OSMANLI DÜŞMANLIĞI NE KAZANDIRIR?..
Eklenme: 03.03.2008 03:28
Ulu çınarda bir tohum, bir kök, bir dal, bir doğum olan Osmanlı, bizim aslımız/esâsımızdır. Dünya üzerinde kurulan üç büyük imparatorluktan en uzun ömürlü olan Osmanlı İmparatorluğu; aşiretten beyliğe, beylikten devlete, devletten İmparatorluğa yükselen bir süreç içerisinde tek gösterilen örnektir. Adalete, müsavata, hürriyete güvene, huzura dayanan devlet modeli, sadece Osmanlıdadır.Koca Roma ve Bizans İmparatorluklarının temeli zulme ve adalete dayanmadığı için çökmüş, yıkılmışlardır. Osmanlıyı yıkan zihniyet de ayni zihniyettir.
24 milyon Km. kareye giden, 11 milyon Km. karede hükümran olan, altı asır bir mirası omuzlarında taşıyan Osmanlı kavuğunu, Bizans zulmüne tercih eden Avrupalı Hıristiyan, Osmanlıyı çok iyi biliyor ve taktir ediyordu.Bugün de eder, ediyor..
Tanzimat'la başlayan batılılaşma hareketleri, Osmanlıya pahalıya mal olmuş, bugünlere gelen zaman dilimi içerisinde olmaya devam etmektedir.Osmanlı düşmanlığının tarihi bu tarihe dayanır, körükleme çalışmaları asırlardan beri devam etmektedir.
Osmanlı Devleti; İslamiyet'i ve ayni zamanda Türklüğü temsil eder. Dolayısıyla Osmanlı düşmanlığı, iki düşmanlık demektir.
Şerefli mazi ile bağımızı koparmak, İslam'ı ve kültür değerlerimizi inkâr etmek, yok etmek emperyalist güçlerin ve şer odakların işidir, görevleridir.
Karalama ve kötüleme kampanyalarında yalan, iftira, inkâr silahları kullanılmakta, bu saha için büyük bütçeler ayrılmaktadır.Bütün şer izimler saldırı ve iftiralarda birleşir, buluşur ve gayret gösterirler. "Yalan söyleyen tarih"i kullanır, âlet ederler.
Osmanlı padişahlarının içki içtikleri, çok sayıda eş aldıkları, safahat âlemleri yaptıkları, havuzlara inci, altın attıkları, şehvet düşkünü oldukları, evlat ve kardeşlerini öldürttükleri, devlet bütçesini hor kullandıkları, ve sair gibi yalan ve iftiralara dayalı, menfaat, ideoloji, gaflet ve dalâlet odaklı oyun ve senaryoları çok gördük, görüyoruz, göreceğiz. Hak ile bâtılın mücadelesinde Kıyamete kadar da görmek mümkün olacaktır.
Kendi milletini kötüleyen, tarihini karalayan, hainlere kahraman, kahramanlara hain diyen, mazisini inkâr eden, değerleri ile alay eden, İslam'ı ve Osmanlı'yı bilmeyen nice zavallılar ve beyinsizler içimizde mevcutken, insaf ve izan sahibi yabancılar Osmanlıyı takdir etmiş, eserlerinde izah etmiş, yaşadığı Osmanlı topraklarında nankörlük yapmamışlardır. Mısır'lı prof Dr. Muhammed Harb bir eserinde şöyle der: "Osmanlı devleti varken, İslam dünyası birlik/beraberlik içinde yaşardı, ırkçılık yoktu. Osmanlı şuuru güçlü idi. İslam Dünyası Osmanlı Bayrağı altında çok daha kuvvetli idi, batılılar bizden korkardı. Sonraları Batı'nın entrikaları ile Osmanlı yıkıldı, Müslüman ülkeler Batı'nın sömürgesi oldu. Şimdi Müslümanlar Ehl-i Salip sürülerinin altında ezilmektedir."
1967 yılında Paris'te düzenlenen "Dünya Yahudi Kongresi" zabıtlarında yer alan bir delegenin sözleri aynen şöyledir: "Evet bugün bağımsız bir devletimiz var. Ama mesud muyuz? Osmanlının günündeki gibi huzurlu muyuz? Samimiyetle ve hepinizin içinden geçenleri dile getirdiğime inanarak söylüyorum ki: Hayır!. Bizim bu dünyada huzurlu ve emniyetli yaşamamız, Osmanlının düzenini tesis etmeye bağlıdır."
