AİLE ÇÖKÜYOR...
Eklenme: 05.05.2008 07:27
Milleti meydana getiren en küçük topluluk ailedir. Aileler mahalleyi, mahalle beldeyi/kenti, beldeler il/ilçeyi, iller bölgeyi, bölgeler vatan coğrafyasını ve üzerinde yaşayan milleti meydana getirir.
Milleti millet yapan değerler; fertle başlar, aile içinde devam eder, halkalar gibi büyüyerek vatan sathına yükselir.
Fertleri ve aileyi ayakta tutan temel değerler arasında; iman, ilim, irfan, amel, ahlak, beraberlik, sevgi/saygı, muhabbet, fıtrat değer ve emirleri çerçevesinde huzurla yaşamak, hayatın ve ailenin idamesi ve ilahi son noktada buluşmak gelir.
Helal kazançla beslenmeyen çocuklar ve ailenin diğer bireyleri, haramı bilmeyen hayat akışı, günahlardan arınmamış nefisler, yaradılış emrini yaşamadan toprak olanlar için aile kutsal bir makam/ocak değildir. "Dünyaya geldim bir kere, yerim/içerim, yaşarım; kime ne kime ne?" sorusu, hülyası, sevdâsı/umudu içerisinde ömür geçirenlerin kendilerini kandırdıkları, hayali emel ve gayeler etrafında son noktaya geldikleri zaman pişmanlığın bir fayda vermeyeceğini bilemezlerse, o insan ve ailenin sonu hüsran ve karanlıktır.
Tanzimat'la başlayan batılılaşma hareketleri neticesinde bir milleti mahveden, bugünkü ailelerin çökmesine vesile olan sözüm ona medeniyet ve çağdaşlık teranelerinin bize ve toplumlara neye mal olduğu, Cumhuriyetin temel değerleri aşılarak, kendilerine göre bir cumhuriyet anlayışı getiren akl-ı evvellerin de günümüzdeki görüş, düşünce ve hayata geçirme gayretleri bize ne kazandırmıştır, bizi nereye getirmiştir: gerçekler bellidir.
Kâinatın en üstün varlığı olarak yaratılan, emanetlerin sırtına yüklendiği, kul sıfatı ile dünya hayatı belirlenen insan, aile içindeki yerini ve görevini bilmezse, kaos meydana gelir, aile düzeni sarsılır, yıkılır ve mahkeme kapıları boşanma davaları ile dolar/taşar.
İçkinin, kumarın, haram kazancın, avanta gelirlerin, başkasının sırtından geçinme oyunlarının, kul hakkı yiyen zihniyet ve gayretlerin, ibadetsizlikle direnen nefislerin, şehvet/şöhret/menfaat üçgeninde tamah ve hırsın, gurur ve kibirin, ahlaki değerleri altüstü eden hareket ve fiillerin ailelere neler getirip, neler götürdüğü günümüzde daha iyi belli olmaktadır. Muhabbet fedaililiği ile imanın gerektirdiği esaslar dairesinde, "felaket dellallığı" yapmak inananların işi olmamakla beraber, gelişmeler, gelinen nokta, millet olarak halimiz/yolumuz bellidir.
"Evlenmiş çiftler bu kurumu yaşatmak için çaba göstermeli. Taraflar, evliliği bir tahammül, bir mesuliyet ve anlayış olarak sürdürmek zorundadır" uyarısını yapan bilim adamları, toplum liderleri, yol ve yön gösteren ehl-i kâmil insanların mesajları nereye kadar gider, halimiz bu gün nedir, aile düzenimiz ne hale getirildi, medeniyet ve çağdaşlık, ilim/bilim adına işlenen cinayetler, yıkıntı ve yok olmaların neresindeyiz?
Sermayeleri kadın, şehvet, menfaat olan bazı medya organlarının köşelere sıkıştırılmış bir haberinde; Bursa'da yılın üç ayında 464 davanın yüzde 85'ini boşanma davaları oluşturduğu belirtilirken, üç aylık bölümde bin 43 çift boşanırken, 2007'de Bursa'da dört bin çiftin boşandığı belirtildi.
Ekonomik sıkıntı, erken yaşta aşk evliliği, göç edip evlendiği şehirde yakın çevresi olmayan aileler, istikrarlı işi olmayanlarla, çok çabuk iş değiştirenlerin, çocuksuz ailelerin daha kolay boşandıkları belirtilen bilirkişi ifadelerinde aile mahkemelerinin hali yürekler acısı, ibret aynası..
İsmi Adliye Sarayı olduğu halde, adaleti saraya taşıyamayan Bursa'nın yeni yapılan Adliye Sarayı, yetersiz olmaya başladı. Karınca gibi dolup/boşalan, hiç eksilmeyen, duruşma odalarının yetersiz kaldığı, kadroların yetmediği bu mekânı bir ziyaret edin, giriş kapısında beş dakika bekleyin, halimizi görün.. Bir zamanlar kurtla koyunun yan yana otladığı, Dicle kenarında kurt tarafından kaçırılan keçiden devlet başkanının sorumlu olduğu, "Asr-ı Saadet" denilen bir zaman diliminin yaşandığı,adaletin,hürriyetin, müsavatın adil olduğu, ailelerin malından/canından/namusundan emin olarak ömür geçirdiği asırları unutmadık, unutmayız Aile ocaklarından Fatih'lerin, Yavuz'ların, Kanunilerin, Osman/Orhan Gazilerin, Üftâde ve Emirsultanların, iz bırakan, eser veren, toplumlara ışık olan nice ehl-i kâmil insanların da çıktığını okuyoruz, biliyoruz..
Medeniyet, ilim/bilim/çağdaşlık adına her köşe başına bir meyhane açarsanız, kumarhanelere, ahlak ilkelerinin dibe vurduğu bar/pavyon/disko/meyhane gibi karanlık mekânlara ruhsat verirseniz, kadını bir meta olarak kullanır, genelev ve randevu evlerinin sayısını arttırırsanız, örtünmesinin önüne geçerseniz, Haramla helali, günahla sevabı girift hale getirirseniz, eğitim/öğretim kurumlarınızda yetişen nesillere, halkınıza dinini ve peygamberini öğretmezseniz, şehvet panayırlarında nefisleri esir eder, çıplak medya ile beyinleri esir alırsanız, sigara/alkol/uyuşturucu için yeterli mücadele etmezseniz, Kur'an ahkâmı ile Muhammedi ahlakı evlerinize sokmazsanız, kırk yamalı bohça haline gelmiş kanunlarınızı Batının süprüntülerinden alırsanız, temel değerleri unutur, kendi beyninize göre rejimler meydana getirirseniz, şanlı tarihiniz, maziniz, ecdadınız size yeterli iken hainlere kahraman, kahramanlara hain derseniz, mazinizi karalar, geçmişinize çamur atar, yalan söyleyen tarihin yalanları altında utanmazsanız akıbet bugünkü gibi kavgalı/gürültülü olur, aileler çatır çatır çöker/yıkılır.
'Hüsran'da bulunan asrımız insanını; 'iman, âmel, hakkı tavsiye, sabrı tavsiye' kurtarır. Kıyametin eşiğinde; Cehennem'in lüzumsuz olmadığı, Cennet'in kolay kazanılamayacağı temel gerçeği ile her inanan görevini yapmalı, kenara çekilmemelidir. Bizim hesabımız yanında, Yaradanında bir hesabı olduğu, kâinatın bir sahibinin bulunduğu, Kıyamet'in bir gün kopacağı, Arasat'ta Mizan'ın kurulacağı uzak değildir.
|