SEVDİĞİNE SEVDİĞİNİ SÖYLEMENİN “EDEP” OLDUĞU BİR DEVİRDE...
Eklenme: 14.06.2019 12:05
Erzurum Yavuz Selim İlköğretim Okulunda, altı yıl yatılı olarak okudum. Sınıfımızda 206 numara Mehmet Kurşun. 212 numara da benim numaram idi.
B sınıfı arkadaşlığımız; diğer arkadaşlarla birlikte uzun yıllar Maddi/ Mânevi bir bağ içinde geldi/geçti ve hepimiz yurdun çeşitli bölgelerine öğretmen olarak atandık.
Sınıf arkadaşlarımızın çoğu rahmetlik oldu,yaşayanlarla yakinen görüşüyoruz.
206 numaralı Mehmet Kurşun, halen Orhangazi’nin Yeniköy’de emekli olarak günlerini geçiriyor, zaman zaman Facebookta mesajları yayınlanıyor.
Alıntı bir hikâye mesajı beni etkiledi. Sizinle paylaşmak istedim.
“Suna, Fahri Kayhan’ın eşidir. Çok sevmektedir Fahri Bey Suna’yı… Devir, o zamanın Malatya’sı… Ancak sevdiğine sevdiğini söylemenin bile ayıp karşılandığı o dönemde Fahri Bey her daim söyler Suna’ya, ona olan sadakatini ve bağlılığını…Ve bilir karısının gözlerinin başka kimselere bakmadığını… O dönemin kadınlarının en büyük eğlencesidir, haftada bir yapılan hamam sefaları… Kendilerine ayrılan günde toplanıp hamama gider mahallenin tüm kadınları… İşte o hamam sefalarından birinde Suna’nın sırtında bulunan ve normal şartlarda kıyafetinden asla görünme ihtimali olmayan bir ben dikkatini çeker hamamda bulunan ve sunanın yakın arkadaşı olan Neriman Hanım’ın… Neriman Hanım, akşam eve geldiğinde laf arasında eşi Mustafa Bey’e, Suna’nın sırtında ben olduğunu anlatır… Aradan zaman geçer… Fahri Kayhan bir gün evlerinin yakınında bulunan kahvede Mustafa Bey ile karşılaşır… Aralarındaki sohbet belli bir süre sonra tartışmaya dönüşür ve olay karşılıklı hakarete kadar gider… Fahri Kayhan hiddetle cevap verir Mustafa Bey’e: “Bir daha karşıma çıkma, seni el aleme rezil ederim.” Bu söylem karşısında sinirlerine hakim olamayan ve sırf Fahri Kayhan’ı yaralamak gayesiyle hareket eden Mustafa Bey’in dudaklarından şu sözler dökülüverir: “Sen benimle uğraşacağına kendi karına sahip çık, ben senin karının sırtındaki beni bile bilirim.” Fahri Kayhan beyninden vurulmuşa döner…
Evet inanamaz biricik Suna’sının kendisine ihanet ettiğine, ama bu başına gelen neyin nesidir? Elin adamı, Suna’nın sırtındaki beni nerden bilecektir? Bu sorular kafasında iken eve varır, dayanamaz ve karşısına alıp Suna’yı durumu anlatır… Suna iki gözü iki çeşme yeminler eder Fahri Kayhan’a: “Aman beyim etme” der, “Bakar mıyım senden bir başkasına?” O gece konuşurlar, konuşurlar… Fahri Kayhan eşine sarılır, ve ikna olduğunu söyleyip bir daha hiç açmamacasına konuyu kapatır… Lakin durum hiç de öyle olmamıştır… O günden sonra istemeden de olsa aklında hep o şüphe, Fahri Bey karısına kötü davranır… Yine bir akşam yemekte sudan bir sebeple çıkan tartışma sonrasında Fahri Kayhan ceketini alır ve başlar Malatya sokaklarında dolaşmaya… Eve geldiğinde neredeyse güneş doğmak üzeredir… Eve girer ve gördüğü manzara karşısında dona kalır… Biricik karısı Suna, kendini asmıştır… Sallanan ayağının dibinde elinden düşmüş bir mektup durmaktadır. O mektupta Suna son sözlerinde şunları yazmıştır: “Kusura bakma beyim, ama günlerdir kafandaki soru işaretlerinin sebebini bilmekteyim… Kendimi temize çıkarmak için başka yol göremedim. Şunu bil ki, ben sana hiç ihanet etmedim… “ Fahri Kayhan gözyaşları içinde eşinin cansız bedenini yağlı urgandan ayırır, yere yatırır… Islak gözlerini silerken bir bakar ki hava aydınlanmıştır… İçindeki yangın öyle büyüktür ki, sözün bittiği yerde, kelimelerin küllerinden o meşhur türküyü yakmıştır: Malatyalı Fahri Kayahan kimdir? “Şafak söktü, Suna’m yine uyanmaz. Hasret çeken gönül derde dayanmaz. Çağırırım Suna’m sesim duyulmaz. Uyan Suna’m uyan, derin uykudan. Nice diyar gezdim gözlerin için. Niye kızdın bana el sözü için. Dilerim Allah’tan sızlasın için. Uyan Suna’m uyan derin uykudan. Çektiğim gönül elinden. Usandım gurbet elinden. Hiç kimse bilmez halimden. Uyan Suna’m, derin uykudan…” [1] Bu hikayede geçen Neriman Hanım ve Mustafa Bey, gerçek isimler olmayıp hikayenin bütünlüğü içerisinde yazar tarafından kullanılan farazi isimlerdir.”