İslam Konferansı Kültür Dairesi Başkanı Prof. Dr. Ali Kettani de şu sözleriyle Osmanlı gerçeğini ifade eder: "Herhangi birimiz bir şeyhin himayesinde terbiyesini görmezse, hemen koşup, Türk terbiyesi alsın. Türk demek, Osmanlı demektir. Osmanlı demek de, İslam terbiyesi demektir. Osmanlının yolu Hak, adalet ve medeniyet yoluydu. Kuru kavga ve cihangirlik davası değildi. Osmanlı devletini gerçek mânâda devlet yapanlar, Osmanlı padişahlarıydı. Murakabe ehli olan bütün büyükler, Osmanlı padişahlarının yüksek mânevî derecelere kavuştuklarını ifade etmişlerdir. Birlik/beraberliği, adaleti, medeniyeti, yüksek ahlakı emreden İslamiyet, Osmanlı Devletini altı yüzyıl ayakta tutana mânevî güç olmuştur. Ayni güç bugün de milletimizin ve devletimizin en büyük teminatı olacaktır." (Kaynak:Yeşilay Dergisi, sayı: 888, Aralık 2007/İstanbul )
Fikri öldürmek için kurulan kiloluk bir İstanbul gazetesinin nevzuhur yazarı tarafından hazırlanan bir ilavede Osmanlı padişahlarının içki içtikleri teranesi, yalanı yeniden gündeme getirildi. On sekizinci asırda yaşamış, karışık hayatı nedeniyle müderrislikten atılmış, kulağı delik ve muhiti geniş bir müellif olan Osmanzâde Tâib, Gelibolu'lu Ali, dokuzuncu asırda yaşamış ve Mutezile Mezhebine mensup, mahkemede şahitliği kabul edilmeyen, Şiî Arap Şairi Câhız gibi adamların eser ve ifadeleri kaynak gösterilerek, Osmanlı padişahlarına yapılan bu iftiraya sadece müfteriler inanır, biz inanmayız, ecdadını bilen inananlar inanmaz.
Emevi ve Abbasi Halifeleri için de söylenen bu iftiralar maya tutmaz, sadece iz bırakır.Bu topraklarda; Allah'a, Kur'an'a, Hazreti Peygambere saldıran, iftira atan, kin güden beyinsiz ve imansız Ebu Cehiller eksik olur mu?..
Şarap haram edilmeden önce, Hazreti Ömer içki içmiş olabilir. Haram kılındıktan sonra içtiği söylenebilir mi?
İçki içen ilk padişah yaftası yapıştırılan Yıldırım Bayezıd Han için özel bir de efsane uydurulmuştur. Damadı Emirsultan'ın, Ulucami'nin açılış merasiminde padişaha söylediği sözleri uyduranlar, Kanuni Sultan Süleyman için de ayni iftirayı atanlar, II.Selim için "Sarhoş Selim" lakabını takanlar, IV.Muradın gut hastalığını hafifletmek için hekimi tarafından morfin verildiğini, 'içki içti' diye yazanlar, II.Mahmud, Sultan V.murad, Sultan Reşad, Sultan III. Ahmed, Sultan Abdülhamid gibi velî padişahlara bu iftirayı atanlar, yalan yazanların kimler olduklarını bilmez miyiz?
Budapeşte'de yapılan Uluslar arası bir sempozyumda konuşan Macar profesör'ün tarihe geçen: "Bütün belgelerinizi araştırmacılara açın. Osmanlıda sizi utandıracak tek bir vesika bulamazsınız" sözünü bilir miyiz?. Gelecek nesillere anlatır mıyız?.
Son devir ulemâsından Seyyid Abdülhakim Efendi şöyle dermiş: "Osmanlı padişahları, kendilerinden önceki hükümdarlar gibi değildir. Hepsi dindar insanlar idi. Dini muhafaza ettiler. Dinin direği idiler. İçlerinde bir tane kötü yoktur. Aralarında sadece derece farkı vardır." Bu gönül erinin söylediklerini tasdik eden daha niceleri vardır, doğrudur. Frenkler dahi bizi ve tarihimizi bizden iyi bildikleri gerçeğinde, biz neredeyiz, ne yaparız? Menfaat uğruna yalan söylemekten, iftira atmaktan neden geri kalmayız? Tarihimizi ve mazimizi neden inkâr ederiz? Osmanlı düşmanlığı bize ne kazandırır?
ULU ÇINARI YIKTIK, YAPRAĞINI ARADIK,
'KEL BAŞA ŞİMŞİR TARAK' ÖRÜKLERİ TARADIK,
"SEL"İ "SAL"A YÜKLEDİK, KAYIĞI SUYA VERDİK,
ÇELİK KAPILAR TAKTIK, ANAHTARI ARADIK.
Diye feryat eden KEMÂLİ haksız mıdır?
Hiç düşündük mü?..Nefsimizi hesaba çektik mi?. Yalan ve iftiralar nereye kadar?..
|