadar yükselir.
Karar neticesi Nusret Bey'e bildirilmeden, Merkez Komutanlığına götürülür. Bir İngiliz teğmen, Nusret Bey'in Malta'ya sürgün edildiğini söylerse de, tam bu sırada odaya giren Nemrut Mustafa: "Bu adamı Malta'ya sürmeye gerek yok, biz onun idamına karar verdik" der.
20 Temmuz da ölüme mahkûm edilen Nusret Bey, 5 Ağustos'ta darağacına gönderilir.
Tarihin tecellisine bakınız ki; Atatürk'ün teşebbüsü ile, 25 Aralık 1921 tarihinde çıkarılan bir kanunla Boğazlıyan kaymakamı Kemal Bey ile Nusret Bey; "Millî Şehit" ilan edilir.
Ermenileri katletmekle suçlanan iki mazlum hakkında çıkan idam kararı, Ermeni Patrikhanesinin verdiği emir ve karar üzerine icra edilmiş, yalan söyleyen tarih utanmış olmalıdır.
Bugün hâla karanlık yönleri bulunan İSTİKLÂL MAHKEMELERİ de, böyle değil midir? Binlerce vatan evladı, alim, hoca, ilim erbabı, Atıf Efendi gibi Frenk taklitçiliğine karşı çıkan vatansever eser sahipleri, boşu boşuna idam edilmedi mi? Türkiye'nin muhtelif vilayetlerinde kurulan mahkemelerde, mahkeme reisine verilen listeler hakkında idam kararları çıkarılmadı mı?..İstiklal Mahkemesi Başkanı Kel Ali'nin (Çetinkaya) bağıra bağıra can verdiği, kazuratlarının ağzından geldiğini tarih yazmaz mı?..
|