Türkülerimizde özel bir yeri bulunan “UYAN SUNAM UYAN DERİN UYKUDAN.” Böyle bir hikâyenin mahsülü...
Sapla/Samanın birbirine karıştığı, Edep/Hâyanın çukura düştüğü, ahlaki değerlerin Yunan saçı haline geldiği bir kaos asrında; bu hikâye iyi yorumlanmalı, ibret nazarlarla nesillere mesaj verilmelidir.
Kadın günümüzde ne hale gelmiş, getirilmiş ve iffet ile namus mefhumları nasıl tarif edilmektedir, yaşanılmaktadır. Saç telinin mahremine görülmesi haram kılınan kadın, günümüz medeni (!) anlayışında, Laiklik/Atatürkçülük/Cumhuriyet/Çağdaşlık ve Moda canavarının kolları arasında ne haldedir?
Boşanma davaları, intiharlar, cinayetler, saldırılar, tâcizler hangi boyuttadır? Devlet/Millet/Ümmet olarak ne yapıyoruz, kanunlar ne derece caydırıcıdır? İslam Âlemi Dinin neresindedir? Dini tebliğ kimler tarafından yapılmakta, Diyanet İşleri Başkanlığımız ne derece etkilidir? Sözüm ona Din görevlileri, Cemaat/Tarikat önderleri, İslâm âlimler, ilim adamları, söz sahipleri. İslamı ve Kur’an’ı çok iyi bildiklerini beyan edenler hangi oyun ve tuzakların içindedir? Emperyalist güçler, iç ve dış düşmanlar bunları ajan olarak nasıl kullanmakta, Din nasıl yara almakta, içi boşanmakta ve böyle bir toplum meydana gelmektedir.
Hastalık, yara, dert, sızı,acı, kambur aynı olup, Müslüman zor bir zaman dilimi içinde yaşamaktadır.
Kıyamet yakındır, ümmetin başına büyük felâketler geleceği, bedel ödenmesi gerektiği Ehl-i Dil tarafından söylenilmekte, yazılmaktadır.
Mevla sonumuzu hayra kılar inşaallah...
Yazımı yine bir şiirle bitireyim, anlayan herkes payını alsın.
GÖNÜLDEN DAMLALAR (145)
TOK OL
Tok ol, Açgözlü olma; veren alandan üstün.
Hayırdan geri kalma, dikerler şöhret büstün.
Karamsar olup solma, sormazlar neden küstün?
Olma sonradan kalma, olmasın sebep kastın.
AÇ GÖZLÜ DOYMAK BİLMEZ, NEFİS DAİMA İSTER,
GÜNAHI VARSA SİLMEZ, ŞEYTAN GÜNAHI BESLER.
DENGE
Her çıkışın bir inişi, İnsan için bir dengedir.
Atla/Eşeğe binişi, Nasib-i Hakta Cemredir.
Başlayan yarış finişi, komut ile bir emredir.
Kırılsa ömür kirişi, Kader yazı bir devredir.
KÂİNAT’TA DENGE VARDIR, YARATILAN ÖLÇÜ/NİZÂM,
İMAN/ÂMEL BÜYÜK YÂRDIR. İLÂHİDİR BÜYÜK FERMÂN.
MEYDANDA YOSMA
Ön/Arkası meydanda, Eti/Budu/Saçları.
Kızar dediğin anda, bellidir amaçları.
Şeytan dolaşır kanda, görünüyor kıçları.
Günahı çok isyanda,kıskandırır koçları.
YOSMA DERLER ADINA, ŞEHVET İLE NAZARA,
BENZEMİYOR KADINA, SATILIK MAL PAZARA.
KOT PANTOLON DELİKLİ
Avret yerine yakın, Kot Pantolon delikli.
Utanmazsanız bakın, Şehvet ile istekli.
Edep/Erkânın takın, nefis olsun köstekli.
Nefs-i İhfâdan sakın, İman olsun destekli.
SATILIK BİR MAL GİBİ, İFFET DÜŞTÜ PAZARA,
SOYTARI, BİRER HİPPİ; NEFSİNİ VER HIZARA.
HÂBİBİM
Sevdik seni yürekten, Ümmet Şefaat bekler.
Dua/Niyaz/Dilekten, dua eder bebekler.
Gönüllerde istekten, kapında aşk emekler.
Ümidimiz destekten, sermâyemiz dilekler.
YOLUNDA, İZİNDEYİZ; ÜMMETİNİ BEKLETME.
İSLÂM İLE ZİNDEYİZ, AŞK-I HİCRÂN EKLETME.
GÜZEL
Allah güzeli sever, Güzel “Güzel” içindir.
Kitabında hep över, güzellikler biçimdir.
Kâmil nefsini döver, adaletli seçimdir.
Güver güzellik güver, Arşa çıkan sesimdir.
KALEM GÜZEL OLURSA, GÜZELLİKLERİ YAZAR,
HAKKI ARAR BULURSA, KEMÂLİ EDER NAZAR.
|